Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '12

     
    Kategori
    Sağlık
     

    Bilincin ve sen, değişebilirsin...

    Herşey seni oluşturan 100 trilyon hücrene ihanetinle başlıyordur belki de..beslenirken kullandığın saçma sapan yağlar hücre zarlarına sıvanıyor olabilir..yaşadığın stres, içtiğin sigaranın yarattığı serbest radikal denen toksinler hücrelerine yeterli oksijen verilmesini engelliyor olabilir..Hücre zarın tüm bunlara dayanamadığında o hücreye neler olur? Senin bedenine neler olur düşündün mü?? Kalp beden zihin ruh dörtgeninde hangisini bozarsan ötekine ne olur diye tarttın mı?? Neden bu kadar şişman insan var? Tansiyonum, kalbim var diyen diyene..Neden bu kadar çok antidepresan reçete ediliyor?? Bu şeker hastaları bu kanser vakaları neden bu kadar çok?? Neler oluyor?? Sen ne düşünüyorsun??

    Gel derine inelim..en derine..hücrelerimize..

    Sağlıklı hücreler “ hücre çekirdeği elektriksel olarak pozitif, hücre zarı ise yüksek derecede doymamış yağ asitleri nedeniyle negatif yük” içerdiği için dipolarite (iki kutupluluk) gösterir. Bu herkeste her hücrede böyle işler…sorun yok..

    Hücre çekirdeği ve hücre zarı arasında ki dipolarite nedeniyle hücre içi elektron akımı, bununla beraber elektriksel ileti mevcuttur. Hücrede oluşan bu akım hücreden hücreye yayılıyor..tüm hücreler birbirinden bu sayede haberdar..Hala iyi gidiyor..sorun yok

    Hücre içinde elektriksel akımla hareket eden elektronların en önemli görevi “elektron transport zincİrini” oluşturarak oksijen ve glikozdan (şekerden) ATP (enerji) eldesi sağlamaktır. Süper..hücre içi elektrik akımı sayesinde hücrelerimizin oksijen ve şekeri kullanarak enerji elde ettiğini öğrendik.. Herşey yolunda..sorun yok..

    Tüm bunlar yeni bir buluş değil..daha 1950’ lerde…Hücre çekirdeği ve zarı arasındaki dipolarite yaşamsal elektriği oluşturur. Elektrik akımı elektron hareketliliğini sağlar. Hareketlenen elektronlar hücre dışına gelen oksijeni hücre içine alır. Hücre içine giren oksijen glikozu yakarak enerji elde eder.Yani her canlı hücre, elektronları ile akciğerlerin içeri aldığı kan damarlarında taşınan oksijeni içeri çeker hücrenin nefes alışını sağlar. Oksijen hücre içinde glikozla beraber yanıp enerji ortaya çıkarır. Başka bir deyişle hücresel nefes alış enerjiye dönüşür.. (Johanna Budwing-1950)

    Bu mükemmel sistemin elektrik ve enerji akımındaki herhangi bir blokaj ya da bozulmasını takiben hücrede hasar oluşmaya başlar..birkaç adım sonrası ise hastalıklar daha da bozulursa kanser.. Bu cümlelerde geçen en önemli sözcükler “elektrik akım, oksijen, enerji ve blokaj” dır. Hücre içindeki bu olayların tamamı yaşam enerjimizi ve hayatımızı oluşturur. Soluduğun havadaki oksijenin hücre içinde yaptıkları o kadar önemli ki nefessiz kaldığında bu yüzden ölüyorsun..hayat enerjin sönüyor çünkü..

    Sağlıklı hücre normal büyüyen, gelişen, nefes alan ve kendi kopyasını yapan bir hücredir..Hücrenin “dipolaritesi” bozulduğunda yani birçok sebeple hücre elektrik yükünü kaybettiğinde veya elektron transport – oksijen – ATP üçlüsünde bir sorun olduğunda hücre oksijenlenmesi bozulmasıyla beraber hücre sağlığı da bozulur. Oksijen akışı bozulan hücrenin sağlığı nasıl bozulur?? Oksijensiz kalan hücre mecburen oksijensiz solunuma geçer. Kanserin başlıca nedeni hücrelerin normal oksijenli (aerobik) solunumunun oksijensiz (anaerobic) solunumla yer değiştirmesidir (Otto Warburg 1931 – Nobel Tıp Ödülü)

    Hücresel mekanizmanın nasıl işlediğine bak!

    Anaerobik solunum (oksijensiz solunum)  hücrenin normalden çok daha fazla miktarda glikozu (şekeri) yakarak enerji elde etmesi demektir. Bu kadar çok glikozun yanmaya çalışması tıpkı çekmeyen bir sobaya sürekli kömür atılmasına benzer..senin hücre soban tüter..

    Oksijensiz ortamda yanan glikozdan laktik asit çıkar. Uzun süre koştuğumuzda kaslarımıza kramp oluşmasının nedeni de bu laktik asittir. Bunun sadece koşu sırasında değil her an olduğunu ve hücrelerinizin sürekli asit içinde piştiğini düşün..Laktik asit asidik çevre oluşturur ve kanser asidik ortamda yaşar. Tersi de doğrudur kanser alkali ortamda yaşayamaz. Asidik ortam hücrenin elektriksel bağlantılarını bozar. Kanser uzmanları boşuna bağırmıyor alkali su için, bol su için diye (Otto Warburg Nobel Tıp Ödülü, Dr. Garnett Poly-MVA Araştırması)

    İşler karışıyor!

    Şimdi bir de farklı bakalım..Hücrenin herhangi bir sebeple bozulmuş olan dipolariteye dayalı elektrik akışı onarılarak oksijenasyonu ve sağlığı düzene sokulabilr. Çözüm gerçekten çok basit geliyor kulağa..ve hakikaten basit olabilir…

    O zaman hücrenin elektrik akışını düzene sokmak gerek..işin en başında..çözüm oradan başlıyor.. İşin bir yüzü bu..

    Peki..Hücrelerin elektrik akışı ve enerjisi nasıl yoluna sokulur??

    1968’ de canlı hücrelerin ışık ürettiği keşfedildiği söylendi... Işık ne kadar parlaksa hücre o kadar sağlıklıdır dendi..

    Çin tıbbı ise zaten 5000 yıldır yaşam gücünü enerji (CHİ) ve elektrik akımı olarak tanımladı. 1994’ te vücut enerji akımları elekrik miktarları ölçülerek yeniden haritalandı (Meridyenler).  Akupunktur noktalarının enerjilerini ölçerek enerji akışının yolları çizildi..Bu yollar bilindiğinde enerji akışı nerede tıkandıysa orasını tedavi etmek çok pratik bir düşünce..Özellikle ağrı terapilerinde muazzam bir yararı var..tecrübeyle sabit..

    Akupunktur dipolarite üzerinden iş görerek hücrenin elektrik akımını onarır. Akım düzelince elektron transport zinciri oksijeni hücre içine kolayca  verir. Böylece tıpkı bir trafik lambalarının yaptı işi yapar, enerji akışı düzelir. Sonuç olarak birçok hastalık daha temelinden iyileştirilir. Akupunktur beraberinde vücuda verilen oksijen-ozonterapi ile bu durum çok daha hızlı bir şekilde rayına oturtulabilir. Olay oksijen ve elektrik akımı değil miydi sadece??

    İşleyiş ne kadar derinden ve basit aslında..Yuttuğun tonlarca ilacı çöpe atabilirsin..düşün migren, baş ağrısı, bel fıtığı ağrısı, boyun, kol ağrısı..veya karpal tünel veya düştün ayağını burktun..ağrısını kolayca giderebilirsin, hem de oluşan doku hasarını da tedavi ederek.. Ağrı iletim yolaklarını ağrının kaynağından başlayarak yok ettiğin için kalıcı onarımdan söz ediyorum..hem de çok kısa sürede..Kalıcı çözüm kulağa hoş geliyor olsa gerek..

    Herkes akupunkturun zayıflama üzerinde ki etkilerini bilir..işte hep aynı yola çıkılıyor..elektrik, enerji akışı ve enerji kullanımının düzenlenmesinden başka şey değil olay..sende muhteşem bir bilgisayar gibisin..tüm donanımın zaten o beden ve zihin içinde mevcut…sadece arada formatlanman gerekiyor..Hayata bakış açınla beraber enerji akışını değiştirdiğinde artık başka birisin..fiziksel olarakta değişirsin..sağlık olarakta…

    Sanki eksik kalan bir şey var.. Ne acaba diye soruyorsun?? Ne olabilir eksik?? Beslenme tabii ki.. Sana enerji getiren şey..

    Hücre sağlığını anlatırken hücre beslenmesini atlamak büyük hata! Biliyoruz ki kötü beslenen her kişinin her hücresi bundan nasibini alır. Milyonlarca hücre bizi biz yaptığı için, bu bizim için de önemli..

    Hücrenin iyi oksijenlenmesinin,  hücresel dipolariteyle ve elektrik akımıyla ilişkisini anladık ama beslenme bu işin neresinde?? Beslenmenin hücre elektrik akımı ve oksijenlenmenin iyi olmasıyla ne ilgisi var?? Tuhaf..Şimdiye kadar bir bağlantısı olabileceğini düşünmemiştik bile..Nerden nereye..Herşeyin bir bütün olduğunu unuttuk mu yoksa??..Kalp beden zihin ve ruh …

    Elektrik akışı – dipolarite kötü beslenmelerden çok etkilenir. Arkasından hücre içi elektron oksijen transport zinciri zarar görür. Hücre oksijenlenmesi bozulur. Oksijenlenme bozulduğu anda hücreniz artık hasta bir hücredir. Neden peki??


    Gelin beslenmenin hücreye neler yaptığını görelim..Bizi biz yapan 100 trilyon hücre ve beslenme..

    Hücre zarı fosfolipidler (yağlar) ve glkoproteinlerden oluşur. Hücre zarını oluşturan yağlar doymamış yağlar ile kolesteroldür. Hücre zarı bu çoklu doymamış yağlar sayesinde “dipolaritesini” korur. Çoklu doymamış yağ derken bildiğin zeytinyağı gelsin aklına...uzay üssünden gelme değişik bir şeyden değil…

    Diyetlerin doymamış yağ asitlerinden yoksun olup insan yapımı trans yağlar içermesi durumunda ne oluyor o zaman??..Hücre aradaki farkı anlayacak kadar zeki değil..hangi yağ gelirse onu alır hücre zarının yapısına yerleştirir..Hayal et her bir hücrenin etrafı kızartma tenceresi gibi yapış yapış bataklık gibi bir şeye dönüşmüş..hücre zarı içinde etrafında bu yağların nasıl bariyerler oluşturduğunu düşün..bu sıvanıklıkta o hücre nasıl nefes alır..sağlığını nasıl korur..bir fotoğraf görmüştüm...aynı tabakta çeşitli yağlar var ve karıncalar sadece doğal olan yağlara üşüşmüş..karıncalar yemiyor diğerlerini…

    Hücrene sıvanmış hidrojenize edilmiş trans yağlar hücre zarına yerleşip elektrik yükünü bozar. Elektrik yükü olmayınca, hücreler oksijen azalması nedeniyle boğulmaya başlar. Oksijen olmayınca, hücrenin bunun yerine koyabileceği tek yol anaerobic solunum (oksijensiz solunum) yapmaktır. Trans yağlar ayrıca hücre zarı yapısını bozduğu için İnsülin gibi büyük moleküllerin geçişini engeller. Senin tatlı krizine girdim dediğin şey aslına hücreye glikozu sokamayan insülinin kapıda karşılaştığı dirençten başka bir şey değil..hücrenin kapısının önünde şeker var ama hücren açlıktan kıvranıyor…bunun adıda İnsülin direnci oluyor. İnsülinin suçu yok kapı kapalı, trans yağlar tıkamış her yeri…İnsülin direnci oluştuğu anda Metabolik Sendrom, Tip II diabet, obesitenin alt yapısını oluşturur.

    Doğru beslenme ile hücreyi ve hücre zarını korumak kansere karşı da korunmada etkili bir faktördür. Hele bağışıklık hücrelerini korumak daha da önem taşıyor. Her gün sende binlerce kanser hücresi oluşuyor aslında..bunlarla aslanlar gibi mücadele eden bağışıklık hücrelerinin birini bile gözden kaçırmaması lazım.. düşün.. hisset mücadeleyi.. bağışıklık sisteminin yanında mısın? Ne kadar yanındasın??

    Gerçek şu ki beslenme her şeydir...doğru beslenir doğru oksijenlenirsen hücre düzeyinde sağlıklı olma ihtimalin çok yükselir..100 trilyon hücre ise bir araya gelip seni oluşturur… trans yağlar, hidrojenize edilmiş doymuş yağ içeren endüstri ürünü yiyecekler, çok yüksek ısıda ısıtılan kızartılan gıdalar, kimyasal katkılar, nitrat içeren etler eninde sonunda senin hücreni ileri derecede bozar. Sen açma, cips, sosis, mayonez vs yemeye üstüne asitli içecekler içmeye devam et..Eninde sonunda bu işlenmiş gıdalar ve insan yapımı trans yağlar her geçen gün hücre zarına katman katman yerleşir…önce hücre zarı polaritesini, elektrik akışını ardından hücre elektron oksijenlenme zincirini sonunda da hücre yapısını bozar. Bugün değil yarın hesap ödersin.. Neyi, nerede, nasıl yanlış yaptın diye sorarsın. Bunlar fare zehiri gibidir. Fareler zehiri yedikten çok sonra öldükleri için hangi kaynaktan zarar gördüklerini bilemezler..bu nedenle diğer farelere de bunu yemeyin diye uyarı veremezler.. Tuzağa bak!

    Doğru beslenmede; Linolik asit içeren soğuk pres eldeli rafine edilmemiş çoklu doymamış yağlar, özellikle zeytinyağı içerdiği “squalen” sayesinde antikanserojendir. Omega 3, EFAs (Temel yağ asitleri) hücre zarının dipolaritesi üzerinde onarıcı etkilere sahiptir. Linolik asit varlığı hücresel oksidasyonu (paslanmayı) önlerken sülfirik asit içeren gıdalar organizmada oksijen kullanımını artırırlar..

    Sonuç olarak hücresel solunum zinciri hücre zarı doymamış yağ asitleri ile yakından ilişkilidir. Bu yağ asitleri dipolarite sağlayıcısıdır. Hücre solunumu dipolaritenin sağladığı elektriksel akışıyla olur. Hücre zarına yerleşen yağları uygun seçtiğinde ne elektriksel ileti ne de oksijenlenme bozulur. Sağlığın dengesi hep korunmuş olur. Ne kadar basit bir çözüm…Ağrın sızın, sindirim problemin, depresyonun, kronik yorgunluğun ve hastalıkların yok.. ve bunların hepsi senin eserin..oluşanları da yok etmenin yolu bu işi bilen hekimlerden geçiyor..

    Düşündün mü kendine neler yaptığını ya da yapabileceğini?

    DÜŞÜN SADECE YAP MUTLU OL…

    Uzm. Dr SevdaTan

     
     

     
    Toplam blog
    : 1
    : 483
    Kayıt tarihi
    : 23.06.12
     
     

    1968 Erzurum doğumluyum. Tıp öğrenimi ile Anestezi- Reanimasyon- Algoloji (ağrı bilimi) ihtisasım..