Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Bilinmez hayat...

Bilinmez hayat...
 

“Ama bir şartla kalırım. Ben de temizlik yapmana yardımcı olacağım!”…

“Tamam; o zaman sen de terası yıkarsın!”…

Her zaman olduğu gibi hiç konuşmamıştık çalışırken. Nerdeyse iki saat kadar! Ben işimi çoktan bitirmiş ve Taksim’in tepesinden Karaköy’ü seyre dalmıştım. Bir sigara yaktım ve dumanların içinde düşüncelerle kayboldum. Ne kadar aşığım diye düşündüm bu şehire! Ey İstanbul, sen bir kadından da öte güzelsin ve ben hayatımda ilk defa senin güzelliğini gerçekten görebiliyorum! Ve yanımdaki bu kadın, ne kadar garip değil mi? 9 ay önce ilk defa yemekhane önünde karşılaştığımızda yüz yüze bakışmamıştık bile! Hatta o kadar ki, tanışmamıştık! Sonra bir keresinde Taksim’e giderken serviste tesadüfen ve biraz da mecburen yan yana oturmuştuk. Önce ismimi öğrenmişti, sonra da yaşımı! Ancak benimle dalga geçemeyi denediğinde, ki benden 3.5 yaş büyüktü kendisi, ben onun yüzüne vurmuştum çünkü her şeyden ilk yaşımı öğrenmek istemişti! Daha sonraları, her karşılaşmamızda, hep karşı tarafı aşağılayan ifadeler kullanmıştık. Hatta konuşmayı ret ediyor ve konuşmak için elçiler kullanıyorduk. Tam 6 ay sonra ilk defa gerçek dialog kurabilmiştik! Ondan sonra da durmadan herhangi bir konuda tartışmadan ve kavga etmeden bir gün dahi geçmiyordu. Nasılsa, her şeye rağmen, tartışmaya devam etmiştik! Abuk sabuk ve inanın sütyenler üzerine bile kavga etmiştik. Taa ki birgün acıklı ifadeyle kavga etmeyelim diyene kadar! Barış ilan ettik ve işte onun evindeyim!

Temmuz akşamları sıcak İstanbul! Ne bir ürperti ve ne bir üşüme! Bir baktım ki arkamda sofra hazırlanmış ve nefis kokular beni masaya çağırıyor!

“Ali Nazik! İlk defa yaptım; bakalım beğenecek misin?”

Benden ses yok!

Hiç durmadan konuşuyoruz günlerdir! Barış yaptığımızdan beri hiç susmadık. Ya hiç konuşmuyor, iş yapıyoruz, ya da tamtersi! Bütün sülalerimizi öğrendik ve hatta Samsun’da benim teyzemle onun halasının çok samimi arkadaş olduklarını bile! En sevdiğim özelliği çok zeki ve muzhip oluşu! Bazen o kadar komik olabiliyor ki yerlere yatasım geliyor! Amma ciddiyeti elden bırakmak istemiyorum çünkü bir an olsun rehavete kapılsam benimle dalga geçebilme potensiyeline sahip! Artık kesinlikle nefret etmiyorum ondan! Garip ve yükselen bir merhamet duygusu başladı içimde! Fakat şunun şurası muhakkak ki onsuz geçirdiğim her vakit çok sıkılıyorum! Sabah işe geldiğimde çalışma hayatına kaptırıp kendimi unutuyorum ve öğlen olduğunda hemen karşı odaya geçip onu alıyor ve yemekhanenin yolunu tutuyoruz o ve gurubumuzla beraber! 20 kişilik gurupta sadece iki kişiymişiz gibi konuşuyoruz. İnsanlar bile çekişmemizden sıkılmıştı ve artık biz de sıkıldık! Sonra haftada üç gün bilgisayar kursuna gidiyoruz. En son kayıt olanlar ikimiz olduğumuz için aynı sırada oturuyoruz! Derslerde ikimiz de çok konsantreyiz ve birbirimizle hiç ilgilenmiyoruz! İlk kelimemizi 1.5 saat sonra ediyoruz... Ve anlamıyorum, ne buluyoruz bu kadar konuşacak!

“Geçenlerde Anadolukavağı’nda arkadaşlar bizi görmüşler ve bana yanındaki yabancı kimdi diye sorduklarında adının Anıl olduğundan bahsettiğimde pek anlam veremediler. Senin yabancı olduğuna %100 emindiler! Ve ben de bir yabancıyı evime atmış mı oluyorum bu durumda!”

Yaklaşık 2 haftadır onun adı “Sarıtüy”! Kıllığını anımsatmak için koydum bu ismi yumuşatarak! O da bana “Domuzcuk” diyor!

“Ve sen her zamanki gibi onlarla dalga geçtin!”

“Biraz eğlendim diyelim ve gerçekten kötü niyetim yoktu! Hoşuma gitti yabancı bir erkekle olma fikri! En azından senin gibi yalan söylemiyorum yanımdaki hatunlar hakkında! Neydi adı? Aslı mı yoksa Arzu mu? Gerçi ne fark eder ki adını doğru söylesen bile hikayesi yalan olacaktı!”

“Başkanın kızıyla çıktığımı mı anlatacaktım senin gibi tehlikeli birine! Sen adını doğru söylediğime dua et! Kıza, dönüp, dönüp, sizi bir yerlerden gözüm ısırıyor dedikçe hop oturup, hop kalkıyorum zaten!”

“Haklıymışım! Gerçekten THY’danmış!”

“Avusturya’da Sanat eğitimi alıyor arkadaş!”

“Anıl, nasıl cesaret edip kendi başkanının kızıyla çıkabiliyorsun? Seninki de iyi bir medeni cesaret!”

“Cesaret değil aptallık!”

“Nasılsınız şu aralar???”

“Bitti! Zaten toplasan bir ay sürmüştü!”

“Şimdi gözüme girdin!”

“Ya sen, sen niye boşandın?”

Bir hikaye anlatıyor tane, tane! Hiç bir sinir, üzülme ve kızgınlık belirtisi olmadan! Benden çok farklı bir kişilik!

“İşte böyle!”

“İyi bir medeni ceserat doğrusu tüm aileni karşına alıp verdiğin kararı uygulamak!”

“Onlar beni o kadar çok severler ki, hele annem, beni her zaman affeder ve arkamda dururlar!”

Benimkilerse tamtersi!

“Anıl saatine bak!”

“Sabah 4 olmuş! İnanmıyorum! Ben kalkayım o zaman! Ya kusura bakma, fark etmemişim!”

“Hiç önemli değil! Çok keyif aldım!”

“Ben de!”

“Yarın, pardon bugün görüşmek üzere, akşam kaçta seni alayım?”

“Saat 17:00’de gel....”

“Ellerine sağlık, her şey mükemmeldi!”

“Terasımı temizlediğin için asıl ben teşekkür ederim!”

O kadar mutluyum ki anlatamam! Kendimi o kadar eksiksiz hissediyorum ki! Onsuz her an onu görmek için özlemle geçiyor! Kelimeler sabaha kadar su gibi akıyor! Hem sonra bu ilk defa da değil! Bu 3. Kez oluyor beraber sabahladığımız sohbetten! Yanında son derece rahatım ve miş gibi yapmıyorum! Galiba artık onu çok iyi tanıyorum!

HAYIR ANIL! ONU ÖYLE ÇOK SEVİYORSUN Kİ HAYATTA HİÇ KİMSEYİ BİR DAHA ONU SEVDİĞİN GİBİ SEVMEYECEKSİN! WHITNEY HOUSTAN’IN ŞARKISINDA SÖYLEDİĞİ GİBİ:

“AND I, I WILL, ALWAYS, LOVE YOU!”...

 

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..