Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '09

 
Kategori
Siyaset
 

Bilmeden "savaşsever" olmak

Bilmeden "savaşsever" olmak
 

Pek tabiki yeni trendimiz “savaşseverlik”.

“İki laflayalım” dedik arkadaşımla ve ortaya böyle bir tablo çıktı. Bazen çok sevdiğim ve kendilerini çok iyi anladığımı düşündüğüm kimi dostlarımın beni dumurun en tepesine doğru atmaları kendime olan güvenimin de azalmasına neden oluyor! Ki o dostlarım, yani çok sevdiğim dostlarım, nasıl oluyorsa bu memlekette hakikatende birilerinin faili meçhule gittiğine dair içlerinde en küçük bir inanç taşımıyor ve devletin bu gibi işlerde pek tabiki işinin olmadığı yönünde kehanete ulaşıyorlardı. Ne yaparsınız, inançları sağlam, dediğim dedik ve çaldığım düdükçüler.

“Her şey ama her şey bu dünya üzerinde olabilir ama asla devlet gayri nizami, gayri yasal işlere soyunmaz” yollu bir inanç ne denli sakattır. Artık siz anlayın. Zihinleri bulanmış memleket yurttaşlarının kayıtsız vede şartsız bir şekilde devlete itaatleri dünya üzerinde eşine az rastlanır bir sevgi şölenine dönüşüyor bu topraklarda.

Anlayamam ben bu durumu. Merak ederim pek tabiki, devlet bize mutluluk adına ne vermişti de devlete olan yegâne bağlılık ölçüsü bu denli tepe noktalarda geziyordu? Şahsen biliyorum, memleket sever dostlarım lafın altından girip üstünden çıkarak nasılda memleket sevdiklerini dillendiriverirler. Oysa o memleket severliğin dik alası aslında devletin bürokratik yapısını sevmek olduğu gerçeğini bir türlü kabullenmezler. İşte o devletseverlik dönüşerek bir avuç bürokratın elinden evirilip toplumun dokularına savaşseverlik şeklinde tahayyül ediyor. Fark edemiyorlar. Zihinler bulanınca olaylara hangi gözle bakmak gerektiğini de çözmek bir hayli zor oluyor.

Aslında kimin ne demek istediğini, kimlerin neyi istediğini Barış Grubu’nun Habur’dan giriş yaptığı güne kadar tam olarak anlayamamışız. Ne yalan söyleyeyim, bu durumu tam da o zaman anladık. Ne istiyorlardı? Hani gelmesin veya o şekilde karşılanmasın diyenler. Silah mı bırakarak gelmişlerde gelenler, yoksa bir takım anlaşmalar sonrasında ülkeye gelip bir şeylerin baştan başlamasına ön ayak mı olmak istiyorlar? Memleketin çok severleri ortalığa saçılıp, gelenlere gösterdikler tepki bu işin sanki sonuçlanmayacağına dair emareler oluşturuyordu. Bu insanlar eğer memleket severlerin dediği şekilde gelecek olsalardı bu güne kadar zaten gelirlerdi. Tamı tamına neden 26 yıl süren bir dağ hayatını bırakıp gelme tercihini kullanmışlardı? Bu denli basit bir ayrımı yapmaktan yoksun insanlar için şunu sormak yerindedir. Siz halen bu savaşın veya terörün veya adına keyfiniz ne istiyorsa deyiverin devam etmesini mi istiyorsunuz? Yoksası var bu işin birde.

Soru çok net. Sağa sola kıvırmaya gerek yok.

Silahların gürültüsüne mi gailsiniz, yoksa silahsız bir dünyada sevişenlerin çığlıklarına mı?

Anlayamadığım şey belli. “Bu nasıl karşılamadır” diyenlerin ne istedikleri. Bilmelilerki sizin istediğiniz gibi bir süreç yaşanacaksa biz daha çok bekleriz bu işe nokta konmasını. Bu kafa ile de bu işe nokta konmaz, bilesiniz. O halde her şey alenen ortada ve pek tabiki bu toplumun savaşseverlerince dillendirilen şekli silahlardan arınma diye bir şey söz konusu olmayacaktır.

Olsaydı bu güne kadar halep oradaydı, arşın buradaydı.

İnsanları anlamanın en kolay yolu dönemeç anlarıdır diye düşünürüm. Her zaman iyi olan insanların o dönemeç anlarındaki tavırları o ana kadar zihninde geçirmiş olduğu gerçeklerin ortaya dökülmesine neden olur. Buna en güzel örnek olmuştur sınırdan giriş yapanlara kimi bellediklerimizin tepkileri. Örneğin her zaman demokrat olan birisi için sınırdan giriş yapanlara yapılan karşılama tertibi “olur mu canım” lara dönüştü.

Biz ne istiyoruz?

Gayet açık ve net ve tekrar ve tekrar bıkmadan söylemeye devam edeceğiz “silahların susmasını”. Bu denli yalın ve nettir isteğimiz.

Savaşın bitmesini çok isteyipte, halen geçmişin kırıntılarına takılıp, çözüm bekleyen ve yılların egemen ideolojisinin beyinlerine enjekte etmekte bir hayli başarılı olduğu, bilmeden faşizmin denizlerinde kulaç atmaya sevk ettiği ve bir dönem geldiğinde, söylemleri ile savaşı körüklemek hususunda en küçük bir beis görmediği günümüz vatandaşları artık olmuştur birer “savaşsever”. Çok istediğinden değil, koşullandırmadandır. Ülkesinde bir kısacık zaman dilimi içerisinde sayısı yirmi binlere ulaşmış olan faili meçhullere “yok canım” diyebilecek kadar körleşebilir mi insan?

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..