Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '18

 
Kategori
Edebiyat
 

Bilmeden

Bilmeden
 

Ellerinin sıcaklığında gün doğuyordu. Ne zaman elini tutsa hep böyle düşünürdü. Güneşe dokunduğunu söylediği kişiler deli olduğunu düşünüyorlardı ama değildi.  O ne zaman yüreğini emanet ettiği adamın elini tutsa güneşle buluşuyordu. O beyaz, pamuk kadar yumuşacık ellerine  değdiğinde parmaklarından vücuduna ışık hızında bir sıcaklık ve mutluluk yayılıyordu. Bir de gözleri vardı ki ömrüne ömür eklenirdi baktığında. Konuşmasa bile bilirdi söylemek istediklerini. Bedeninin en çok bu özelliğini seviyordu. Gözleriyle anlaşabiliyor  olmak çoğu kalabalığın içinde işine yarıyordu.

Onun için söylediği ve söyleyeceği kelimelerinin yüreğine sığmadığını fark etti bir eylül perşembesinde. Fırsat buldukça sevdiğine onu nasıl gördüğünü, hissettiğini anlatırdı heyecanla ama bu öyle bir şey değildi. İçinde durduramadığı cümleler kuruluyor, konuşulmayı bekliyordu. O bunu yaşamayı bekleyemezdi. Zaten yapı olarak da sabırsız biriydi. Özellikle sevdasında beklemeye tahammülü yoktu hiçbir şeyi. Bazen adamın sessizliği ve rahatlığı rahatsız edici boyutlara ulaşıyordu. Kızıyordu elbette, onun için o an her şey istediği yönde ilerlemeliydi ve mükemmellik her adımında olmalıydı. Boş bulduğu her sayfaya düşündüklerini yazıyordu, bazen gazete sayfalarının köşelerindeki boşluğu kelimeleriyle doldurduğunu çok geç fark edip kendisine gülerdi. Bir insanı yazarak anlatmak diyordu bir yazısında, bir insanın başına gelebilecek en güzel mucize. Bu aşk kadar basit olamaz , ne desen hep bir eksik kalır. Bu sebeple insanlar şarkıları bulmuşlardır. Yazdıklarından geriye kalan o boşluğu şarkılarla doldurabilirsin. Beraber bir şarkının içinde yitmeyi çok seviyordu. Duyduğu her melodi yüreğini ona biraz daha yakınlaştırıp onları iki bireyden çok bir bütün yapıyordu. Sevdasını dolu dolu yaşamak bu hayattan aldığı en güzel tattı, onun için sevdiği adamın ruhu yanında dursun başka bir şey istemezdi dünyadan. Buraya kadar her şey kadının gözlerinden, yüreğinden anlatılmış olduğu için hep bir umut, mutluluk ve yaşama sevinci vardı kelimelerde fakat adamdan bahsetmek gerekirse biraz azalıyordu günün aydınlığı. Aslında onun için de her şey güzeldi, kendine sevgi dolu gözlerle bakan bir kadın, yüreği onunla dolup taşmış bir insan. Başka bir adam olsa daha ne ister ki insan hayattan derdi ama onun için öyle gelişmemişti zaman. Bir kırılma noktası seçmişti yaşamına, onu bu karara ya da adıma sürükleyen neydi bilmiyordu belki ama hissettiği yorgunluk gibiydi. Her insanda olur bu demeyin, bu bilinenin ötesinde bir şeydi. En azından kadın bu düşüncesini yansıtan cümleleri duyduğunda öyle düşünmüştü. Hayal kırıklığının yaşandığı anı bilir misiniz? Önce bir sıcaklık yayılır bedeninize sonra birden buz gibi olursunuz. Aklınız düşünmeyi, kalbiniz yaşatmayı durdurur. Sessizliğin içinde yavaş yavaş un ufak olur hayalleriniz. O yüzden en iyisi bilmeyin. Şimdi kadehinde sunulan anları yudumlayıp düşünüyordu kadın. Ne kalemini durdurabilirdi ne yüreğini. Zamanın değişeceğini bilirdi ama zamanın değiştirecekleri korkularının ta kendisiydi. İki insan arasında var olan soğukluğu tarif edecek kelime yoktu yeryüzünde. Belki hissettirdiğine acı denilebilirdi. İşte böyle zamanlarda yanında olan şarkıları seviyordu, şiirleri ve renkleri de...

Soğuk bir dünya akşamı, kadehinde biriken anılarının ardında yükselen ses, insanlığı anlatır gibiydi. Yüreğe dokunan melodilerin arasında ‘Gönül çalamazsın aşkın sazını’ sözleri dökülüyordu adamın dudaklarından. Derin bir nefes aldı kadın, avuçlarında biriken küllerinden yeniden doğmayı umut etti…

 

 
Toplam blog
: 36
: 116
Kayıt tarihi
: 04.06.17
 
 

Mavinin içinde mavi, çocuklarla çocuk, üzülene omuz, sevinene gülümseme, bir kalemin varolmasına ..