Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Bilseydi...

Bilseydi...
 

Bir kaç olay vardır ki, hemen hemen herbirimizde aynı duyguları tetikler. Örneğin: Unutulmak, gözardı edilmek, önemsenmemek, ilk tercih olmamak; bunlar ekseriyetle hepimize "değersizlik" hissettiririr. Bu his ise, bizi en çok inciten duygudur. İncindiğimizdeyse; kimimiz içine kapanır, kimimiz saldırganlaşır.

Bazılarımızsa; empati kurma gayreti ile olanı ve olma sebebelerini algılamaya çalışır. Peki algıladığımızda ne olur? İncinmişlik hissi kaybolur mu? Artık değersiz hissetmez mi oluruz?

Bence empati kurup, bu duyguları yaşamamıza neden gördüğümüz ve olaya sebebiyet verdiğine kanaat getirdiğimiz kişinin gözünden de değerlendirme yapabildiğimizde: O ana kadar sadece doğumuna tanıklık edip, bu doğanın da bizde can acısına sebebiyet verişinden ötürü ondan neredeyse nefret ederken, bu doğuma gelene değin geçilen süreci kavradığımızda nötrleşiyoruz.

Çünkü artık birini sebeleri ile birlikte anladığınızda (her ne kadar olan biteni ve o kişinin davranış ve tutumlarını onaylamıyorda olsanız) kızmak, kırılmak ve içerlemek mümkün olamıyor. Bu aşamanın ardından; önceleri verdiğiniz duygusal tepkiler örneğin: Kızgınlık anlayışa, hatta bazen de pabuçları içine girdiğimiz kişiye (zamanla gelinen bir aşama ve oldukça zorlayıcı bir sürecin geçilmesinden sonra da olsa) hoşgörü, hatta şevkate dönüşebiliyor. Kanımca, Hz. İsa'nın kendini çarmıha gerenler için dua etmesi gibi: "Tanrım onları affet, ne yaptıklarını bilmiyorlar bilseler yaparlar mıydı..." deyişinde ki yücelik empatinin en üst sınırıdır.

Vurdumduymaz bir tavırla birinin canını yaktığımızda; her ne için olursa olsun yaşanan olayda dikkat edin, şahsi
menfaatlerimiz doğrultusunda hareket ediyoruz. Şahsi menfaatin kollanması var oluşumuzun temel yapı taşı olan "Ben" yada Ego" dediğimiz varlığın korunması adına gereklidir.

Ancak burada da hassas bir denge var. Bu dengeyi tuturabiliyorsak; olan bitene karşı akılsal bir yaklaşım geliştirmek, öncelikle sağduyumuzu devreye almak, soğukkanlılığımızı korumak gerek şarttır. Aksi muhtemelen istenmeyen sonuçlara ve pişmanlıklara dönüşerek, tekrar bizi yaralayacaktır.

Ancak, bu tepkisiz kalmak olarak algılanmamalıdır. Verilecek tepkinin çözüm odaklı ve hem "ben"i korumak hem de karşı tarafı algılayıp onun şartlarını gözardı etmeden uzlaşmayı sağlamak öz saygı gereğidir. Bu da çok kolay değildir ve her durumda mümkün olmayabilir. Ancak söylemek istediğim şu ki: Öncelikle savaş bayrağı açmak yerine, sakin kalıp ortak uyum adına çalışmak için kendimize olaya ve olayın muatabı olan kişiye belli bir mesafeden ve en önemlisi objektif bir gözle bakabilecek duruşu geliştirmek gereklidir.

Algılanmayı beklemek yerine, algılayan olmak üst bir duruştur. Bu üst duruş egonun beslenmesi manasında bir
övünç kaynağı değil; iç huzuru veren bir aşama olarak algılanmalıdır. Anlaşılmayı beklemek, hayal kırıklığına gitmesi muhtemel bir yolculuğa atılan adımken, algılayan olma gayreti; farkındalık, iç huzuru kısacası duygusal özgürlük yolunda atılan çok değerli bir adımdır.

Empati kurarken, bir yandan da olan bitene konu siz bile olsanız aynı yansız tutum ve sevecenlikle yaklaşabildiğimizde en büyük kazancınız ruhsal sağlığınızı korumak ve dolayısıyla da tüm hastalıklarımızın kökeninin aslında ruhsal sebeblerden kaynaklandığını kabul ediyorsanız; bedensel anlamda da hastalıklardan uzak kalma şansına sahip olursunuz.

Daha ne olsun?
Şevkat, beklentisiz ve koşulsuz sevgi hep yüreğinizde sizinle olsun...

Sevgi ve ışıkla,
Ayna

Temmuz 16.07

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..