Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bin altı yüz kilometre uzakta...

Bin altı yüz kilometre uzakta...
 

Şarjı bitmek üzere olan telefonun soluk ekranında kötü haberi görünce donakaldım. "Upuzakta" olmanın acısı bir kez daha yangın gibi düştü yüreğime. 

Kaç yaşındaydı bilmiyorum, ama olduğundan çok daha yaşlı gösteriyordu. Hep hastalık, hep ilaçlar, sık sık hastane odaları... Son yılları hep böyle geçmişti. Koah (Kronik obstrüktif akciğer hastalığı) hastasıydı. Sigara tiryakiliğinin tetiklemiş olduğu bu hastalık, onu hep hastanelere sürüklemişti sık sık. Evet bu yüzden erkenden çökmüştü, eşimle ilk tanıştıkları ânı hatırlıyorum. Eşim ona "Sami Amca" diye hitap ettiğinde çok utanmıştım. Ondan sadece birkaç yaş büyük olduğunu söylemediğim için kendimi suçlamıştım çünkü.

En korktuğum şeydi ben uzaklardayken birilerinin başına kötü bir şey gelmesi, ve elim kolum bağlı hiçbir şey yapamamak. Evet, şu anda saat 01.30 civarı (gece), ne yapabilirim? 1600 km uzaktayım ve üzülmekten başka ne yapabilirim? Bu acizlik kahrediyor beni. En yakın dostumun yanında olup ona destek olamamak, sadece uzaktan telefonla onu teselli etmeye çalışmak koskoca, ama saçma bir haksızlık. 

Şu anda orada, dostumun yanında olmalıydım.

Son zamanlarda kendi kendime sık sık "Benim burada ne işim var?" diye sorup duruyordum. Ailemden, oğlumdan, dostlarımdan uzakta ne yapıyorum ben burada? Neymiş, atanmışım! Zaten atanabilmek için o lanet olası KPSS'ye odaklanıp 6 ay oğlumu, eşimi ve dostlarımı ihmal etmiştim; yetmezmiş gibi binlerce kilometre öteye gönderip ailemi parçaladılar. Şimdi çaresiz, sevdiklerimin üzüntülerine uzaktan ortak olmaya çalışıyorum. 3 yaşına girmek üzere olan oğlumun en güzel anlarına şahit olmaktan mahrum bırakıldım. Bilmediğim bir şehirde, yapayalnız, diken üstünde yaşamaya çalışırken herkesten şüphelenen, kimseye güvenmeye yanaşmayan bir paranoyak oldum. Saçmalık bu!

Çocukluk arkadaşım, 6 gün arayla doğup beraber büyüdüğümüz can dostum şu anda üzüntüsünden mahvolmuş durumda ve ben salak salak öylece ekrana bakıyorum. Yapacak hiçbir şey yok. Ona destek olamamak, yanında olup güçlü olmasını sağlayamamak ne kadar koyuyor bilemezsiniz. Ablasının (ablam kokan ablasının) eşi, Sami eniştem yok artık... O dermansız hastalığına, çökük görüntüsüne rağmen hayat dolu, espirili adam artık yok. 

Oğlum, eşim, ailem ve can dostumdan; olabilecek en uzak noktadayım. Atandığıma sevinsem mi, üzülsem mi... Bilemedim!

Kafamın içi allak bullak, düşüncelerime yetişemiyorum. Şu anda öyle bir durumdayım ki, psikoloğa gitsem on dakika içinde onu bana deli raporu vermeye ikna edebilirim!

 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..