Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '12

 
Kategori
Öykü
 

Bin nasihatten öte

Bin nasihatten öte
 

Sonbaharın hüznü şehrin üstünü ipek şal gibi kuşatmış, şafak sökümü başlamıştı.

Eskilikten tahtaları kararıp, kıymık kıymık olmuş iskelenin tahta bankının üzerinde; gözlerini çivit mavisi denize kilitleyip saatlerce oturan iki çocuk kedi yavruları gibi birbirlerine sokularak ısınmaya çalışıyor, sokakların rüzgarıyla savrulup tersine akan hayatlarını milim milim düze çıkarmak için planlar yapıyorlardı.

Sabahın kızıl büyüsüyle gökyüzünde kaybolmaya yüz tutmuş ışıklar sönmüş, karanlığa gömülen şehrin siuleti puslar içinden hızla sıyrılarak uyuşuk bir tempoyla ışıldamaya başlamıştı. İğneleyici güz rüzgarı küçük fiskelerle yüzlerini tokatlıyor, denize inmiş yumuşak nefti bulutlardan koparıp aldığı haylaz damlacıklar üstlerini, başlarını ıslatıyordu.

Ekşi,küflü rutubet kokusuna fırından yeni çıkmış simitlerin yanık susamlarından yayılan tatlı acılık karışıyor, açlıklarını susturmaya çalışan çocuklar ellerini oğuşturup, ısınmaya çalışarak öylece oturup ilk vapurun kalkışını bekliyorlardı…

Yiğidinin,merdinin belli olmadığı İstanbul’un karanlık yüzüne sıcacık yuvalarından savruluşlarının ikinci günüydü. Bir arayış, bir maceraydı yaptıkları çılgınlık. Kendi içlerindeki boşluğa düşüp, hiç anlamı olmayan mutsuzlukları yaşayıp, yaşatan iki kafadar habersizce; uzak, soluk figürlerle tanıdıkları İstanbul’a kaçmayı tasarlamışlar, besmelesiz adımlarla yaptıkları bu çocukluklarıyla da ailelerini cezalandıracaklarını düşünmüşlerdi…

Boğazın oya işlemeli hafif puslu sahillerinde dolaşmışlardı akşama kadar. İştahlarını kamçılayan balık ekmeklerini yemişler, güvercinleri elleriyle beslemişlerdi. Yolcularını safra atar gibi boşaltan vapurları göz uçlarından silininceye kadar takip etmişler, caddelerin kalabalığı arasında kaybolmuşlardı sık sık…Yollara dökülmüş kızıl ve sarı yapraklardan oluşan halıyla bezeli yollarda, mağaza önlerinde vakit öldürmüşler; yıldızların akisleri denizin derinliklerinde alev alev yanarken nerede sabahlayacaklarını  düşünememenin paniği içinde yatacak yer aramaya koyulmuşlardı.

Denizde başıboş çırpınan sandallar gibi savruldular keselerine uygun yatacak yer bulabilmek  için. Acemi gece kuşlarını avlayacak bezirganların, tellalların fink attığı arka sokaklar dahil hiçbir pansiyonda yer bulamamışlardı yaşları reşit olmaması yüzünden. Korkarak, ürpererek sığındılar dilsizlerin asude dünyasına…

Olmamaları gereken bir yerde olmanın getirdiği rahatsız edici yabancılık duygusu tüm benliklerini sarmıştı; şahit oldukları mahrem pazarlıkları, cadde üzerinde müşteri bekleyen cinsiyetini kestiremedikleri kişilerin küfürlü konuşmalarını, muhabbet tellaları arasında geçen şifreli,aleni  alışverişleri, ışıltılı ve kışkırtıcı gece hayatının müdavimlerinin alkol yorgunu göz ve bedenleriyle sallantılı yürüyüşlerini, uyarıcıların, uyuşturucuların etkisiyle fütursuzlaşan köprü altı çocuklarının ahlaksız tekliflerini görmemiş, duymamış olmayı yeğlediler…İçlerinde bir şey fazla gerilmiş bir kiriş gibi koptu sanki. Gördükleri görüntüleri silmeye, gözlerinin önünden uzaklaştırmaya çalıştılar, etraflarındaki seslerin birer ikişer eksilerek yada sönerek duyulmaz olduğu ana dek…

 

Ayaz gecelerin zifirinde; gönüllerinin, yüreklerinin yağını eritecek pusuya yatmış ifritlerden olanca hızlarıyla uzaklaşmak için ilk vapurla karşıya geçip terminalin yolunu tuttular, emniyet dolu yuvalarına bir an önce kavuşmak için…

 

   

 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..