Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '18

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Binbir Gece Masalları'na Yolculuk: Fas

Binbir Gece Masalları'na Yolculuk: Fas
 

Fas


Sonunda hayallerimizdeki bir yolculuk daha başlıyor. THY ile karşılıklı seferlerle çalışan ve dünyanın en güvenilir havayolu şirketi olan Fas Kraliyet Havayolu şirketi Royal Air’le son derece konforlu beş saatlik bir yolculuk sonrası Kazablanka’ya varıyoruz. Kazablanka, bir zamanların balıkçı kasabası olan yüz yıllık bir şehir. Fas, ülkemize göre üç saat geride olduğundan, vakit akşamüzeri de olsa kendimizi kârlı hissediyoruz.

Havaalanında pasaport kontrolü sırasında görevlilerin saygılı, sevecen tavırları bizi oldukça şaşırtıyor. Burada Türkler’i çok seviyorlar. Özellikle yeşil pasaportlarımızı görünce giriş yapmamız için bizi V.I.P kapısına dahi davet ediyorlar.

Kazablanka’daki otelimiz sahil yolu üzerinde ve özellikle Fas’ın otantik iç avlulu otellerinden olduğunu gördüğümüzde mutluluğumuz ikiye katlanıyor. Öyle ki herkes bavulunu almış odasına çıkarken biz şaşkınlıktan küçük sevinç çığlıkları atarak  bavullarımızı lobide unutup odamıza çıkıyoruz. Geri döndüğümüzde ise koskoca lobide baş başa vermiş iki bavulun bizi beklerkenki durumları küçük sevinç çığlıklarımızı kahkahalara çeviriyor.

Ertesi gün Marakeş’e hareket edeceğimiz için akşam yemeğinin ardından ünlü Kazablanka filminin çekildiği mekân olarak bilinen Ricks Cafe’ye gitmek üzere hazırlanıyoruz. Vaktimiz dar, otelimizin mavi – yeşil çinili avlusuna üçüncü katın trabzanlarından sarkarak bakıp iç geçirmekle kalıyoruz. Bindiğimiz taksi kısa sürede bizi Ricks Cafe’ye ulaştırıyor. Bu arada yolumuz üzerinde Atlas Okyanusu kıyısındaki dünyanın en büyük camii olan Hasan II Camii’nin ışıklandırılmış muhteşem manzarası önünde durup bir fotoğrafımızı çekmeyi teklif eden şoförümüze minnettar kalıyoruz. Rehberimizin uyarısına göre Fas’taki taksiciler, içinde müşteri varken aynı yöne giden bir başka müşteriyi de alabiliyorlarmış fakat biz böyle bir duruma şahit olmadan âdet gereği önceden yaptığımız pazarlığa göre paramızı ödeyip iniyoruz. Bu arada kırmızı damalı araçların taksi, beyaz damalıların ise dolmuş olduklarını öğreniyoruz.

Gizemli ve romantik ortamıyla Ricks Cafe’de piyanodan salınan ezgiler eşliğinde içkilerimizi yudumlarken kendimizi bir başka dünyada ve bir başka filmin senaryosunda rol almış gibi hissediyoruz. Bu binanın her katı fotoğraflık onlarca kareyle dolu. Bu arada bilinenin aksine ‘’Kazablanka’’ filmi burada değil, Hollywood’da çekilmiş. Bu bina ise, A.B.D Dışişleri Bakanı’nın eşi tarafından alınıp dekore ettirilerek Fas turizminin hizmetine sunulmuş bir restoran – cafe…

Fas, ülkemizdeki yanlış kanının aksine güvenlik açısından herhangi bir Avrupa ülkesinden daha güvenli bir ülke. En son terör olayı 2004 yılında gerçekleşmiş ve istihbarat ağının da gelişmişlik açısından dünyada ilk sıralarda yer aldığını öğreniyoruz. Artık bu topraklarda bulunduğumuz yaklaşık bir hafta boyunca içimiz çok daha rahat olarak gezeceğimize seviniyoruz.

Fas’ın para birimi ‘’dirhem’’ ve ne yazık ki dünyada bizim paramızın daha değerli olduğu nadir ülkelerden biri… Fransızlar’ın ‘’Moroc’’, tüm dünyanın ‘’Morocco’’ olarak bildikleri bu toprakları ‘’Fas’’ olarak adlandıran tek ülke ise biziz. Faslılar ülkelerini ‘’Mağribî’’ olarak adlandırıyorlar. Uzun zaman Fransız sömürgesinde kalan Fas, halen birçok konuda Fransız kültürünün etkisi altında bulunuyor. Örneğin Fransızca dersi o dönemden bu yana okullarda zorunlu ikinci dil olarak okutuluyor. Halkın yüzde yetmişten fazlası Fransızca, yüzde otuz kadarı ise Berberice biliyor. Yine Fransızlar’ın etkisiyle naylon poşet yerine bez poşet kullanıyorlar.

Krallıkla yönetilen bu topraklarda neredeyse bir demokrasi özgürlüğünün hüküm sürmesi bizi şaşırttığı kadar hoşumuza da gidiyor. Hz. Muhammed soyundan geldikleri için özellikle sevilen kraliyet ailesinin şimdiki kralı V. Muhammed, her yıl Türkiye’de tatil yaparak denize giren genç eşi ve çocuklarının rastladığımız fotoğrafları, hoş bir görüntü sunuyor. Krallarının kendi aracını kullanırken trafikte görülmesi Fas halkı için gayet doğal karşılanıyor.

Ertesi sabah Marakeş’e doğru yola çıkıyoruz. Kazablanka - Marakeş arası yaklaşık iki buçuk saat. Kazablanka’dan ayrılmadan önce gece ışıklandırılmış halini gördüğümüz, aynı anda yaklaşık yirmi beş bin kişinin namaz kılabildiği Hasan II Camii’ne gidiyoruz. Atlas Okyanusu’nun beyaz köpüklü dalgaları ile cami alanındaki gerek yerlerde gerekse duvarların dış cephelerinde yer alan mavi yeşil çinilerin görüntüsü hepimizi büyülüyor. Cami alanının içinde iki müze, bir medya merkezi ve Güzel Sanatlar Akademisi yer alıyor. Hristiyanlar’ın camiye girmeleri yasak ancak 14 Euro gibi bir ücret karşılığında saat başı rezerve turlarla ziyaret edebiliyorlar.

Yeşil üzerine kırmızı yıldızlı bayraklarındaki beş köşeli yıldız, İslam’ın beş şartını ve kızıl şehri temsil ediyor. Kazablanka Limanı, Marsilya Limanı kadar büyük bir proje ve böylece Kazablanka, Fas’ın ekonomik başkenti yerine geçmiş durumda. Bu kentteki binaların beyaza boyanmaları da Fransız mimarisinden kalan bir alışkanlık olmuş.

Fas’ta gün dokuz, dokuz buçuk gibi geç başlıyor ve yerli halk oldukça ağır ve rahat. Bu nedenle örneğin bir kahve içmek için girdiğiniz yerlerde bile kahvenizin gelmesi yarım saat, hesabı daha sonra isterseniz onun gelmesi de bir yarım saati buluyor ve bu durum hızlı yaşama alışkın bizlere oldukça sıkıcı geliyor.

Fas halkının, kültür ve sanat konularında oldukça yetenekli olduklarını öğreniyoruz. Fotoğraf çekiminde ise oldukça hassaslar, habersiz karelerde yer almaktan hoşlanmıyorlar.

Ülkede ünlü nane çayının, yeşil çayın içine nane yaprakları atılmasıyla bol şekerli olarak yapıldığını görüyoruz. Şeker tüketimi ve şeker hastalığı çok yaygın. Et burada çok ucuz ve dört mevsim taze ve organik sebze, meyve, tavuk v.b ne ulaşabilmek sağlıklı beslenme açısından bize göre büyük bir konfor…

Marakeş, alışverişte Mısır’ı andırıyor, pazarlığın sonu yok üstelik paramız da burada değerli olduğundan Fas bir alışveriş cenneti sayılabilir. Özellikle deri ve ahşap ürünler bizdekine göre oldukça uygun.

Marakeş bizde, bir rüyalar şehri olarak iz bırakıyor. Otantik, egzotik ve romantik şehir, dar sokaklarında kaybolma arzusu uyandırıyor. Marakeş bizim gibi pek çok insanı büyülemiş olmalı ki Avrupa jet sosyetesinin bir ayağının burada olduğunu ve tanınmış kişilerin, modacıların, sanatçıların çoğunun burada birer evleri bulunduğunu öğreniyoruz. Sokaklarda dolaşırken her an bir ünlü sanatçıyla yüz yüze gelmeniz olası. Marakeş’ten dünyanın Milano, Londra, Paris gibi tüm moda merkezlerine uçuş var. Yves Saint Laurent’in müzesi ise bu yıl açılmış. Leonardo DiCaprio, Armani,… Marakeş sokaklarını adımlayanlar arasında…Fas film endüstrisinde ilk onda yer alıyor ve çoğu kez bir film platosu olarak da kullanılıyor.

Bu kentte gece hayatına ve özel yaşama büyük bir özen ve saygı var. Gece geç saatlerden itibaren farklı bir kitle ortaya çıkıyor ve son model araçlarla gece kulüplerine, barlara akın ediyorlar.

Marakeş’e neden ‘’kızıl şehir’’ dendiğini sokaklarını gezerken anlıyorsunuz. Bu kentte tüm binalar ve duvarlar, kızıl-pembe tonlarına boyalı ve başka bir renk kullanmak yasak. Yüksek katlı bina ise yok denecek kadar az. Özellikle gün batımı zamanı Marakeş’in kızılı, güneşle buluştuğunda ortaya çıkan renk cümbüşünü izlemeye doyum olmuyor. Pembelerin, kızılların, kırmızıların kucaklaşmaları unutulmaz dakikalar yaşamanıza neden oluyor. Marakeş’in en romantik dakikaları sanırım gün batımında yaşanıyor.

Gece gündüz fırsat buldukça gittiğimiz ünlü El-Fena Meydanı, günün her saati hareketli bir meydan. Bu alanın sınırları içine girdiğiniz andan itibaren bir masal dünyasına yuvarlanmış gibi hissediyorsunuz. Binbir Gece Masalları’ndaki kahramanlar misali yılan oynatıcılarının, ateşbazların, şempanze eğiticilerinin,… etraflarında dönüp duruyorsunuz. Burada yaşadığımız hisler sanırım bir daha kolay kolay yaşayamayacağımız cinsten. Bu meydanın arkasındaki onlarca dar sokakta ise alışveriş için sizi bekleyen ilginç dükkânlar var. Burası bizim Mısır Çarşısı gibi her daim kalabalık… Marakeş’te gezdiğimiz tüm tarihi yapılarda biraz Fransız, biraz da Endülüs izlerinin harmanlanmış olması estetik açıdan hoş bir görüntü sunuyor. Özellikle Endülüs mimarisinin bal peteği tarzı işlemeleri ve renkli ahşap işlemeler göz zevkimizi okşuyor.

Ertesi gün 4x4 araçlarla çıktığımız Atlas Dağları turu, bu kez bizi Fas’ın farklı bir yüzüne götürüyor. Tırmandıkça zirveleri karla kaplı dağların aralarından kıvrılarak akan akarsuların görüntüsü, ardımızda bıraktığımız yılan misali kıvrılan yollar ve mavi beyaz gökyüzü gözlerimizi ve ruhumuzu alabildiğine doyuruyor. Yolculuğumuz sırasında Berberi köylerinden birinde yaşayan bir aileye konuk oluyoruz. Berberiler çok sıcak insanlar. Burada evin en yaşlısı tarafından yapılan bir nane çayı seramonisini izliyoruz.

Berberi adı, ‘’Barbar’’ (bizden olmayan) dan geliyor. Yunan medeniyetine ise ‘’Barbaryan’’ deniyor. Avrupa’ya medeniyeti getiren ilk topluluk olarak biliniyorlar. Bugün dünyada elli milyon Berberi var ve kendilerine ait mimari eserleri olmadığı için bir toprakları yok. Rehberimizden, dünyaca ünlü Berberiler arasında Selma Hayek, Shakira, Kaddafi gibi birçok ismin bulunduğunu da öğreniyoruz. ‘’Morocco’’ yani Fas, Berberice ‘’Morrakuş’’, ticari kervanlar için kullanılan ‘’Durma, devam et’’, sözünden geliyor.

Sabah erken saatlerde Essaouira (Suveyre)’ya gitmek için yola çıkıyoruz. Bu kasabaya gelirken yol üzerinde gördüğümüz zümrüt yeşili ağaçların argan yağının üretildiği argan ağaçları olduğunu ve bu ağacın dünyada yalnızca bu bölgede yetiştiğini de öğreniyoruz. Faslılar argan yağını hem cilt ve saç için hem de yemek için iki farklı şekilde üretiyorlar ve tadının oldukça lezzetli olduğunu görüp bizler de satın alıyoruz. Bir de bu yöreye özgü zeytin ağacı türü var ki bunlar normalden daha küçük boylu ve sadece yedi yıl dayanıyor.

Fas gezimiz boyunca bizi en çok etkileyen ve ruhumuzda bir ferahlık duygusu bırakan mekânlardan biri de eski bir Portekiz balıkçı kasabası olan Essaouira (Suveyre) oluyor. Unesco tarafından Dünya Mirası ilan edilen medina; Orson Wells, Jimmy Hendriks gibi bohem yaşamı seçen ünlülerin de bir dönem yaşadıkları bir kasaba. Daracık şirin sokaklarının arasında kâh yöresel objeler satan dükkânlara kâh karşımıza aniden çıkıveren avlulu evlere, şirin butik otellere rastlayıp aralarında kaybolma duygusu çok hoşumuza gidiyor. Özellikle okyanus kıyısında oturarak dalgaların beyaz köpüklerine dalmak tarifi imkânsız bir his… Kış ortasında bize yaz tatili havasını yaşatan Suveyre’yi çok seviyor ve kalmak üzere tekrar gelme hayalleri kuruyoruz.

Bu bohem kasabada sadece kayıtlı olan yirmi bin sanatçının bulunduğu ve hippilerin buluşma noktası olduğu söyleniyor. Nitekim tarihi çarşı, meydan, sokaklar, evler buram buram sanat kokuyor. Ardıç ve meşe ağaçlarından, deri işlemelerden, yağlı boyalardan, rengârenk seramiklerden yapılmış objeleri zevkle izliyoruz.  Mavi kapılı şirin evleriyle gönlümüze çıkmamacasına giriveriyor Suveyre.

Fas topraklarında bulunduğumuz günler, tatlı anılarımız arasında yerini alıyor. Fas’ı, Faslılar’ı, Berberiler’i, Kazablanka’yı, Marakeş’i,… gördüğümüz her kenti, kasabayı, köyü çok seviyoruz. Ve bir nane çayının kokusunda uçan halımıza binerek Atlas Okyanusu’nun beyaz köpüklü dalgalarının, Atlas Dağlarının karlı zirvelerinin üzerinden geçerek bu masalsı ülkeye tekrar gitmek istiyoruz.

 

 
Toplam blog
: 28
: 1805
Kayıt tarihi
: 31.07.13
 
 

İ.Ü Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ..