Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Bir "bayram"a daha ihtiyacımız var

Bir "bayram"a daha ihtiyacımız var
 

Sihir, büyü, fal gibi gerçek dışı şeylerle hiç işim olmaz. Olağanüstü yeteneklerle donatılmış insanüstü varlıklarla da aram yok… Himan, Badman, Spiederman türü kahramanlar benim için hiçbir değer taşımıyor.

Ama bazan Süperman olmak istiyorum desem, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye benimle alay edersiniz biliyorum.

Olsun… Ben yine de aklımdan geçenleri söylemek istiyorum.

*****

Düşündüklerim günümüz gençlerinin anlayışına ters belki… Ben herkesin, özellikle de her gencin bıkmadan usanmadan kendisi için yapabildiğinin en iyisini yapmaya çalışmasının, bu arada ailesine, ülkesine, milletine de yarar sağlamasının gerekliliğini savunuyorum.

Oyun ve eğlence dışında faydasız ve anlamsız uğraşlar, boşa harcanan zaman olarak beni müthiş tedirgin ediyor. Hele bir de -faydasından vazgeçtik-, zarara sebep oluyorsa, bunu kabullenmek mümkün değil… Bu bağlamda yaşadığımız her sorun, beni derinden üzüyor ve düşündürüyor.

Kendi çapımda çareler arıyorum, çözümler bulmaya çalışıyorum. Hem herkesi mutlu edecek, hem başkalarının mutluluğunu engellemeyecek çıkar yollar bulmaya gayret ediyorum.

Ülkemiz büyük, nüfusumuz çok, problemler diz boyu değil, boğazımıza kadar gelmiş… Benim kapasitem ne ki, hangi birine derman olayım.

Fakat bu sefer buldum galiba...

*****

68 Kuşağı denince, devrimci öğrencilerin liderliğinde Türkiye’de sergilenen sol hareket hatırlanır. Aslında bu olayları başlatan, Fransa’da Sorbonne üniversitesi öğrencilerinin çıkardığı olaylardır. Bunda Latin Amerikalı Devrimci Che Guevera’nın, 1967 yılında Bolivya dağlarında öldürülmesinin elbette büyük etkisi vardır.

Olayın biraz daha gerisine gidersek, arkasında Amerika’da Vietnam Savaşına karşı çıkan gençlerin isyanı olduğunu görürüz. Aslında 68 kuşağı tabiriyle, İkinci Dünya Savaşı’ından sonra yetişen ve savaşın etkisini bilmeyen “savaş görmemiş genç nesil” kastedilir.

Ben de kıyısından bucağından 68 kuşağının etkisinden nasibini almış biriyim.

*****

O zamanlar Türkiye’de de, üniversite olayları çıkaran gençlere “68 Kuşağı” adı verildi. 68’ler, bu yaşananların kahramanları olarak kendilerine büyük pay çıkarıyorlar, biliyorum. Gerçi siyasî açıdan bu tartışmanın içinden sıyrılmak hayli zor ama, acaba sosyal açıdan, bu olaylardan Türkiye’nin kazançlı çıktığını söyleyebilir miyiz?

En büyük zararı da gençlerin gördüğü bir gerçek… Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının bu yüzden, hayatlarını bile kaybettiği düşünülürse, bu soruyu sormak bile gereksiz…

“Karşı taraf” olarak mücadeleye girişenlerin de elde edebildikleri bir şey yok ortada… Bu arada hiçbir tarafa bulaşmayıp sadece okumaya mecbur oldukları için bunun mücadelesini veren, ama olaylar yüzünden tahsilini terk eden, yarım bırakan gençlerin trajedisini görmezden gelebilir miyiz?

*****

80 öncesi yaşanan olaylardan, ülke olarak neler kaybettiğimizin envanterini çıkarmak o kadar kolay değil… Hoş çıkarsak da elimizde artık bunu telafi edecek bir hüner yok.

1 Mayıs 1977’de Taksim’de yaşananlar, o günlerin yüz karasıdır. 31 yıl sonra, bu olayın anısına Taksim’e çıkma mücadelesi vermek adına polisle çatışanlarla, o menfur olayın failleri arasında pek fark göremiyorum.

“Millî veya dinî özelliğiyle, toplumun bütün kesimini ilgilendiren, sevindiren bir olayı kutlamak” anlamına gelen “bayram”la, 1 Mayıslarda yaşadıklarımızın ortak bir yönü var mı?

Kaldırım taşlarının sökülerek polise atılması, iş yerlerinin tahrip edilmesi, dükkânların yağmalanması gibi, suç amaçlı eylemlerin, samimiyetle, iyi niyetle, barışla, sevgiyle uzaktan yakından bir bağlantısı olmadığını anlamayacak kadar akıl ve mantık yoksunu değiliz herhalde…

Belli ki 1 Mayıs’ı bir “şiddet günü” olarak kutlamaya meyyal hasta ruhlu insanlar var aramızda. Genç, yaşlı, kadın, erkek, işçi, öğrenci, partili, partisiz olmaları önemli değil… Ama var…

*****

Bu psikolojik rahatsızlığı toptan tedavi edecek imkânlara sahip değilim. Bu insanların hepsini tek tek ikna etmeye de gücüm yetmez. Ama bir çözüm bulmak için ne mümkünse yapmaya hazırım. Ancak yasal olarak herkesi mutlu edecek bir çözüm bulmak zor.

İşte bu bağlamda kendimde bir Süpermen gücü olmasını çok istiyorum. Bulabildiğim çözümü uygulamak, ancak böyle olağanüstü bir güçle ve hayal ötesi bir uygulamayla mümkün.

Literatüre özel bir gün daha ekliyoruz. Adı “Şiddet Günü”… Tarih 1 Mayıs.

Binlerce kişi alabilecek kadar geniş, yerleşim alanlarından uzak bir mekân… Ulaşım kamu araçlarıyla ücretsiz. Canı sıkılan, huzursuzluk arayan, kavga seven, hatta dövmek, öldürmek isteyen herkese açık.

Polis yok, jandarma yok, güvenlik önlemi yok, kimseye karışmak yok… Üstelik olay sonrası soruşturma falan da yok… Herkesin istediğini yapabildiği, yapanın yaptığının yanına kâr kaldığı bir ortam…

Yirmi birinci yüzyılda biraz ilkel gibi mi geldi size? Ama bu arkadaşlarımızın istediği de zaten bu değil mi?

Gerçekten bayram isteyenler adam gibi Taksim’de veya istedikleri yerde kutlama yaparken, içindeki öfkeyi dindirmek, bir şeylerin acısını çıkarmak, bunun için de ölmeyi, hatta gerekirse öldürmeyi düşünenler, cenk meydanına buyursunlar…

Ne dersiniz, iyi bir çözüm değil mi?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..