Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '14

 
Kategori
Psikoloji
 

Bir 'dizi', bir 'kitap', birkaç 'bipolar'

Bir 'dizi', bir 'kitap', birkaç 'bipolar'
 

"Van Gogh 'Yıldızlı Gece'yi çizdiğinde, akıl hastanesinde bir hastaydı..."


İnternette araştırma yaparken tesadüfen yabancı bir diziye denk geldim. Dizide, ünlü bir nörologun hikâyesi anlatılıyor. Diziyi sıradan olmaktan uzaklaştıran ise, bu nörologun aynı zamanda bipolar olması ve bunu birçok kişiden saklıyor olması. Dizinin ilk dakikalarında bu nörolog bir konuşma gerçekleştiriyor:

"Vincent Van Gogh'un bir sözü vardır: 'Maviyi anlamak için önce sarıyı ve turuncuyu anlamalısın.' Başka bir deyişle, bir şeyi kavramak için tam tersini de kavramak gerekir. Örneğin ben sıradışı beyinleri incelerim. Böylelikle normal olanlar hakkında da bir şeyler öğrenebiliyorum. Her gün şu kelimeyle mücadele ediyorum: NORMAL!"

"Van Gogh 'Yıldızlı Gece'yi çizdiğinde, akıl hastanesinde bir hastaydı. Temporal Lop Epilepsisi sayesinde Saint Paul, tanrının sesini duyabilmişti. Hemingway, Sylvia Plath, Billie Holiday... Bunlar muhteşem zekâya sahip insanların sadece birkaçı. Hepsi de bir delilikten muzdaripti. Diyeceğim o ki, sizce bu insanlar normal olmak için ilaçlar almalı mıydı? Yaptığım çalışmalar her bir şahsi beyin yapısını saygıyla incelemek üzerine. Hastalarımdan bir şeyler öğrenirken, hiçbirinden gerçek dışı bir normallik katiyen beklemem."

Benzer bir yaklaşıma, yakın zamanda tekrar okuduğum bir kitapta da rastlamıştım. Kitabın yazarı, kendisi de bipolar olan bir psikiyatristti ve kitabında kendi hayatını anlatmıştı. Bipolar ile önceleri kendi kendine mücadele etmeye çalışmış, sonunda ilaç tedavisini kabul etmişti. İlaç tedavisine yanıt almaya başladıktan sonra aktardıkları ise şunlardı:

“Şimdiki ‘normal’ kişiliğimle, en canlı, en üretken, en coşkulu, en hareketli, en çekici duygu-durumum arasında dağlar kadar fark var. Kısacası, benim eski benden daha iyi performans göstermem hiç kolay değil.”

Kolay değil, doğru. Eğer bir bipolarsanız, hayatınız boyunca mücadele etmeniz, özverili ve kararlı olmanız, içinde bulunduğunuz durumu çok iyi bilmeniz ve özellikle kendinizle ilgili ön-görüye sahip olmanız gerekiyor. Kendinizi çok iyi tanımanız, hayatınızı buna göre kurmanız gerekiyor. Kolay değil, doğru! Fakat hayatınız, bu mücadeleye fazlasıyla değecek kadar kıymetli!

Filmin devamında, kendi doktorunun, bipolar olan nörologa yanıtı şu oldu:

"Hadi biraz da konuşmanda geçen şu istisnai insanlardan söz edelim. Ernest Hemingway, tabancasıyla kafasına sıkmıştı. Sylvia Plath, 30 yaşındayken kafasını bir gaz ocağına sıkıştırmıştı. Billie Holiday, akut alkolik olduğundan ve yıllarca uyuştucu kullandığı için öldü. Van Gogh, buğday tarlasında kendini vurdu, bir resmini bitirdikten hemen sonra. Normalleşmek seni vasatlığa mahkûm etmez. Elinden gelenin en iyisini yapabilmen için, senin hayatta kalmanı sağlar!"

Ve bipolar psikiyatristin kendi kaleminden sözleri:

“Mizacım, duygudurumlarım, hastalığım başkalarıyla olan ilişkilerimi ve de çalışmalarımın temelini açıkça ve derinden etkiliyordu. Ama duygudurumlarım da büyük ölçüde ilişkilerim ve çalışmalarımdan biçimleniyordu. Zor ama önemli olan, bu karşılıklı etkileşimin karmaşıklığını anlamak ve iyileşmeye, anlamlı bir yaşama varabilmek için lityumun*, iradenin, öngörünün oynadıkları rolleri ayırt edebilmekti. Psikoterapinin görevi ve armağanı buydu.”  (syf. 101) 

Bipolar olmak zordur, bipolar olduğunu kabul etmek ise çok daha zor. Ama zaten hayatta kolay olan bir şey var mı ki?

Bu konu bitmez...

*Lityum: bipolar tedavisinde çok sık kullanılan bir ilaç.

Yazıda sözü geçen film: Black Box.

Alıntı yapılan kitap: Key Redfield Jamison, Durulmayan Bir Kafa, 6. Baskı, 2011.

 
Toplam blog
: 6
: 6072
Kayıt tarihi
: 25.07.13
 
 

Klinik Psikolog / Sarıyer Merkez İSTANBUL  ..