Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '09

 
Kategori
Sinema
 

Bir "not defteri"nin gücü bu filmde.

Bir "not defteri"nin gücü bu filmde.
 

Sokaktaki vatandaşa "En beğendiğiniz ve asla unutamadığınız aşk filmleri hangileridir?" diye sorulsa eminim büyük çoğunluğu; başrollerinde ruh ikizleri Ryan Gosling ve Rachel McAdams'ın oynadığı "The Notebook"u saymadan geçmeyecektir. Peki yönetmen koltuğunda Nick Cassavetes'in oturduğu 2004 Amerikan yapımı "Not defteri" ni böylesine unutulmaz kılan şey nedir? Gönlümüze damgasını vurmakla kalmayıp beynimizin de en romantik köşesini sahiplenen nasıl bir filmdir bu böyle?
...
Derin bir nefes aldıktan sonra, hala bu soruya tam olarak cevap verebilmiş olamamaktan ötürü inatçı bir sinirlilik haliyle karışık ruh halimin oturuş pozisyonunu daha dik konuma getirdikten sonra orta şekerli kahve modumu korumaya yine de gayret ediyorum... Ne film ama! Vay canına!

Filmi izleyeli bir kaç ay oluyor. Hani belirli bir organın belirli bir maddeyi vücuttan uzaklaştırmasına klirens denir ya (Örneğin içtiğimiz bir ilacın kan plazmamızdan elimine olana kadar geçen süresi gibi birşey) işte ben de bir türlü cesaret edip bu solmuş not defterinin bünyemde bıraktığı etkilerini bugüne kadar kağıda dökebilmiş değildim. İlişkiler çakramın yer aldığı midemin arka kısmından hissettiğim sancılardan anladığım kadarıyla bu yazı sadece bir teselli ve deneme mahiyetinde olacak gibi görünüyor.

Filme gelince; konu ilk bakışta çok klasik gelebilir ama peşin hükümlü olmamak gerek (Amerikan'ın yeni popstarı Susan Boyle'u hatırlayın. Herkesi nasıl da şaşırtmıştı. Harikasın Susan! :) "Notebook" basite indirgendiğinde fakir bir çocuk olan Noah (Ryan Gosling) ve zengin kızımız Allie (Rachel McAdams)'nin sıcak yaz günlerinde filizlenen aşklarının, hayalini kurdukları mavi panjurlu evde sonsuza dek mutlu mesut olmalarının konu edildiği ve izleyen herkesin gıpta etmeden duramadığı bir film aslında. (çok da basit değilmiş yahu! Hadi hep birlikte: "Vay be, ne film ama!:) "Zenginliğin, gerçek sevgi ve aşkın önünde duramadığı bu filmden aklımda kalan bir nokta da, belki günün birinde esaretinden kurtulup hakkında yazabilme cesareti gösterebileceğim bir diğer film olan ve başrollerinde Julia Roberts ve Campbell Scott'ın yer aldığı "Dying young (Genç ölmek)" filminde olduğu gibi "sevilenin, seven tarafından kazanılma çabası"nın filme kattığı kutsallık olacaktır.

(...derin bir nefes daha)
Elbette yaradılanı seveceğiz, Yaradan'dan ötürü. Ancak daha bir başka sevmemiz gerekenler var yahu! Bana sorarsanız sevginin kutsallığı işte bu noktada bir başka çıkıyor günyüzüne.

Son olarak filmden kendi not defterime kaydettiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Hiçbir şey sonsuza dek kaybolmaz, kaybolmayacak da. Vücut hareketsiz, yaşlı, soğuk, sönük olabilir ama ateşten kalan korlar yeniden aleve dönüşecektir.

Sevgili Allie;

Dün gece uyuyamadım, çünkü aramızdaki her şeyin bittiğini biliyorum. Artık acı çekmiyorum. Çünkü yaşadığımız şeyin gerçek olduğunu biliyorum. Eğer gelecekte yeni hayatlarımızı yaşarken birbirimizi görecek olursak sana mutluluk içinde gülümseyeceğim ve ağaçların altında yaşadığımız aşkı, birbirimizden öğrendiklerimizi ve aşkla büyüdüğümüzü hatırlayacağım. En iyi aşk, ruhu uyandıran ve daha fazlasını istememizi sağlayan aşktır. Kalbimize bir kıvılcım verir ve aklımızı huzura kavuşturur. Senin de bana verdiğin buydu. Ben de sana bunu vermeyi umuyorum. Yakında görüşeceğiz.

Seni seviyorum."

 
Toplam blog
: 18
: 851
Kayıt tarihi
: 18.01.09
 
 

Üniversitede Sanat Tarihi eğitimi, Fotoğraf meraklısı, Yazma heveslisi. ..