Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '14

 
Kategori
Öğretmenler Günü
 

Bir Öğretmenin En Mutlu Olduğu Zaman

Bir  Öğretmenin En Mutlu  Olduğu Zaman
 

Öğretmen yetiştiren okullarda kalite yükseltilmeli, giriş için puanlar yüksek tutulmalı, o okullar, gençlerin; çocukluktan ideali olduğu için tercihi, olmalı


Ders zili çalmıştı...  Enerjilerini boşaltmak için on dakikalık teneffüs yetmiyordu onlara. Birbirlerini itmeden,  olmadı laf atıp dalaşmadan,  sınıflarına girmezlerdi bu yüzden.

Nöbetimin olduğu katta, çıkardıkları toz bulutundan olabildiğince ciğerlerimi koruyabilmek adına,  elimdeki kağıt mendille burnumu kapatıyor bir yandan da,sesimin izin verdiği yükseklikte :"Çocuğum yavaş, yavaş evladım yavaş, itme oğlum arkadaşını,kızım sen de çıkar şu sakızı..." şeklindeki uyarılarımla onların  hızlarını kesmeye çalışıyordum olabildiğince...

Bu arada, biraz sonra gireceğim ders için  kütüphaneden almam gereken kaynak kitabı daha önce niye almadım diye kendime kızıyordum. Aynı anda da ,üç yaşındaki kızıma bakan  komşu teyzenin bugün çamaşırı çok olduğu için ona bakamayacağını söylemesine içerleniyordum. Neyseki üst komşum "Getir  hocanım ben bakarım  fıstığa, bugünlük " demişti de ona götürmüştüm  kuzucuğumu... 

Birden, çocuklar sınıflara girdikleri sırada, sınıfın birinden bir  bağrışma duyarak  o sınıfa doğru koştum.Çocuklar beni görünce hep bir ağızdan "Öğretmenim...  Ayşe  bayıldı "  diye bağırdılar. Başına toplanmışlardı kızın.  " Oğlum  koş  aşağıdan öğretmenlerinden dersi boş olanlara haber ver, taşıyalım arkadaşınızı  " dedim.  Bir  taraftan da "Ayşe kızım aç gözlerini bakayım " diyerek  göz altları mor,  zayıf ince , yüzüne  hafifçe vuruyordum, Ayşe'nin...

Altı çocuklu bir ailenin  iki numaralı  çocuğuydu Ayşe. Babası inşaat işçisi, annesi de evlere temizliğe giden bir hanımdı.  Veli toplantısına gelmişti annesi . "A , güzel bacım,  beni  mazur gör ama  sana ve senin durumunda olan  bayanlara kızıyorum ben. Bak biz iki maaşlıyız,  bir çocuk için  düşünüp de karar verdik.İkincisi içinse  korkuyoruz karar vermeye. Nasıl böyle yarım düzine çocuk yaparsınız ben anlamıyorum inan ki" demiştim.  Genç yaşında   yüzünde kırışıklar olmaya başlamış kadın,mahçup bir gülümseme ile "  Hocanım,  cahillik işte,  Allah rızkını verir dedik..."   "Güzelim elbette verir rızkını ama bunun  tahsili var,  geleceğini hazırlama var;  hem bu kadar  doğum kontrol  olanaklarına ulaşmak olanağına sahipsiniz...  Sağlık ocakları bu konuda ücretsiz yardım sağlıyor. Günümüzde,  en ücra yerlerde bile bu hizmet veriliyor, neden yararlanmazsınız anlamıyorum ki"  şeklinde  bu konudaki  rahatsızlığımı dile getirmiştim.

Erkek öğretmenlerden ikisinin yardımı ile öğretmenler odasına indirdik Ayşe'yi.  Annesini çağırdık.  O gelmeden  Ayşe ayılmıştı. Annesi ağlayarak sarıldı kızına...

Evde  yiyecek bir şey kalmamıştı. Akşam da, bulgur pilavı kaşıklamışlardı sadece...  Babası ayağını sakatlamış,bir aydır çalışamıyordu. Annesinin aldığı ile de evin değirmeni  dönemiyordu... O gün  annesinden simit parası istemiş, annesi de," Kardeşlerine ancak verebildim.Bugünlük idare ediver"  demişti Ayşe'ye...

Açliktan bayılmıştı,  yavrum...

Öyle terbiyeli,öyle çalışkan,azimli bir öğrencimdi ki Ayşe,  "Keşke derdim keşke , şu  sebze komisyoncusunun  kızı  Aysun'a  sağlanan olanakların  birazına sahip olsaydı, bu kızcağız..."  Böylesine yokluk içinde bile, bu kadar düzgün bir çocuğun yetişmesini "aile" ile açıklamak mümkündü ancak. Bir çok hataları ve cahilliklerine karşın , ailesi ona "temel insanlık derslerini" vermeyi başarabilmişti.Elbette genlerinden getirdiği zeka ve azmin de katkısı vardı  Ayşe  ve Ayşe'lerin  insan gibi insan olmalarında...

Aysun'u,  en pahalısından olan spor ayakkabısının, modelini beğenmediği için yenisini aldırdığını  arkadaşlarına anlatırken duymuştum,  teneffüste ...   Kaşlarını incecik alır ,  uyarılara rağmen takıp takıştırır, formasını eteğini  dizden bir hayli yukarılara çekerek   gelirdi okula.  Öğretmenleri ile saygısızca konuşur,  özel öğretmenleri olmasına rağmen karnesi hiç parlak olmazdı Aysun'un...

Öğretmen arkadaşlarla toplanıp okul aile birliğinin yaptığı giyecek yardımlarına ek olarak, bu durumdaki  öğrenciler için ne yapabileceğimizi düşündük.  Kermes fikri  uygun geldi hepimize...

Kermes günü,  öğrenciler ile birlikte velilerin de  katkıları ile ,  bahçede  satışların yapılacağı masalar hazırlandı.  O gün  , öğretmenliğim boyunca hiç unutamadığım  bir olayın, kahramanlarından biri oldum.

Aysun ,  sürekli onları maddi anlamda desteklediği,  kendisi gibi sorumsuz beş altı arkadaşı ile kermese gelmişti. Masalarda  gözüne kestirdiği ne varsa alıyor parayı da atar gibi  bir tarzda satış görevlisi arkadaşlarına  adeta saçıyordu.  Ayşe'nin de görevli olduğu masanın önüne geldiğinde, ben de o masanın yanındaydım. Ayşe'ye olan ilgimi  kıskandığının farkındaydım bu yüzden  bana bakışlarında bir kızgınlık okurdum çoğu kez. Özellikle , orada ben olduğum için de, o sözler döküldü ağzından buna emindim.

Ayşe'ye dönerek ,  " Sizin gibiler  için bu tantana... Bari biraz  katkıda bulunalım da, bir daha  okulda  bayılma... "   Yanındaki  yaltakçı arkadaşları ile arsız arsız güldüler  bu sözlerden sonra.  O anda kendimi kaybettiğimi anımsıyorum. Nasıl Aysun'un saçlarından tutmuş, nasıl  kafasını sallıyormuşum arkadaşlar sonra anlattılar,  canlandıramadım gözümde...Söylediklerimi hatırlıyordum ama... " Sen ne dediğinin farkında mısın,  seni  parçalarım anlıyor musun,  parçalarım seni..."

Elbette  yaptığımın da, söylediğimin de doğru olmadığını biliyordum.Sonradan çok pişman oldum ama o an aklım başımdan gitmişti adeta...

Veliler, arkadaşlar zor aldılar onu elimden... Bağırıyordu Aysun  "Attıracağım seni bu okuldan, görürsün sen..."

Evet , gerçekten de soruşturma sonunda, başka bir okula  tayin edildim.

Babasının, müdürün odasında  bana yaptığı hakaretlere" Aynen iade ediyorum söylediklerinizi.  Sizin gibi bir babanın  başka türlü bir çocuğu olması beklenemezdi zaten "   diyerek   karşılık vermiş, müdürün ikazlarına rağmen odadan çıkmıştım... 

İki yıl sonunda açtığım davayı kazandım , okuluma geri döndüm.  Öğretmenler odasında  hararetli bir konuşma vardı o gün .  Arkadaşlardan biri " Bu kadar tesadüf  olur  Meral'cim" dedi.  Ben "Ne oldu ki dedim  şaşırarak  .  "Senin şu Aysun vardı ya hani, liseye başlamıştı bu yıl ..."   "Eeee" dedim merakla  .  Önündeki gazeteyi gösterdi arkadaşım. Baktım,  bir üçüncü sayfa haberi : "Lise öğrencilerinin uyuşturucu partisi " başlığının altındaki resimde gözleri bantlı   gençler.  Aysun'u  hemen tanıdım.  Bir yakınımmış gibi  etkilendim, üzüldüm...

Seneler  sonra,  Ayşe ile karşılaştık ... 

Oğlum  üniversitedeki hocalarından bahsediyordu bir gün... "Özellikle genç bir bayan hocamız var.  Hem bilgisi donanımı hem bize yakınlığı ile  hepimizin gönlünü fethetti"  dedi. Adı Ayşe idi soyadı değişikti tabii , aynı fakültedeki başka bir  öğretim görevlisi ile evliydi. Merak ettim. Tanışmak , oğlumun ve arkadaşlarının kendisi ile ilgili fikirlerini  iletmek istedim. Bir eğitimci olarak  bu olumlu etkinin önemini  yansıtmak istedim.  Karşılaştığımızda, o beni tanıdı hemen.  "Hoca'mmm  hiç değişmemişsiniz" diyerek  beyaz yalanlardan bir seçme yaptı...

 Okulun kantininde çaylarımızı yudumlarken,   bana " Aysun'un  başına geleni duydunuz mu hocam "dedi.  Haberim olmadığını söyleyince,  anlattı.

"Memleketten  bir tanıdık geldi geçenlerde. O söyledi. Babası iflas etmiş,  annesi  üzüntüden felç olmuş, Aysun da..." N'olmuş kızım söylesene"  dedim, merak ve endişeyle...

"Kocası, içkiye kumara para yetiştiremediği için ,  Aysun'u evlere temizliğe gönderiyormuş"

Ne olursa olsun,  üzerinde emeğim olan bir öğrencim, ailesinin yanlış eğitiminin  vebalini çeken  bir çocuktu benim gözümde, Aysun...  İçimi,  bir alevin yakıp geçtiğini hissettim.

"Ah  kızım ;  ailenin,  ailedeki eğitimin  önemini hep söylerdim bilirsin derslerimde"  dedim  hüzünle...  "Hoca'm bilmez miyim. Zaten siz benim idolümdünüz bu anlamda ... Hep sizi örnek aldım. "  diyerek sarıldı bana sevgili Ayşe'm...

Bir öğretmen için bundan büyük bir mutluluk olabilir mi...  Ülke hazinesine kazandırdığı pırlantaların onurunu  yaşamaktan öte...

 

ESİN KAYNAKLARINDAN YARARLANILARAK YAZILMIŞ  BİR ÖYKÜ... 

RAHMETLİ OLMUŞ TÜM  ÖĞRETMENLERİMİZİ  MİNNETLE ANIYOR, YAŞAYAN  TÜM  MESLEKTAŞLARIMA  SAĞLIK VE ESENLİKLER DİLİYORUM...

 

 

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..