Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '10

 
Kategori
Deneme
 

Bir “Sarı Yaz”ın daha eşiğinde...

Bir “Sarı Yaz”ın daha eşiğinde...
 

Sararıp da dökülen sadece yapraklar mı?


Uzun bir yaz daha geldi ve geçmekte… Uzun ve sıcak bir yaz! 2010 yazı.

Bahçelerde, kırlarda, bayırlarda rengârenk açan envai çeşit çiçekleri, kelebekleri, pırıl, pırıl, hep ısıtan –zaman, zaman da bunaltan- güneşiyle… Hafif yaz yemekleri ve tavada kızartmaları, balığı, etiyle... Açık havada mangalda pişenleri, sıcağı nemi bastırmak için bardak, bardak buz gibi içecekleriyle… Ama bu yaz, hepsi birden Ağustos’un 11’inde, 11 ayın sultanına sobelendiler. Bir ay boyunca sabah ezanından akşam ezanına kadar, onca sıcağın altında hiç çıkmamacasına saklanmak –ve unutulmak- durumunda kaldılar...

Sokaklarda oynaşan çocukların çığlıkları ve -sönmeye yüz tutan dünya futbol, filizlenen basketbol şampiyonası heyecanıyla- sağa sola vurulan, çarpan top sesleri iftar topuna, tatilci kıyı yerleşimlerinde ise yer, yer bateri sesleri Ramazan davullarının sesine karıştılar…

Nur yüzlü dedeler ve etekleri süt kokulu nineler bu kutsi günlerin hakkını her zamanki gibi daha çok verdiler. “Çukurda” dedikleri o “bir ayakları” bir yılı daha azim ve selametle arşınladı.

Şöyle ya da böyle, din ve onun kurumları bu coğrafyada kendimizi var ettiğimiz kültürel üst yapımızın en önemli ve vazgeçilmesi çok zor yapı taşlarını oluşturmakta.

Bu arada, daha çok gençler ve çocuklar, bilgisayarları ve 3G’li cep telefonlarından başlarını kaldırabildikleri anlarda yine bisikletlere bindiler. Beklenmedik anda zincirleri attı. Hayattaki beklenmedik aksilikler gibi… Atan zincirler “bunda bir şey yok, çabucak hallederiz” diyen tamirci amcalarca tamir edildiler. Heyecanla yeniden basıldı pedallara… O arada, lastikler altında ezilen karınca sürülerinin seslerini ise hiç duyan olmadı yine…

Ve yaz aşkları

Özellikle kıyılardaki yerleşim ve tatil yerlerinde güzelim gencecik kızlarımızla, civan delikanlılar, yürek titreten, ayakları yerden kesen heyecanlarla tanıştılar… Bazıları arkadaş, bazıları da sevgili oldular. Sözler kesildi, ucuzundan yüzükler takıldı parmaklara… Ama çoğu ne yazık ki mevsim bitimine yenik düşmekteler yine… Bilgisayarlarının ve 3G’li cep telefonlarının teknolojik desteğine rağmen birer “yaz aşkı” olduklarını sessizce onaylarcasına… O ucuz yüzükler de, sahilden toplanan midye kabukları, denizkestaneleri ve envai çeşit taşla birlikte yeniden sulara atılmaktalar… Beyaz pencerelerden mavi sulara… Sessizce ve umutsuzca…

Her zaman paylaşılan duygular vardır – Yeri gelince ölümler de paylaşılır- Bölüşmek bir ölümü, dostluğu ve şiiri- Benzemez beyaz evlerden mavi sulara- İki ayrı yabancı gibi bakmaya…” (Haydar Ergülen- “Unutulmuş Bir Yaz İçin")

“Yaz aşkı” bu, maalesef doğası böyle… Yürekleri de ısıtan sıcağın, deniz mavisinin ve yosun kokusunun asude ortamında rehavetle verilen sözler, karşılıklı “evet”ler, sarı bir yazın daha eşiğinde hızla “hayır”lara dönüşmekte…

Nasılda benzerler birbirlerine

Nasıl da benzerler biribirlerine - Bir taşra melankolisi - Yalnızlık hissi - Ve bir aşkın bitim senfonisi - Sanki üçüzlermişçesine… “ (İ.Ersin Kabaoğlu “Gelin Kıralım Aynaları”)

Yaşam oyunu, bu yaz da, tüm yurt sathında dörtnala oynandı yine işte… Ve oynanmakta… Ama gözlemim o yöndeki, bu oyunda halk kültürümüzün özünde var olan, paylaşımcı, imececi, insanların omuz omuza verdikleri hayat biçimleri, maalesef çıkarcı, yoz yarışmacı, hep bir fayda uman, piyasacı ve ulvi inançların istismar edildiği hal ve tavırlar karşısında hep dar alanlarda tutsak kalmakta. Kutsal denilen, inanç ve ibadet gösterilerine kurban edilen 11 ayın sultanının hükümranlığına rağmen...

Sen, ben, hepimiz de önceden kestirimi zor olan bu oyunun ya içinde ya da kıyısında var olmaya devam etmekteyiz.

Bu arada, politika alanında da “demokrasi oyunu” artık eli kulağında olan bir “evet”, “hayır” oylamasının daha pençesine sıkışmış durumda… Sıcak bir yaz, zor bir Ramazan ve bayram derken sandık, sandık kurtarılmayı beklemekte! Sanki bir “yaz aşkı” sürati, belirsizliği ve gidişatıyla…Tabii ki, ummak isteriz ki sonuç ondan farklı ve ulusumuzun geleceği açısından hayırlı olur!

Şöyle ya da böyle, demokrasi ve onun kurumları da bu coğrafyada kendimizi var ettiğimiz siyasal yapımızın en önemli ve vazgeçilmesi çok zor bir yapı taşını oluşturmakta...

İşte böyle…

Gelip geçen mevsimleri, küçüklü büyüklü oyunları, aşina ya da sürpriz hal ve durumlarıyla hayat yaşanmaya hep devam edecek…

Bir “Sarı Yaz”ın (*) daha eşiğinde olduğu gibi…

İ.Ersin KABAOĞLU,

26 Ağustos 2010, Karareis koyu

(*) “Sarı Yaz” için bkz. http://blog.milliyet.com.tr/Sari_Yaz/Blog/?BlogNo=241075

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..