Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '07

 
Kategori
Kültürler
 

Bir açık mektup, bir tanışma ve muhacirlik öyküsü..

Bir açık mektup, bir tanışma ve muhacirlik öyküsü..
 

Güzel bir mart günü bir öğleden sonra arabayla Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçerken "Kainatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık radyo"dan Muammer Ketencoglu’nun programından gelen ezgiler, önce arabanın içini sonra zihnimi ve duygularımı doldurdu.

Gözlerimden süzülen yaşlar her ezgiyle birlikte yanaklarımdan süzülüp akmaya devam etti.

Göçmen yanım, muhacir yanım ayağa kalkmış yüreğimin derinliklerinde bir yerlerde kalan parçaları bir araya getiriyordu. Balkanların bir yerlerinden bir komitacı "şarkıların bütün dillerde bir olan" meramını döküyor ezgilere, bir oyun havası ana toprağımız balkanların bir düğününü canlandırıyor. Ezgilere kaptırdığım ruhum gözyaşlarına dönüşerek, yanım sıra uzanan boğazı, Anadolu yakasında yol boyunca uzanan bu coğrafyayı içime çekmemi adeta sindirmemi sağlıyordu.

Bu coğrafyanın tamda ortalarında 1950 de Bulgaristan'dan göç etmiş göçmen bir ailenin üçüncü oğlu olarak doğmuş ben bir türlü kurtulamadığım misafirliğimi-göçmenliğimi hatırlıyorum. Biyolojik ailemi, evim olarak yaşadığım mekanları, aidiyet hissetmediğim ve bir türlü benimseyememiş olduğum gerçeğine kadar gidiyor düşüncelerim.

Hep geçicilik duygusu, belki de balkanlarda bıraktığım genlerimizin çağrılarını içeriyor kim bilir? 1984'te İstanbul’a yerleşmem bu yabancılığıma bir yerde son vermiş görünse de aslında hasretin devam ettiğini radyoda çalan bu ezgilerden bir kez daha anlamıştım.

Muhacirliğimi, Anadolu topraklarında farklılığımın bir kimlik kartı gibi algıladığım günlere döndüm. O topraklarda o ana kadar oturanlar için de, biz misafirdik, sonradan gelendik. Hiç birbirimize karışmadık. Dost olduk, eğlendik yedik içtik, zaman zaman çocuk kavgaları ettik.. Ama hep bir yerlerde, herkes kalkıp kendi yoluna gitti. Bunları o zamanlar yaşanması gereken şeyler olarak mı algıladığım için mi bilmem ama anlayamadığımı düşünüyorum, belki de adlandıramıyorum.

İlginçtir, ilk gençlik yıllarımın sonuna kadar hiç kimseyi etnik veya inanç kimliğiyle tanımadık. Herkes bizim için bu topraklardan bir candı.

Biz muhacirler, bu topraklara birçok yenilikler farklılıklar getirmiştik. Bu topraklara geldiğimiz ana kadar yaşayanlar da bize toprak insanının nasıl olması gerektiğini gösterdiler. Bu farklılıkların önemli bir yanının algılanamadığını hep hissettik. Kapılar kapandığı anda biz o topraklarda bizden önce yaşamışlar için hep “göçmen” olarak kaldık. Onlarda bizim için hep “yerleşikler” olarak kaldı.

İşin ilginç yanı hep kabul edilebilir oldular ve olduk. Hiç açıktan çatışma görmedik. Küçük çocuk ve aile kavgaları dışında.. Bunun ne tür bir mucize olduğunu her düşündüğümde hep Osmanlılığım gelir aklıma.

Osmanlı, bütün düşünceleri, etnik yapıyı ve coğrafyaları sarma becerisi göstermeyi bilen büyük hoşgörü imparatorluğu. Bütün görkemine rağmen zaman zaman naif bir dev.

Bir yanlarımı bırakıp geldiğim balkan coğrafyasından bu yakaya kadar her yerde sessiz ve derinden hissettiğimiz o muazzam güç.

ve gözyaşlarım akmaya devam etti.

Bir programın ve sevgili Muammeri Ketencoglu, göçmen yanımı zayıf yanımı açığa çıkarmıştı.


www.kamca.org
www.kamca.net

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..