Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '09

 
Kategori
Kitap
 

Bir Adam, Bir Kitap, Tarih ve Gelecek Üzerine...

Bir Adam, Bir Kitap, Tarih ve Gelecek Üzerine...
 

Ozmos Kronos'un kitap kapağı


Bir bilim adamı...Öylesine üretken, sade ve mütavazı bir insan ki; 30 yıl önceki anılarımın izleğinde, "Yüksekte oturmak insanın kendini gereksiz yere önemsemesidir" düşüncesiyle evinde masa, sandalye ve benzeri eşyaları bulundurmayan bir insan. Bir keresinde de ahşap malzamelerden yapılı tangram oyununu -henüz cep telefonu ve internetin olmadığı zamanlarda- "Hocam çok beğendim, nerede bulabilirim?" diye soran bir öğrencisine bir parti üretip dört yıl boyunca bir gün karşılaşırda veririm diye heybesinde taşıyan bir sadakat ve özveri abidesi (1). İşte bu adamın, Adam ( Alâeddin ) Şenel'in insanlık tarihine dair önemli birikimlerini yansıttığı değerli bir kitap Ozmos Kronos (2).

Ozmos-Kronos, sanki yaşanan (gerçek) ve hayalî (özlenen) iki hayatı olan bir şizofren... Onun gözlerinden, 'hayalî karşı taraf' ile giriştiği tartışmalar ve kahramanın adeta bitmek tükenmek bilmeyen soruları ve yanıtlarıyla şekillenen bir eser bu eser (3). Bu dev yapıt, tarihi belgeler ve geleceğe dair fantastik verilerden oluşan bir zemin üzerinde yükselmekte. Yer yer kendini mizaha teslim ederken yaptığı atıflarla okurlarını tebessüme davet eden, beklenmedik sonuyla da düşsel bir lezzet sunan bir roman.

Teleandregenos ütopyasını yirmi beş yaşında yazan Adam Şenel, okurlarının karşısına 50'li yaşlarının başında Ozmos Kronos ile çıkmıştı (1993). Bu yapıtın ilk baskısından on altı yıl sonra ikinci baskısının yapılmasının anlam ve önemini, dünyada -ve yurdumuzda- oldukça sancılı bir şekilde başlayan yeni binyılımızın ilk on yılında kaos içerisine düşürülmüş okurlar kanımca çok daha iyi anlayacaklardır. Adam Şenel, Teleandregenos'unda tütün yaprağı gibi işlediği sayfalarda, yapışık ikizler ülkesi benzetmesiyle, inançların ve erkeğin egemenliğinde çarpıklaşmış kadın-erkek ve birey-toplum ilişkilerini irdelemişti. Ozmos Kronos'da da, gene bir benzetmeyle, cansız araçların yerini canlı araçların alacağı bir gelecekte, insanlararası ilişkilerle, doğa-insan ve sınıf ilişkilerine el atmakta... Şenel, sağlığını, varlığını ve azmini sürdürme olanağı bulabilirse, 75 yaşına geldiğinde de, üçlüsünün son parçası olarak tasarladığı "Pessimus pessimismus" adını taşıyacak yapıtını da biz okurlarına armağan edebilmeyi planlamakta...

Eserin zamanını oluşturan 'gelecek'; akrep yelkovandan ırak o hızlı ve dijital akışı içerisinde, toplumun birlik ve bütünlüğü adına bireyleri, grupları, halkları harcayan yönetimlerin geride kaldığı, kimsenin bir diğerinin yok olmasını istemeyeceği, organlaşmış bir toplumu barındırmakta. Ozmos Kronos işte böylesi bir çağda; her bir canlının bir hücresini oluşturduğu yekpare bir organizma toplumunda yaşamaktadır. Sorduğu sorular ise çok net, temel ve yaşamsaldır: Yaşam nedir? Amaç nedir? Peki ya araç?

O, yaşamın aslında bir canlının var olmasının, öteki canlıyı yok etmesini gerektiren sürekli bir savaş olduğu iddiasına inanmak istemiyordu. İnsanların düşmanlarını yok etmeye çalışırken tüm insanlığı yok edegeldikleri gelir aklına; demek ki her canlının içinde, düşünen bir canlının da zihninin derinliklerinde bu türden bir 'ikilik' vardır.

Nasıl günümüzde bizler 'sanal-gerçeklik'lere itildiğimiz 'internet çağı'nda yaşıyorsak Ozmos Kronos da 'Standart Madde Paketleri'nin 'bölüştürücü' denen yetkililerden alınıp, evlerdeki 'dönüştürücü'ler sayesinde inorganik maddelerin organik maddelere dönüştürülebildiği 'Post-Organik Devrim Çağı'nda yaşamaktadır. İnsanlar bu paketlerden istedikleri kadar almakta özgür olup sadece aldıkları kadar kamuya borçlanmaktadırlar. Kamuya, emeği üzerinde, borcu oranında söz hakkı tanıyan bu sistem için 'rasyonel, şeytanca bir düzenleme' demek yerinde olur! Ama yine de Ozmos'un bir yanı, insanı doğaya tutsaklıktan evrenin efendiliğine yükseltenin beyin değil eller olduğunu söyler ve bunu anlayamayan düşünürlerin yanı sıra, insanı 'araç kullanan hayvan' olarak niteleyen bir grup düşünüre de saygı iletip selam eder.

Zaman zaman tarih makaralarını 'döndürücü'ye takar Kronos sorularına yanıtlar bulmak için... Yazgı denen şeyi efendinin sözünde değil bezelyenin özünde aramak gerektiğini gösteren bilim adamı Mendel'i; yaratıcıyı göklerde değil, bir menekşenin hücrelerinde, hücrenin çekirdeğinde arayan Bayan Kuru'yu düşünür. Buradan hareketle kadını görür! Önce erkeğin insan tarlası, sonra haz aracı ve sonra da düzenin en büyük dişlisi olmuştur kadın: Başat tüketici.

'Dil'i düşünür sonra... Her şey gibi onun da hâlâ bir silâh olarak kullanıldığını görür... Karşıt görüşteki düşünürlerle de tartışır ve yer yer onlara da hak verir.

Ozmos Kronos tarihin derinliklerine baktığında bu kez de köleleri görür. Hiç kulun kulu olur muydu? Ayaklanmalara, kitlesel kıyımlara dalar düşünceleri. Düzen tam yıkılacakken Bilişim Devrimi yetişmişti efendilerin yardımına. Nükleer enerji, atom bombası... Gerçi iyi olmuştu bir bakıma; insanlık, atom bombasıyla savaşırken yaşlılığa 'çare' bulmuştu. İşlerini makinelere kaptıran işçilerden geriye kalanlarının önüne atılan kemik; işsizlik sigortası takılır bir kez de düşüncesine. Gündemi saptarken gündemi saptıran 'İletişim Çevrimi'ne de öfke püskürtür durmadan.

Tarih makarası ilerledikçe canlı bilgisayarlar, şehirlerin suyunu taşıyan, delindiğinde kendini onaran kabak bitkisinden borular, çocukları üzerinde taşıyan dev kelebek 'havacan'lar, aynı işi suda yapan 'deniz kazları' çıkar karşısına. Yaratılamayacak hiçbir şey yoktur artık; o kadar ki mitolojik yaratıklara bile hayat verilmeye başlanmıştır.

O sıralar Organik Devrim'in kendi yarattığı tehditle çalkalanan dünyasında amacın ne olduğu sorusuna sık sık takılır Ozmos Kronos... Bu bir istek midir? Belki... Belki de bazı istekler adına, ötekilerin harcanmasıdır. İnsan kendi amacını yaratırsa hayvandan ayrılır, kendini yaratabilirdi. Ama kendi varoluşunda irade sahibi olmayan, amaç sahibi olabilir miydi? Mutluluk -tüm zamanlardaki gibi- bir serap mı diye düşünüyor ardından...

Peki ya özgürlük neydi? Yaratma ne kadar özgürlükse, yaratılma o kadar tutsaklıktı belki de...Yaşamayı istemediği halde yaşayan biri özgür değildi. Yaşamayı amaçlamadığı halde yaşamama seçimini yapamayan, yaşama tutsak demekti.

Yaşamama özgürlüğünü seçince de sonraki özgürlükler kullanılamıyordu. İnsanın sadece yaşamış olmak için yaşama amacını insanlık onuruna yakıştıramaz Ozmos Kronos. Peki o zaman ne yapacaktı?

Kitabın sonunda yer alan 'Kim Bu Adam Şenel?' başlıklı bölüm ise, okuyucuya, başından beri aklının bir köşesinde duran, yazarın kahramanıyla zaman zaman özdeşleşmesinin, kendi sorularını onun ağzından sormasının ve en önemlisi bu soruları yazarak düşünmesi sonucu ortaya çıkan bir eseri tutmakta olduğu düşüncesini doğrulayacak ip uçları da vermekte (4). Tıpkı yazımın girişinde kişisel ilişkimden verdiğim ip uçları gibi...

Bir dönem tanıdığım, çok değerli bir bilim adamından, âdetâ tüm insanlık tarihini -ve kendisini- ele veren üçlemenin ikinci dev yapıtı. Sizlerle paylaşmak ve bu şekilde de çoğalmasını istedim.

İ.Ersin KABOĞLU,

20 Ekim 2009, Ankara

Blognot:

(1) Tangram: Taş, kemik, plastik veya tahtadan yapılmış olan geometrik biçimlerdeki yedi adet parçayı bir araya getirerek çeşitli formlar oluşturma esasına dayalı yaratıcı bir zeka oyunudur. O (zorlu) yıllarda (1978-1982) Mülkiye'den tanıdığım hocamın birlikte söyleşi grubu oluşturduğumuz ve tangramı isteyen o öğrencisi bendim.

(2) "Ozmos Kronos", Adam Şenel, İmge Kitabevi, 2009-Ankara. 192 s. İkinci baskı.

(3) Daha bu eseri okumadan, farkında olmadan önce -kısa bir blog yazısıyla da olsa- saygıdeğer hocamın bu eserindeki duygu ve düşüncelerine kıyısından da olsa yaklaşabildiğimi hissetmek beni mutlu kılmıştır. "...Sen hep orada bir yerdesindir. Kendi kıyında.Ya karşı kıyı. Öyle mi ya? " http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=167805

(4) Adam Şenel (Alâeddin Şenel), 1941'de Kütahya'da zanaatçı-işçi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. İlk ve orta öğrenimini bu kentte, esnaf dayılarının yanında çıraklık yaparak tamamladı. AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni burslu öğrenci konumuyla 1963'te bitirdi. 1964'te bu fakültede asistan kaldı. 1968'de doktorasını verip 1980'de doçent oldu. 1983'te istifa edip 1991'e kadar yaşamı çevirileriyle kazandı. 1991'de SBF'ye dönüp 2001 sonunda emekli oldu. Kendisi, düşünce tarihi ve insanlık tarihiyle ilgili çok değerli dersler, seminerler verip çeviriler yapmış olup bu onurlu uğraşılarına devam etmektedir. 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..