Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bir albümdeki fotoğraflar, Uğur Mumcu ve Aydın Dogmatizmi

Bir albümdeki fotoğraflar, Uğur Mumcu ve Aydın Dogmatizmi
 

Kitaplığımın başköşesinde bir albüm durur yıllardır. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı tarafından 2003 yılında hazırlanmış bu albümde1 düşünceleri nedeniyle yaşam hakları elinden alınmış nice isim ve onların fotoğrafları yer alır…

Uğur Mumcu, -ismini onurla taşıdığım-Taylan Özgür, Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi, Ümit Doğanay, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu, Kemal Türkler, İlhan Erdost, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu…

Ve albümün son sayfasında yazdığı gibi:

‘…daha binlercesi…”

Hrant Dink örneğin…

Düşünce özgürlüğü konusunda sicili hiç de parlak olmayan bir ülke Türkiye. Ve düşünceleri uğruna can veren aydınların, uğruna can verdikleri düşüncelerin bir süre sonra sahipsiz kaldığı bir coğrafya. Fikir bayraklarının yere düştüğü, katillerin amaçlarına en kolay ulaştıkları iklim…

Düşün insanlarına karşı kurulan pusuların, işlenen cinayetlerin ardından, arkada kalanlara düşen iki görev var oysa ki: ‘İlki, hangi görüşten olursa olsun, düşünceleri nedeniyle yaşam hakkı elinden alınanın katillerinin ortaya çıkarılması için yorulmadan mücadele etmek. İkincisi ise, öldürülen ve düşüncelerini benimsediğimiz aydınların ölüm sebebi olan o düşünceleri bir bayrak gibi zihinlerde dalgalandırarak katillerin kanlı oyununu boşa çıkarmak.’

Gözlerim albüm sayfalarını tek tek dolaşırken bu iki görevde de başarısız bir toplum olduğumuzu, ne yaşam hakkını ne de düşünceleri savunmada üzerimize düşen görevi yerine getiremediğimizi düşünüyorum…

Ölüm yıl dönümlerine sıkıştırılmış bir ‘anma’nın iki yüzlülüğü bir yandan; sahipsiz kalmış o düşüncelere duyulan özlemin ağırlığı öbür yandan sıkıştırıyor yüreğimi…

Uğur Mumcu’nun ardında bıraktığı eserleri karıştırıyorum günlerdir. Köşe yazılarını, araştırmalarını, kitaplarını, onun için yazılmış kitapları… Cenazesi Cumhuriyet Ankara bürosunun önüne getirildiğinde şu konuşmayı yapmış İlhan Selçuk:

“… Uğur Mumcu, su katılmamış bir Atatürkçü, laik cumhuriyetin yenilmez savunucusuydu. Ve Uğur Mumcu, bu idealler, bu inançlar uğruna, canını verdi. Bile bile lades dedi.

Arkadaşlarım, Uğur Mumcu’nun ölümü karşısında gösterilen bu tepki, bu duyarlılık, bu sevgi kuşatması dilerim ki burada bitmesin, sürekli olsun. Biz duygusal bir milletiz. Sevdiklerimizi çok severiz, duyduklarımızı dile getiririz, heyecanlarımızı dalga dalga yükseltiriz. Ama, ondan sonra unuturuz arkadaşlar. Neden heyecanlandığımızı, duygularımızı neden dile getirdiğimizi unuturuz. Şimdi, şurada, Uğur Mumcu’nun başucunda, tabutunun başında hep birlikte söz verelim, unutmayacağız. Uğur’un Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerini savunmakta, sonuna kadar gruplaşarak, örgütlenerek, yürüyeceğiz. Arkadaşlar, eğer yürüyebilirsek, Uğur Mumcu’ya layık olacağız. Bildiğiniz gibi, bu gibi durumlarda söylenecek söz, yinelenecek söz ‘kanları yerde kalmayacak’tır. Kanlar yerde kalmayacak demek, bir anlam taşımıyor arkadaşlar. Uğur’un kanının yerde kalmaması için Uğur’un ilkelerini, O’nun yetiştiği okulun savunduğu laik, bağımsız, demokratik, Atatürkçü cumhuriyetin yaşatılması ve ilerlemesi gerekir. Söz veriyor musunuz arkadaşlar? Bu sözü, Uğur’un öldüremedikleri kişiliğinin, tabutunun demiyorum, kişiliğinin başında verdiğimiz bu sözü unutmayalım.

… Bakın bugün, Uğurumuzu bir tanecik kardeşimizi, sevgili Uğur’umuzu toprağa verirken toplumun üzerinden ölü toprağını silkeleyebilirsek ancak, ancak o zaman Uğur’a, Cumhuriyet’e, insanlarımıza ve kendimize karşı görevimizi yapmış oluruz. Bunu, bu cenaze törenini, bir bitişin değil bir başlangıcın töreni saymak istiyorum. Bir başlangıcı kaybedemeyiz arkadaşlar. O zaman Uğur rahat uyuyacaktır. Ancak o zaman rahat uyuyabilecektir…”2

Uğur Mumcu, çetelerin, yolsuzlukların, silah kaçakçılarının, dolandırıcıların, terörün, hukuksuzluğun üzerine korkusuzca giden onurlu bir kalemdi. Uğur Mumcu’nun gazeteciliğini öne çıkaran tüm bu özelliklerinin yanında bugün dilinden onun ismini düşürmeyen nice aydından ayrışan siyasal görüşleri de, onu basında farklı bir yere koymamıza neden oluyordu.

Mumcu, İlhan Selçuk’un biraz önce alıntıladığımız konuşmasında da belirttiği gibi su katılmamış bir Atatürkçü ve laik cumhuriyetin yılmaz bir savunucusuydu. Sadece bu mu? Uğur Mumcu, gerçek demokrasiyi, düşünce özgürlüğünü, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, emeği, demokratik sosyalizmi; tıpkı Atatürkçülüğü, tıpkı laikliği savunduğu gibi savunmuştu ömrü boyunca. Tam da bu nedenle günümüz düşün dünyasında en çok ihtiyaç duyduğumuz aydın değil midir zaten?..

21.Şubat.1984’te, Cumhuriyet’teki köşesinde şöyle yazıyor:

“… Gericiliğin baş düşmanı hep Atatürkçülük olmuştur. Ve bu gericilik, o günden bugüne türlü görüntüler ve maskelerle Atatürkçülüğü yıkmaya çalışmıştır. Bugün gericilik, dünden daha çok örgütlü, güçlü, daha da önemlisi maskelidir. Atatürkçülüğü yok etmek kadar onu kendi özüne ve inançlı geçmişine yabancılaştırmak da sinsi bir gericilik yolu değil midir? Unutmayalım, 31 Mart’ın kanlı kaldırımları, bugünkü kravatlı gericilerin bilinçaltındadır.”3

13.Haziran.1974’te, Yeni Ortam’daki köşesinden ise şöyle seslenmiş:

“Hukuk, tarihin her döneminde egemen güçlerin aracı olmuştur. Siyasal iktidarlar, emekçi halk yığınlarının istek ve özlemlerini bastırabilmek için mahkemeleri ve köle ruhlu yargıçları birer işkence aleti gibi kullanmışlardır.”4

1.Nisan.1991’de şu satırlar yer alır Cumhuriyet’teki köşesinde:

“Kürt sorunu, ülke topraklarından parçalar kopararak değil, din ve mezhep ayrımlarını silahlı çatışmalarla körüklemekle değil, ABD ve CIA destekli Kürtçülükle değil, Edirne’den Ardahan’a, Ağrı’dan İzmir’e, Diyarbakır’dan Antalya’ya kadar her yerde ‘insan haklarına saygıyla’ çözülür.”5

5.Ağustos.1977’de ise şunlar:

“Çağdaş demokrasilerde düşünce suçuna rastlanmaz. Düşünceler, ‘zararlı’ ve ‘zararsız’, ‘tehlikeli’ ve ‘tehlikesiz’ diye ayrılmaz. Zararlı düşünce, tehlikeli düşünce yoktur, doğru düşünce, yanlış düşünce vardır. Düşüncelerin doğruluğu ya da yanlışlığı ancak özgür bir ortamda ölçülüp tartılır.”6

Daha 15.Ocak.1979’da bizim şimdilerde çoktandır unutmuş olduğumuz bir ayrıma dikkat çekiyordu:

“Türkiye’deki kavga, Kürt’le Türk’ün, inananla inanmayanın, Sünni ile Alevi’nin kavgası değil, egemen sınıflarla emekçilerin kavgasıdır.”7

27.Ağustos.1983’te ise yine Cumhuriyet’te şöyle diyordu:

“Devrimci siyaset mi? O da şudur: Antiemperyalist olmak, bağımsızlık savaşlarını desteklemek, olaylardan emekçi sınıf ve tabakaların sosyal adalet içinde ve özgürce yaşamaları için somut sonuçlar çıkarmak, elden geldiği ölçüde, bu ilkeleri uygulamak… Bütün bunlar için siyasal olduğu kadar ideolojik açıdan da ‘tam bağımsız’ olmak… Ulusallığı tam bağımsızlıkla, sınıfsallığı da bu ulusallık içinde sürdürüp, evrensel boyutlarda barışçı düşünceleri savunmak…”8

15.Şubat.1991’de, “Masum insanlar öldürülürken susulamaz! Susan da bu insalık suçuna katılmış olur. Bu masum insanlar, Yahudi de olur, Arap da, Hıristiyan da… Ölümlerde ne ırk ayrımı apılır ne din… Ölen insandır”9diyordu. Aynı yıl içinde 3 Kasım’da ise, “Irkçılığı aşamayan, teröre karşı çıkmayan bir insan ne devrimci olur ne demokrat!”10diyecekti.

24.Ocak.1985’ köşesinden, “Bu ‘alaturka kapitalist’ anlayış ile ‘eksik demokrasi düzeni’ yerine, ancak ve ancak emekçi sınıf ve tabakaların ‘demokratik katılım ve desteği’ ile oluşacak ‘sosyalist’ öz ve nitelikteki bir seçeneği savunarak, sorunlara çözüm yolları bulunabilir”11başka bir yazısında ise aydın sorumluluğuna şöylece dikkat çekiyordu:

“Kurtuluş Savaşı’nda Türk halkının kanlarıyla yoğrulmuş bu topraklar şimdi aydının alın terini bekliyor. Biz ise görevden kaçıyoruz.”12

Türk aydını, düşünce tembelliği içinde, dogmatik kalıplara çekilerek, şeklen sürdürür göründüğü mücadelesiyle aslında uzun zamandır görevden kaçmaktadır.

Başta değindiğimiz noktaları tekrar hatırlayalım: Uğur Mumcu Atatürkçülüğü, laikliği, düşünce özgürlüğünü, gerçek demokrasiyi, demokratik sosyalizmi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, gerçek bir aydına yakışacak şekilde tutarlılıkla savunmuştur. Günümüz aydınları içinde bu tutarlılığı gösterebilecek kaç kalem sayabiliriz, söyler misiniz?

Atatürkçü olduğunu söyleyenlerin, sivrilmiş bir milliyetçilik ve türban karşıtlığından öteye gidemeyen bir laiklikten ibaret olduğu…

Demokratlıktan bahsedenlerin, yalnızca kendi kamplarındakilerin haklarını savunurken, karşıt görüşte olanlara her türlü baskıyı, hukuksuzluğu reva gördüğü…

Özgürlük kelimesinin, ancak kapitalizme meşruiyet arayışına düşüldüğünde hatırlandığı…

Sosyalistlerin etnik milliyetçilik çukuruna saplanıp kaldığı bir iklimde, dahası insan hakları bile kendi ideolojik sınırlarımız içinde değer kazanabilirken Türk aydının görevini yerine getirdiğini söyleyebilir miyiz?..

Uğur Mumcu kişiliğiyle Türk basın tarihine silinmez bir iz bırakmıştır. Günümüzde ortalıkta aydın diye dolaşanlara bakmaksa o izi daha da parlatmaktadır yalnızca.

Liberali, sosyalisti, Atatürkçüsü, ulusalcısı, sosyal demokratı, etnik milliyetçisi başka başka sıfatların arkasına gizlenip, başka başka gözlüklerle yorumlamak iddiasında olsa da Türkiye gerçeğini, derinlemesine bakıldığında hemen hepsi sığ bir tavra ve hemen hepsi sağa doğru yelken açmıştır yazık ki…

Hoşumuza gitse de gitmese de halimiz bundan ibarettir…

Ve bu yüzden Türkiye, böyle bir Türkiye’dir…

Kitaplığımın başköşesinde bir albüm durur yıllardır… Düşünceleri uğruna yitip gitmişlerin fotoğrafları dizilidir ardı ardına. O albüme her baktığımda iki görev biçerim kendime. Örneğin Hrant Dink gibi kimi düşüncelerine katılmadığım ama benim katılmadığım o düşünceleri nedeniyle yaşam hakkı kahpece elinden alınmış aydınların katillerinin açığa çıkarılması için var gücümle, kalemim yettiğince mücadele etmek. Katilleri gizleyen odakları yorulmadan ortaya dökmek. Ve örneğin Uğur Mumcu gibi, düşüncelerini kılavuz bildiğim ve bu düşünceleri nedeniyle yaşam hakkı elinden alınmış aydınların seslerini bugünde yankılatmak…

Ve ne olursa olsun, onları unutmamak, unutturtmamak…

Anma günlerine, ölüm yıldönümlerine hapsolmaksızın;

Unutmamak, unutturmamak…

Unutmamak, unutturmamak…


 

 

 

 

 

 

 www.taylanozbay.com

Kaynaklar:

 

  1. 24-31 Ocak 2003 Adalet ve Demokrasi Haftası Albümü, um:ag Vakfı Yayınları
  2. Orhan Tüleylioğlu, Neden Öldürüldüler? Dipsiz Kuyu, um:ag Vakfı Yayınları, s:367,368
  3. Uğur Mumcu, Kır Çiçekleri, um:ag Vakfı Yayınları, s:54
  4. Uğur Mumcu, İsterler ki Susalım, Cumhuriyet Kitapları, s:21
  5. A.g.e, s:175
  6. Ben Uğur Mumcu’yum, Derleyen: Orhan Tüleylioğlu, um:ag Vakfı Yayınları, s:27
  7. A.g.e, s:31
  8. A.g.e, s:57
  9. A.g.e, s:106
  10. A.g.e, s:111
  11. A.g.e, s.65
  12. M.Emin Değer, Uğur Mumcu ve 12 Mart, um:ag Vakfı Yayınları, s:279
 
Toplam blog
: 74
: 1874
Kayıt tarihi
: 06.05.07
 
 

Zonguldak’ta doğdu. On altı yaşından beri çeşitli yerel, bölgesel ve ulusal gazete-dergilerde, ay..