Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '10

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Bir Anadolu destanı ki, efsane tadında!

Bir Anadolu destanı ki, efsane tadında!
 

Vali Küçükle tanışmıyoruz. Bizi MB'dan takip ettiği nasıl da belli oluyor. "Bartın Yangunu" diyor.


Bu günlerde, bir edebiyat eserinden bahsediliyor. Internet dünyasını bir anda sarıveren bu kitabın akisleri, her yerde yaygın. Ses, Bartın’dan, Bartın Valisinden geldi “Halet Abla Destanı” isimli kitabın yazarı İsa Küçük’ün bu eseri, edebiyat dünyası arasına girerek yerini almış oldu.

Yazarın, imzalayarak bize gönderdiği kitabından öğreniyoruz bunu. Prof Dr. Halet Çambel anlatılıyor bu eserde.

Halet Ablanın hayatı, bir destan. Destandan da öte! Burada bir tarih yazılmış. Lirik duygularla bezenmiş, içten, coşkulu ve mana dolu bir anlatımla, “Halet Abla, bizlere tanıtılıyor.

Kitapta destan, destan içinde. Gergefteki bir oya gibi işlenmiş. Yazar İsa Küçük’ün, Halet Ablasının, destanlara da sığmadığını gördük bu kitapta. Yazar, bir Anadolu destanı yaratmış, Halet Ablası üzerinden ve de farkına varmadan. Destanlar coşkuludur. Coşku verir insana. Halet Ablanın ve Anadolu’nun her iki destanını, ustalıkla birleştirmiş yazarımız.

Bir Anadolu destanı ki, tadından yenmez. Bir Halet Abla ki, ablaların ablası o! Onun gibisi yok! Tam bir Cumhuriyet ferdi. “Milletime vazifelerim var” diyerek, memleket aşkı ve ahlâkına sahip bir Cumhuriyet kadını o!

Kimilerine göre toz toprak ile uğraşmak, akıl kârı değilken, o Halet Abla, bir mes’uliyet duymuş milletine karşı. Mes’uliyet itimadı, itimat heyecanı, heyecan ise her şeyi fethetmiş!

Çok şükür ki bu nüansı yakalayan bir memleket sevdalısı yazarın eline düşmüş Halet Abla da, onu bize tanıtmış yazar.

Halet Abla şimdi hepimizin. Hepimizin bir Halet Ablası oldu. Halet Ablalar, memleketimizin timsali olacak ve olmağa devam edecek.

Bir kadın düşünün. Osmaniye’nin Kadirli’ sinin Karatepe’sinde, 64 yıl önce başlattığı arkeolojik çalışmaları ile nefes tüketsin.

Sen tut, sessiz ve derinden 57 yıl müddetle toprağı kaz, binlerce öğrenci yetiştir, didin, uğraş.

Vali olarak oraya giden yazarımız, haliyle memnun oluyor açık hava müzesini görmekten. Eserleri tetkik ediyor. Hoşnut olup, bir plâket veriyor Arkeleog Halet Hanıma.

“Vay sen misin, plâket veren!” Al işte Halet Hanımın gazetelerdeki sözü “ Hayatımda, ilk defa bir valinin elinden, plâket aldım.” 57 yıl, kimse keşfetmemiş onu demek!? Valimiz, haliyle üzülmüş. Kendisini mahcup hissetmiş. Böyle diyor kendisi kitabında. Al bakalım, buradan yak! Vali, n’apsın?! Kendi kendine mırıldanıyor haliyle. “Meğer, Karatepe’de ne kadar yalnızmış?!” diyerek…

Bir plâket, ne işler açıyor insanın başına. Ve işte bu gördüğünüz kitap doğuyor. İnsan olmanın onuru ile kadirbilirlik birleşince, ortaya göz yaşartan bu destan çıkıyor.

Yazarın önsözünde, üzerinde durduğu gibi “ Halet Abla Destanı” hem bir düştür. Bazen gerçek düşe, bazen düş gerçeğe çok yaklaşmış, zaman zamana da düş ve gerçek karışmıştır da. Kitap, Arkeoloji ve Sanat Yayınlarınca basıldı. 252 sayfa.

“Destan içinde destan / Anadolu kokulu / Huzurla dopdolu / Destan içinde destan / Dayan Halet Abla, dayan / Hem de nefes almadan / Okudukça / Okundukça / Dalga dalga yayılan / Köpükleriyle sahilde soluyan / Tarihi yeni baştan yazan / Bir varoluş destanıydı anlatılan / Bir ses geldi Bartın’dan / Duyarlı ses, İsa’dan / Anlattı, anlattı usanmadan / Duydu Halet Ablalar / Daha nice Halet Ablalar

Karatepe bu gün, bir açık hava müzesi. Prof Halet Hanım, buralarda ter dökmüştür. İcabında heyecanlanarak tırnakları ile toprağı kazmıştır.

Karatepe, 1946’ ya kadar bilinmezdi. Halet Hanımla keşfedilip değer kazandı. Demek ki, Padişah efendimizin bir Halet Ablası olsaydı, kıyılarımıza yanaşan teknelere taş niyetine o canım Bergama şehrini ve diğerleri yüklenmezdi. Şimdi ki gibi Avrupa’ya yakar yalvar olup, eserleri geri istemezdik.

Buraya, Aslantaş Barajı yapılınca, Karatepe’nin üç tarafı sularla çevrili kaldı. Şimdi bu yarımada’da, paha biçilmez Hitit eserleri sergileniyor. Halet Abla, onları toprağın bağrından çıkardı hep.

Vali İsa Küçük, bu kitabı ile, kayıp “Atlantis’i” buldu tek başına. Yani Halet Ablasını. 94 yaşına rağmen çalışıyor hala. Sorbon Üniversitesinde arkeoloji okudu. Yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Atatürkçü düşünceyle yetişmiş biri olarak Türk Tarihi için yeri doldurulamayan bir insan.

Çukurova’nın yağlı çamuru / Sarı sıcağı / Harman kokan havasına / Susuz toprağına / Halet Ablasına / Yakılan ağıta, baka baka / Ve de gurur duya duya / Yaşadık onunla / Bu destanlarda / Yorulduk obalarda / Sırtımızı dayadık han duvarlarına / Ama ne kamçı sesi duyduk / Ne de yavuz atlar kişnemesini / Şuraya bir yatak ser, demedik / Yorgunluklar göstermedik / Hancı, hancı olalı / Bu işlere şaşmış olmalı / Bir insan, bu kadar sevilir mi? / Anlaşılmış olmalı / Plâket, verilmiş olmak için verilmedi / Değerini buldu / Yerini buldu / Bu hikâye doğmuş oldu

Yazar İsa Küçük, bir insan olarak “ Halet Ablasını” koyacak yer bulamıyor. Taa, ki dinlendiği “Gökova-Akyaka’da” ki konağına kadar takip ediyor.

Manzum bir dil, akıcı bir uslup, şiirleşen ifadelerle yazar, maksadına ulaşmış gönül rahatlığıyle. Biz de kendisinden esinlendik, manzum yazalım dedik. Olayları, onun gibi yaşamak istedik!

Hikâyenin sonunda Gökova’ daki Konakta / Nail ve Halet / Ellerinde bereket / Daha çok iş var diyerek / Selâmetle sabret / Diye diye ses verdiler / Kapılarda insanlar / Dizi dizi, katar katar / Dost insanlar / Kapılarını çaldılar .

Her birisi: “Biz geldik” dedi / Üniversiteliler / Öğrenciler / Postacısı, taş kırıcısı, ormancısı, çıkıkçısı / Biz geldik dediler: / Hasköylüler, Boğazköylüler, fakülteliler, öğretmenler / Genç anneler, kucaklarında bebeler… Böyle diyor kitabın yazarı.

Yazarımızın dediğine göre “ Bizler sığmadık, Halet Ablanın evine. Bizler sığmadık, köylerine, şehirlerine / İlkten köy kuralım / Şehir kuralım dediler / Bizlerse, sığmadık şehirlerine / Yeni bir Dünya kuralım dedi Halet

………….

Bir insan, bu kadar sevilir mi? Bu kadar yüceltilir mi? Bunu, bir Vali’den önce insani duyguları yüksek dost canlısı İsa Küçük’ün bu kitabından öğrenmiş bulunuyoruz.

İyi ki yazdın bu destanı, sayın Küçük. Dediğiniz gibi “bu coğrafyada destanlar, genellikle erkekler üzerine yazıldı. Şimdi bir kadın, Toros’ların içinde, kuş uçmaz, kervan geçmez bir dağ başında, Karatepe’ye gönül, Aslantaş’a ömür vermiş, yol kesip köy basmamış bir kadın!”

Ne kadar da doğru!

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..