Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '08

 
Kategori
Anılar
 

Bir Ankara hatırası

Bir Ankara hatırası
 

Yüreğinde ki çocuk ölmesin...


Günlerden Cuma. Aylardan ağustos. Yazın demine vurmuş bir kent. Sıcak… Karmaşa… Bilinmezlik…

Güneş hükmünü yitirmiş sokak lambaları henüz yanmaya başlamış. Yüksek bir binanın 9. katında bu kente yabancı bir yürek. Odanın penceresinden ya da balkona çıkınca tam karşımda Atam (Anıtkabir) tüm azametiyle duruyor. Gözlerim doluyor. İşte karşımda uzansam yakalayacağım sanki. Yüreğim sızlıyor birden.

Sonra birden kapının sesiyle kendime geliyorum. Alt kattaki oda da kalan arkadaş. Yeni tanıştık adını biliyorum hangi üniversitede okuduğunu biliyorum ama hikâyesini bilmiyorum.

—Merhaba! diyor

—Hoş geldin içeri girsene, diyorum

—Hoş buldum canım sıkıldı bir bakayım dedim yalnızsın galiba, diyor

—Evet, terk edildim diyip küçük bir kahkaha atıyorum.

—Ama bak ben varım diyor

—İyi ki geldin kahve yapacaktım beraber içelim, diyorum

—Tamam, diyor

Böyle başlıyor Elif’le maceramız. Macera! Aslında birkaç günlük bir arkadaşlık ama çok şey kattın Elif bana…

Kahveyi yapıyorum. Çekiyoruz iki sandalye pencerenin önüne, alıyoruz Atamızı ve Ankara’nın uçsuz bucaksız ışıklarını karşımıza.

Önce havadan sudan muhabbetler geçiyor aramızda.

—Ne için geldin Ankara’ya? Diyor.

—Yaz okulu.

—Bitiyor sanırım okul

—Evet sonunda... diyorum küçük ve düşünceli bir tebessümle.

Sonunda bitiyor bunca emek heba ettikten sonra diye düşünüyorum.

Bir yudum daha alıyorum kahvemden ve sigaramdan.

—Senin memleket neresi? diyorum ve başlıyoruz.

Kilit soru buymuş meğer…

Elif 21 yaşında. Yüzünde hiç kaybolmayan bir gülümseme. Yüzünün bir yanı hüzünlü her ne kadar saklamaya çalışsa da içini görmek isteyen biri anlar bunu. Ve ben Elif’in içini görmek istiyorum. Evet, Elif’in bir yanı hüzünlü…

Kaç aylıkken yetiştirme yurduna bırakıldığını bile bilmiyor Elif. İstanbul’da bir çocuk esirgeme kurumu şubesine bırakılmış ailesi tarafından. Yurttaki müdüre annesi olmuş, görevlilerden birisi de babası. Ama solmamış Elif. Açmış güneşe dönerek yüzünü. Okumuş kendini yetiştirmiş. Ankara Üniversitesini kazanmış. Çıkmış gelmiş. Durmadan yılmadan hem okuyor hem çalışıyor özel bir hastanede Elif.

Ona göre hayat dalga geçilecek bir oyun. Daha çocukken büyümüş Elif. Genç kızken olgunluğun doruğuna gelmiş. İçinde bir çocuk var sürekli dışarı çıkmak istiyor. Kimi zaman engelliyor ama çoğu zaman dışa vuruyor bunu.

Özlemlerinden bahsediyor bazen. Bayram diyince uzaklara dalıyor.

—Bize hediye alırlardı ne mutlu olurduk... diyip gülüyor ve kafasını pencereye çeviriyor.

Hem özlem var bu sözlerde hem burukluk. “Ah be Elif yaktın içimi” diyorum kendi kendime.

Yakıyor bir sigara daha. Sanki alıp götürüyor içinin ateşini dumanı üfledikçe.

—Ben ev yemeği tadını bilmem, diyor. Kantin ya da televizyon odaları dışında televizyon izlemedim. Elimde hiç kumanda olmadı. Şöyle keyifle sıcacık yumuşacık uzanacağım bir koltuk bile görmedim. Ev ortamı nedir nasıl olur bilmiyorum. Aileye nasıl davranılır bilmiyorum. diyor

O bunları anlattıkça kendimden utanıyorum. Bana ne kadar küçük geliyor bu sorunlar. Ya da bunu da geçtim ne kadar nankörüm diyorum. Onun mutlu olabileceği şeyler benim görmezden geldiğim yokluğunu bile aklıma getirmediğim şeyler. Ama hala her şeyden dert yanıyorum.

Ailesinden bahsediyor biraz. Annesi ve babası Elif’i yurda bırakmadan kısa süre önce boşanmış. Ona bakamayacakları için de yurda bırakmışlar.

—Tanıyor musun aileni? Görüşüyor musun? diyorum.

Görüştüğünü söylüyor. Babası Elif okumaya başlayıp biraz da para kazanmaya başladıktan sonra yakınlık göstermeye başlamış.

—Param için bana babalık yapmaya çalışıyor, diyor.

İçim burkuluyor. “Böyle babalar da mı var?” diye düşünmeden edemiyorum. Ve birden babamı özlediğimi hissediyorum…

Yanındayken babamı aramıyorum. O arasa bile Elif yanımdayken cevap vermiyorum. Olur ya burukluk yaşar üzülür diye.

Ailesinden bahsediyor biraz daha. Ve ben tanrıya şükrediyorum “iyi ki sahip olduğum bir ailem var ve iyi ki böyle bir ailem var” diye. Pişmanlık duyuyorum birden, aileme kızdığım karşı çıktığım günler aklıma gelince. Özür diliyorum içten içe.

Uzaklaşıyoruz yavaş yavaş bu konulardan. Sonra gülüyoruz sabaha kadar. Saate bir bakıyoruz saat sabahın 4ü olmuş. Nasıl geçti zaman anlamıyoruz. Güzel ve keyifli bir sohbetle geçiyor zaman. Çok şey katıyor bana Elif farkında olmadan. Bakışıyla, kahkahasıyla, hayata karşı duruşuyla…

Elif’in hikâyesi özetle böyle. Beni bambaşka bir boyuta taşıdı. Farkında mıydı bunun? Hayır!

Çünkü anlattıkları onun için çok sıradan ama benim için sıra dışı şeylerdi.

Çok şey öğrettin bana Elif! Teşekkürler… Bilmem duyar mısın yüreğimin sesini…

İçinde ki çocuk ölmesin Elif mutluluk en yakın dostun olsun…

İstedim ki bu hikâyeyi paylaşayım sizlerle. Olur ya size de bir şeyler katar belki!

 
Toplam blog
: 7
: 2129
Kayıt tarihi
: 22.12.08
 
 

1984 yılında Erzurum'da doğdum. Üniversite dahil tüm eğitimimi Erzurum'da tamamladım. Henüz eğitim v..