Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '21

 
Kategori
Sosyoloji
 

Bir Antropoloğu Anarken...

        NERMİN ERDENTUĞ* VE

                      SOSYAL/KÜLTÜREL ANTROPOLOJİ

                                                                                                      Sabri ÇAIKIR*    

           Türk toplumunun henüz tanımadığı/tanıyamadığı bir bilim dalının, sosyal/kültürel antropolojinin hem kurucusu hem ilk öğreticisi, hem ulusal hem de uluslararası ilişkiler düzeyinde tanıtıcısı, yaygınlaştırıcısı olan Erdentuğ ile ilgili pek bir şey yapıldığını söyleyemem! Belki de ben bilmiyorum ya da görmemiş olabilirim. Ne var ki ölümünün ardından, Folklor Edebiyat Dergisi’nin Sosyal Antropoloji Özel Sayısı’nda yayımlanan özgeçmişi, kitapları ve makalelerinin sayısından başka hakkında yazılmış bir makale, bir gazete yazısı, bir övgü, bir eleştiri ya da bir etkinlik yok! Görenler, bilenler varsa, arşivime koymak için bildirirler ya da gönderirlerse çok müteşekkir olurum.

          Antropolog(soysal/kültürel) Erdentuğ hakkında yazı yazmak, bilimsel görüşlerini dile getirmek ya da onu eleştirmek o denli kolay değil! Çünkü o, M. Kemal Atatürk’ün direktifleriyle 1935’lerde Türk üniversitelerinde ilk kez kurulan antropoloji(insanbilimin) ilk öğrencilerinden olan Erdentuğ, fizik antropoloji alanında doktorasının ardından etnoloji dalında doçentlik payesine yükseltilmiş; Cumhuriyetin ilk bilim kadınıdır.  Bu anlamda onunla ilgili Türkiye Ansiklopedisi, Etnoloji ve Halkbilim(Folklor) Maddesi’nde şu açıklama yer almaktadır: 

“Nermin ERDENTUĞ, kadın etnolog, sosyal antropolog( Malta 1917). Ankara Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni bitirdi (1940). 1942’de fizik antropoloji dalında doktorasını verdi. 1945’te kültürel antropoloji dalında doçentlik unvanını aldı. 1959’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Antropoloji bölümünden ayrı olarak Etnoloji Kürsüsü’nü kurdu ve aynı kürsünün ilk profesörü oldu. Erdentuğ fonksiyonalist metoda ve alan yöntemine dayanarak Türk köylerinde monografik etnoloji incelemeleri yapmıştır. Başlıca eserleri: Türklerin kan grupları ve kan gruplarının antropolojik karakterle ilgisi üzerine bir araştırma(1942); Hal köyünün etnolojik tetkiki( 1956); Sün köyünün etnolojik tetkiki(1959); A study on socal stracture of a Turkish village ( Bir Türk köyünün sosyal yapısı üstüne inceleme(1959); Ankara ili köylerinde sosyal hizmet ve sosyal antropoloji bakımından bir araştırma(1966). Erdentuğ’un ayrıca DTCF Antropoloji dergisinde ve başka dergilerde çıkmış pek çok makalesi, derlemesi vardır.”[1]

        Elbet Erdentuğ’un özgeçmişi bu denli kısa değil. Çok teferruatına inmeden S. Aygen Erdentuğ’un,“Nermin Erdentuğ’un Özgeçmişi ve Çalışmaları”[2] başlıklı makalesinden özgeçmişi ile ilgili şu kısa notları aktarmakta yarar görüyorum.

  • Malta’da 1917’de doğmuş.
  • İlk ve ortaokulu Çanakkale’de, liseyi(İstanbul Kız Lisesi) 1936’da bitirmiş.
  • 1949-1951 yılları arasında İngiltere ve İskandinav ülkelerinde kendi alanında araştırma ve çalışmalar yapmış.
  • Oxford Üniversitesi Sosyal Antropoloji Enstitüsü’nde bir yıl, İskandinav ülkelerinde de 9 ay süreyle araştırma ve incelemelerde bulunmuştur.
  • İlk kez DTCF Antropoloji Kürsüsü’nde “Sosyal Antropoloji ve Alan Araştırması” derslerini açmış.
  • Etnoloji Kürsüsü’ne bağlı Sosyal Antropoloji’nin(Uygulamalı Antropoloji) kurucusudur.
  • 1952-1955 yılları arasında Elazığ’ın Hal ve Sün köyleri araştırmalarını yapmıştır. Bu araştırmalarda “katılarak gözlem” tekniğini ilk uygulayan sosyal antropolog olmuştur.
  • 1956’da ABD’de çeşitli üniversitelerde alanı ile ilgili çalışmalar yapmış; seminerler, konferanslar vermiş.
  • 1961’de bağımsız bir kürsüye dönüşen “Etnoloji Kürsüsü”nde Amerikan Kültürel Antropolojisi’nin özelliklerini ve yaklaşımlarını yansıtan dersler koymuş.
  • 1960’lı yıllarda Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Sosyal Hizmetler Akademisi’nin kuruluşunda hizmetlerde bulunmuş ve bu akademide “Sosyal Antropoloji” dersini vererek, antropolojinin sağlık alanına girmesini sağlamıştır.
  • 1968’de A.Ü. Eğitim Fakültesi’nde, 1970’li yıllarda da Dicle Üniversitesi Diyarbakır Tıp Fakültesi’nde Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda “Sosyal Antropoloji” dersini, öğretim programlarına konulmasını sağlamıştır.
  • Kendi zamanının geçerli kuramı olan “fonksiyonalist kuramı” Sosyal Antropoloji’de ilk uygulayan bilim kadınıdır.
  • Araştırma konuları kültür değişmesi ve sorunları, kültür-eğitim ilişkileri, gelenek ve göreneklerimiz, kalkınma sorunları vb.
  • A,Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Antropoloji Dergisi, Eğitim Fakültesi Dergisi, Milli Kültür, Ön Asya, Belleten, Türk Kültürü vb. dergilerde yer alan çok sayıda Türkçe ve İngilizce makaleleri, yazıları bulunmaktadır.
  • 1961-1980 yılları arasında kendi kurduğu Etnoloji Kürsüsü’nün başkanlığını yapmıştır.
  • 1982’de hem “Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı” hem de Antropoloji Bölümü” başkanlığına atanmıştır.
  • Emekli olduğu Ocak 1985 tarihine kadar Antropoloji Bölümü’nün başkanlığını yürütmüştür.
  • Emekli olduktan sonra, ortaya çıkan şeker hastalığı nedeniyle 26.6.2000 tarihinde, 83 yaşında yaşamını yitirmiştir.

         Dört yıl süreyle öğrencisi olma ve sonraki yıllarda da bilimsel ilişkilerimizi sürdürme olanağı ve fırsatı bulduğum Erdentuğ Hocamın, ömrünü vakfettiği antropoloji alanı ile ilgili yapıp ettikleri sadece bu cümlelerden, açıklamalardan ibaret değildir. Onu derslerinden, tez yönetimlerinden, devletle olan ilişkilerinden tanımayanlar ya da bu fırsatı bulamayanlar, antropolojinin, özellikle de sosyal/kültürel antropolojinin ülkemizde tanınması, yayılması ve üniversitelerin ders programlarına girmesi için verdiği büyük mücadeleyi kavrayamazlar! O, antropolojinin(insanbilim) ülkemizde gelişimini başlatan ve uzmanlık alanları doğrudan antropoloji olan üç önemli kişiden ( Antropolojinin kurucusu Ord. Prof.Dr. Şevket Aziz Kansu, Ord. Prof.Dr. Muzaffer Şenyürek, Prof.Dr. Nermin Erdentuğ) biridir.

         Erdentuğ, etnoloji ve sosyal/kültürel antropolojinin ülkemizde ilk temsilcisi olduğu gibi bu konuda birçok yapıta imza atmış ve bu alanda yeni kuşak bilim insanlarının yetiştirilmesinde büyük emek vermiş ve katkılar sağlamıştır. Onun antropolojik kavramları nasıl ve niçin kullandığına birkaç örnek vererek açıklamak istiyorum:  

  • Türkiye’de ilk kez “teknolojik gelişme” yerine “sosyo-teknolojik gelişme” kavramını kullanmış ve önermiştir.
  • “Kültür siperliği” kavramını antropoloji literatürüne geçirmiştir.
  • Ülkemizin etnolojik sorunları olduğunu ilk saptayan bir bilim kadınıdır. 
  • Doğu Anadolu’nun kalkınmaya hazırlanması sorununun temelinde “kültür yapısı” ile ilgili sorunların çözümü yatmaktadır.
  • Kalkınma sorunlarının çözümünde etnolojinin(kültür antropolojisi) bir yan disiplini olan sosyal antropolojinin daha iyi anlaşılması ve kullanılması ile mümkündür.
  • Köy ve köylünün kalkınması ve modernleşmesinden yanadır.
  • “Köy ve köylüyü tanımak” gerekçesi ile ilk kez Doğu Anadolu’da Elazığ köylerinden Hal ve Sün köyleri incelemesini gerçekleştirmiştir.
  • “Davranışçı kültür kalıpları” terimini antropolojiye yerleşmiştir.
  • Modernleşme iki aşamalı bir süreçtir: 1) Kültürel değişme süreci, 2) Sosyal değişme süreci( antropolojik bir süreç). Kültür değişmesi sürecine örnek olarak, Sün Köyü’nün(Elazığ) kültür değişmesi bakımından incelenmesi(192-1967) gösterilmiştir.
  • Değişmeye karşı “kültür dinamizmi” kavramını kullanmış, değişmeye zıt olan önemli kültürel engellerin ortadan kaldırılmasını savunmuştur. 
  • Atatürk İnkılâplarının (Devrimlerinin) kültürel antropolojik açıdan ilk kez analizini yapmıştır.[3] Atatürk devrimlerinde devrimcilik, laiklik ve halkçılık ilkelerinin gerçekte, kültürel antropoloji açısından bir toplumun modernleşmesinde gerekli olan, bilimsel yapıda üç bilimsel ilke olduğunu saptamıştır. Atatürk’ün getirdiği “inkılâpçılık” ilkesi kavramının, kültürel antropoloji ya da etnolojide “ bir kültür değişmesi süreci ile eşanlamlı olduğunu belirlemiştir. Atatürk, “inkılâpçılık” ilkesiyle Türk toplumunun daima yeniliklere açık olduğunu ve bu toplumun Batı toplumlarıyla yarışır derecede değişmesi ve gelişmesi olanağını görüp bu gereği işaret etmiştir. Böylece o, tıpkı bir kültürbilimci (kültürel antropolog/etnolog) gibi, herhangi bir toplumda bugün için geçerli olan kültür unsurlarının yarın için yeterli olmayacağını ve yeni durumlar karşısında daima eski kültür ögelerinin terk edilip daha yeterli olanların alınması bilimsel gerçeğini görmüştür. Atatürk, kültür kavramı konusunda, sosyolog Ziya Gökalp’ın aynı anlamı taşıyan “ hars” kavramının etkisinde kaldığını vurgulamıştır.
  • Ayrıca, Atatürk’ün “değişme ve gelişme” anlamındaki “inkılâpçılık/devrimcilik” kavramının temelinde, bir başka bilimsel gerçek de, yeni kabul edilecek kültür ögelerinin alıcı toplumun eski kültür değerleri ve tutumları ile uyuşması bütünleşmesi ilkesidir. [4]
  • Atatürk devrimlerinin temelinde yatan bir başka bilimsel ilke de “laikliktir”. Laiklik, değişmeye karşı olan engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik bir ilkedir. Batı kültürü ile uzlaşmayacak nitelikteki İslami değer ve tutumların, davranış kalıplarının, bunların yerini alacak olan yeni kültür unsurları ile uzlaştırmayı sağlayacak temel bir kültür öğesini, “laiklik” ilkesini ya da kavramını getirmiştir.
  • Erdentuğ’a göre laiklik ilkesi, kültürbilim açısından çok önemli bir kavramdır. Güdümlü kültür değişmesi ya da planlı modernleşme çabalarında herşeyden önce “laiklik” ilkesine dayanılması zorunludur. Çünkü buna dayanmak yolu ile, kültürel antropolojide “kültür çatışması” denen bir bilimsel olayın oluşması büyük ölçüde önlenebilecektir. [5]
  • Atatürk’ün “halkçılık” ilkesi de kültürel antropoloji açısından üzerinde durulması gereken bir kavramdır. Halkçılık ilkesi, siyasi anlamının yanı sıra, kültür dinamizmi açısından ya da “inkılapçılık”ı tamamlayan ve ona bağlı, toplumun kültürel değer ve tutumlarının ve “grup psikolojisini” ya da “halk psikolojisini” dikkate alan bilimsel bir prensip ya da ilke niteliğindedir.
  • Sonuçta, Atatürk ilkelerinden “inkılâpçılık”, “laiklik” ve “halkçılık” ilkelerinin gerçekte, kültürel antropoloji açısından bir toplumun modern bir toplum kimliğine dönüşmesi için gerekli, bilimsel yapıda üç bilimsel ilke olduğu açıktır. Burada sadece üçünü ele aldığımız Atatürk ilkelerinin kültürbilimi yönünden incelenmesi, bunu ortaya koyan ve uygulayan yüce önderin büyük dehasını göstermektedir. [6]

         Aramızdan maddi varlık olarak ayrılan ama sınıftaki ders anlatışı, çalışmalarımızı eleştirisi, “hani bunun kaynağı”, “bunları babandan mı öğrendin” deyişi vb. söylemleri, konuşmaları aklımızdan hiç çıkmayan, Türkiye’nin ilk kadın etnologu, sosyal/kültürel antropologu hocam Nermin Erdentuğ’un 21. Ölüm yıldönümünde söyleyecek, yazılacak sözlerimiz henüz bitmedi. Öğrencilik ve daha sonraki yıllardaki ilişkilerimizi, bana yaptığı katkıları, övgü ve eleştirilerini, umarım bir başka yazımda dile getirebilir, antropoloji dünyası ile paylaşabilirim...

        Minnet ve saygıyla anıyorum, rahmeti bol, ruhu şad olsun..

 

 

 



*Antropolog(Sosyal&Kültürel Antropolog) Prof.Dr., (  25.12.1917-26.6.2000]

  *Sosyal Antropolog & Sosyolog Prof.Dr. SDÜ Sosyoloji Bölümü’nden emekli öğretim üyesi                      

[1] Türkiye Ansiklopedisi, Kaynak Kitaplar, Etnoloji ve Halkbilim(Folklor) Maddesi, Cilt 2, s. 621, İstanbul-1974

[2] Folklor, Edebiyat, Sosyal Antropoloji Özel Sayısı, Nermin Erdentuğ Anısına, s.7-8, Sayı 22.2000.2- Ankara

[3] N. Erdentuğ, “ Atatürk İnkılapları(Devrimleri)nin Kültürel Antropolojik Açıdan Analizi”, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Eğitim ve Kültür Münasebetleri, K. Bakanlığı Yayınları, Ankara-1981

[4]  a.g.e.

[5] a.g.e.

[6] a.g.e.

 
Toplam blog
: 46
: 225
Kayıt tarihi
: 27.03.13
 
 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji (Sosyal Antropoloji) mezunu 1971; F..