Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '18

 
Kategori
Dostluk
 

Bir Arkadaşımı Kaybettim

Bir Arkadaşımı Kaybettim
 

Acı bir gün. Yastayım, üzgünüm, ne yazacağımı da doğrusu tam olarak bilemiyorum. Evet, gerçek olan şu: Bir arkadaşımı kaybettiğim haberini bugün aldım. Arkadaşım bir insan değil; bir hayvan, bir köpek. Yani Aslancık... Gerçek adı nedir bilmiyorum, ama ben ona “Aslancık” derdim. 
 
Bu sabah çok erken uyandım, tekrar uyumaya çalıştıysam da bir türlü uyuyamadım. Erkenden Şile yolu üzerindeki Ömerli beldesine yani benim stres atmak için sık sık kaçtığım yere gittim. Parkta oturur oturmaz oradaki çayhaneyi işleten bey, önce “Hoş geldin abi!” dedi.
 
Sonra da:
-Senin arkadaşın gitti, diye ilave etti. 
-Nereye gitti?
-Yani öldü?
-Hangi arkadaşım, kim ölen?
-Hani senin bir köpek vardı ya, işte o!
-Aslancık mı?
-Evet, dün bir otomobil çarpmış kafasına ve oracıkta ölmüş.
-İnanmıyorum.
-Valla doğru abi. 
 
Şaşırdım, ne diyeceğimi bilemedim. Boğazıma sözcükler doluştu, tıkandı; bir müddet konuşamadım. 
 
-Nasıl ölür? Burada araba trafiği fazla değil ki...  Dedim, yani gerçeği değiştirmeye  çalıştım.
Haberi veren bey, bana çay getirmeye gitti; ben parkın kapısından Aslancığın girip, sallana sallana yanıma geleceği umuduyla gözümü oraya diktim. Tabii gelmedi, gelemezdi. Sağ olsaydı, benim kokumu aldığında mutlaka gelirdi. Yanıma geldiğinde ben ona “Merhaba, hoş geldin!” derdim ve o da gözlerini gözlerime dikerdi. Sonra da oturduğum bankta yanıma çıkar, arada sırada kafasını koluma sürter, bir müddet sonra da banktan aşağıya inip ayaklarımın ucuna yatar ve gözlerini kapatırdı.
 
Aslancık biraz hantaldı, hareketleri yavaştı. Belki de bu hantallığı, sallana sallana yürümesi birkaç sene önce geçirdiği kazadan dolayıydı. O zaman da ona bir araba çarpmış ve arka ayakları kırılmış. Tedavi ettirmiş sahibi ve arka ayaklarına platin takılmış.
 
Aslancık, asil bir hayvandı. Hiçbir canlıya saldırmaz hatta havlamazdı. Ona salam verdiğimde bir başka köpek salamını kaparsa hiç sesini çıkarmazdı, hatta bir keresinde ufacık bir kedi bunun salamını kaptı, o sadece baktı.
 
İki gün önce, parkta oturur oturmaz yanıma gelmişti. Bazı günler onu göremezdim, bazen de sahibi emlakçının önünde ya da bir ağacın, bir otomobilin gölgesinde yatarken bulurdum.
-Tembel şey, ne yatıyorsun? Dediğimde gözlerini yavaşça açar,  sesten tanımıştır ama görüntüden de tanımak için gözlerini kırpıştırır, yavaş yavaş kalkar ve peşimden gelirdi. 
Ben onunla dakikalarca konuşurdum. Onun dili yoktu ama beni anladığından kesinlikle emindim.
 
Parktan ayrılacağım zaman:
-Sana mama almaya gidelim mi? Dediğimde hemen yerinden fırlar, zıplamaya başlardı. O tembel Aslancık gider hareketli bir aslancık gelirdi.  Markete kadar peşimdeydi, ben içeri girince o kapıda beklerdi, marketin içine girmeye asla teşebbüs etmezdi.  Markette biraz oyalanırsam kısa ve hafif bir sesle iki-üç kere havlardı.
 
Markette çalışan kasiyer kız gülerek:
-Sizinki, sabırsızlanıyor, derdi.
 
Marketten çıkıp tenha bir yerde salamlarını vermek için giderken o arkamdan gelir, bizi gören iki-üç köpek de peşimize takılırdı.
 
Salamları yedikten sonra başını okşayıp:
-Mama bitti, hadi hoşça kal, derdim. O arkamdan bir müddet bakar, sonra ağır adımlarla yatıp dinlenebileceği bir yere doğru giderdi.
 
Hesabı öderken:
-Belki bir başka köpektir ölen; yanlış duymuşsunuzdur. Ben gene de gidip yattığı yerlere bakacağım. Dedim.
-Yanlış değil abi. Eminim o, ama istersen gene de bak! Cevabını aldım.
 
Sahibi emlakçının dükkanı önüne, ağaçların ve arabaların altına baktım. Aslancık yoktu.
 
Ağlamak istiyordum, ağlayamıyordum. Eve gelince gözyaşlarımı koyverdim.
Aslancık'tan geriye ne kaldı? Çektiğim birkaç fotoğraf ve “Köpeğin Adı Badi” adlı romanımda onunla ilgili birkaç satır.
 
Güle güle sevgili arkadaşım Aslancık.
O masum, temiz bakışlarını hiç unutmayacağım.
 
 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..