Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Bir aşk masalının öznesi olmak

Bir aşk masalının öznesi olmak
 

İzliyordu dışarıda hızla akıp giden hayatı. İzliyordu geceyi, gündüzü, göğü tavaf eden yıldızları, kuşları, gökkuşağını. İçi sıkılıyordu. Sanki hayat kusursuz bir biçimde ve önceden belirlenmiş bir düzen içinde akıp gidiyor ama kendisi o düzenin dışında ve koyu bir belirsizlik içinde yaşıyordu. İçindeki bıkkınlık ve umutsuzluk bazen öyle baskın hale geliyordu ki, etrafındaki herkesi zihninin ürettiği bulutların gölgesine çekiyordu bakışları. Bu yüzden çoğu kişi onunla vakit geçirmekten pek hoşlanmaz ve onun sıkıcı bir insan olduğunu düşünürdü. Doğrusunu söylemek gerekirse sürekli birşeylerden yakınan bir insanla vakit geçirmek benim içinde çok eğlenceli birşey sayılmazdı. Ama onun yalnızlığı ve hayata karşı savunmasızlığı içimi öyle acıtırdı ki, yalnızlığını paylaşma isteğimden bir türlü vazgeçemez ve onu biraz olsun mutlu etmeye, hüzünlü bakışlarına küçük bir ışık tutmaya çalışırdım.

Ona neden bu kadar karamsarsın diye sorduğumda, hayatın kendisine karşı ne kadar acımasız olduğundan söz ederdi. Hiç bir şeyin istediği gibi gitmediğini, tüm sevdiklerini tek tek kaybettiğini, yapayalnız kaldığını söyleyip derin bir iç çeker ve ağlamaya başlardı. Onun bu yenilgiyi peşinen kabullenmiş halini görünce hem üzülür hem de sinirlenirdim. Evet, hayat gerçekten de ona karşı çok cömert davranmamıştı. Ama bu gerçek, onun sürekli bıkkın ve depresif bir halde etrafta gezinmesine neden olmamalıydı. Sonuçta yaşam hiç birimize güzelliklerini altın bir tepsinin içinde sunmuyordu. Mücadele ederek, zorluklara direnerek, aşılması imkansız görünen tepeleri aşarak elde edebiliyorduk onları. Zaten uğraşılmadan, didinilmeden sahip olunmuş şeylerin değerini bilmekte mümkün değildi. Ona da bunları söylüyor ama hiç bir tepki alamıyordum. Uzun yıllar süren arkadaşlığımız, onun kronik karamsarlık hastalığının labiretimsi yollarında debelenmesini izlemekle geçti sonra o ailesiyle birlikte başka bir kente taşındı ve bağlarımız koptu. Zaman zaman aklıma onun hüzünlü bakışları ve hayattan bezmiş hali gelir, içim merak ve endişeyle dolardı.

Seneler sonra onu yeniden gördüğümde beklediğimden çok farklı bir insan buldum karşımda. O kadar değişmişti ki, neredeyse tanıyamayacaktım. Eskiden sadece söylenmek ve kaderine lanet etmek için açılıp kapanan dudakları şimdi kocaman bir gülüşle renklenmişti. Gözlerinde ve bakışlarında eski kederinin izi bile yoktu. Şaşırdım ve sevindim. Sonrada hayata bakışını kökten değiştiren ve onu karamsarlığın pençelerinden kurtarıp hayata dört elle sarılmasına neden olan olayları dinledim neşeli sesinden: “Aşık oldum Özlem, çok mutluyum. İşin en güzel tarafı hem seviyorum hem de seviliyorum. İnsan için bundan daha güzel bir terapi olabilir mi söylesene Özlemciğim” dedi. Sonra uzun uzun anlattı aşkının onu karanlığın içinden nasıl çekip bulutlara çıkardığını, hayatın aslında ne kadar güzel ve yaşanılası olduğunu sevgi ve aşk sayesinde nasıl keşfettiğini ve daha birçok şeyi anlattı da anlattı. Mutluluğu kelimenin tam anlamıyla gözlerinden, yüzünden, sesinden, ona ait her ne varsa hepsinden okunuyordu. Sımsıkı sarıldım ona, mutluluğunu paylaştım, onunla birlikte sevinç gözyaşları süzüldü yanaklarımdan. Ruhunu yerin en karanlık dehlizlerinden, güneş ışınlarının üzerinde coşkuyla dans ettiği berrak nehirlere taşıyan arkadaşımın yaşadıkları, sevginin ve aşkın ne kadar büyük bir dönüştürme gücüne sahip olduğunu bana bir kez daha hatırlattı.

Aşk, açılması imkansız görünen kapıları bile hiç zorlanmadan açan bir anahtardır. Umarım o anahtara sahip olanlar değerini bilirler, henüz sahip olamayanlar ise bir an önce onu bulurlar ve mutlu olurlar.

 
Toplam blog
: 130
: 5076
Kayıt tarihi
: 08.08.06
 
 

Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümü mezunuyum. Şu anda Marmara Üniversitesi ..