Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '17

 
Kategori
TV Programları
 

Bir aşk uğruna Milli Mücadeleye pembe gözlük takan Vatanım Sensin

Bir aşk uğruna Milli Mücadeleye pembe gözlük takan Vatanım Sensin
 

Bir toplumun en önemli ilişki ve birliktelik oluşturma unsurlarından birisi Tarih bilincidir. Bu bilinç pek çok iletişim kanalıyla sağlanırken bizim toplumumuzda en etkili araçlardan biridir televizyon dizileri.

Ancak ne var ki tarihe ışık tutmak yerine bizim dizilerimiz güncel dizilerin entrika gölgesinde kalıyor çoğu zamanda belli bir algı yaratarak izleyiciyi o algının etkisine sokuyor.

Kanal D ekranlarında yayınlanan “Vatanım Sensin” dizisi de bunlardan biri.

Yapımcılığını O3 Medya’nın yaptığı projesi ve yönetmenliği Yağmur-Durul Taylan kardeşlere ait olan işi Nuran Evren Şit ve ekibi yazıyor.

Halit Ergenç, Bergüzar Korel, Onur Saylak, Şebnem Hassanisoughi, Baki Davrak, Celile Toyon, Senan Kara’nın rol aldığı, Boran Kuzum, Miray Daner, Kubilay Aka, Pınar Deniz gibi genç yeteneklerden oluşan oyuncu kadrosuyla dizi Okan Yalabık, Saadet Işıl Aksoy, Demet Evgar, Hüseyin Avni Danyal, Semra Ergeç gibi pek çok ünlü ismi de konuk ederek görkemli bir iş olarak ekranda yerini alıyor.

 Kurtuluş Savaşı yıllarının 1919 İzmir’in de Osmanlı’nın dağılma ve parçalanma sürecini anlatan dizi izleyiciyi başlangıcından bu yana etkisi altına almış durumda.

Diziyi Milli Mücadele yıllarını gelecek nesile aktardığı için bir tarih bilinci oluşturması adına önemsiyor ve severek izliyordum.

Dizi başlangıcında dönemin çizgisinde savaşın içinde barışçıl bir çizgiyi ön plana çıkararak insana dair ne varsa anlatıyordu

Maalesef gelinen noktada dizi bir tarih dizisi olmaktan çıktı günümüz entrika dizilerine evirildiği için artık eski tadı aldığımı söyleyemeyeceğim.

Ayrıca Milli Mücadele gibi görkemli bir olay bir Yunan subayın aşkını yüceltmek uğruna heba edilmesi de kabul edilir bir şey değil.

Daha öncede yazmıştım ilk bölümde Yunan subayı Leon’un sıktığı kurşun Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ilk kurşundur diye.

Arkasından gelen olaylarla da bin yıllık barış bozulmuştur.

Bu göz ardı edilerek sürekli olarak izleyicinin Leon karakteriyle empati kurulmaya çalışılmasının zamanla sempatiye dönme tehlikesini ta o zamanlardan belirtip yazıya dökmeme rağmen maalesef yapım fandom aşkına geri adım atmayıp 20 Nisan akşamı yayınladığı bölümde tavan yaptıran sahnelerle Milli Mücadele girişimindeki gerçekleri yok saydılar. 

Binbaşı Cevdet’in zekasıyla Yunan askerine taşıttırılan Türk yardım erzaklarının arasına gizlenen silahları kontrol eden genç Yunan subayı Leon, Binbaşı Cevdet’in kızı Hilal’in aşkına kendi askerine doğrultulacak bu silahları görmezden geldi. Kendi ulusuna ihanet etti.

Buradan çıkan sonuçla bizler Yunan yardımı olmasa o silahları cepheye ulaştıramaz bu mücadeleyi kazanamazdık sonucu çıkar ki bu o muhteşem mücadeleyi bir anlamda küçümsemedir.

Bu sahne bilerek ya da bilmeyerek yazıldı bilemem her ne şekilde olursa olsun doğan anlam ortada.

Eğer yazılan dönemin gerçekliğinde anlatılmayacaksa dizi, bir aşkın oluşması adına her türlü zemin mubah görülerek fandomlar mutlu olsun diye yazılmaya devam edilecekse söylesinler bilelim biz de izlemeyi bırakalım.

Fandom yaratmak, onların mutlu olması için sahneler yazılması güncel dizileri sevimli kılabilir ancak Kurtuluş Mücadelesi gibi bir dönemi anlatan bir dizi de bu iticilik yaratır onlar mutlu olsun diye dönemin gerçekleri değiştirilemez. Üstelik bu tarihe de saygısızlıktır.

Aynı bölümde yazılan bu sahnenin enkazı altında bıraktıkları izleyiciye bu da yetmemiş gibi bir de Azize üzerinden Leon’a teşekkür ettirildi.

Biz dedelerimizin açlık yokluk içinde verdikleri mücadele ve kanlarıyla kazandık Kurtuluş Savaşı’nı teşekkür ve minnetle değil.

Bu tür sahneler üzerinden Leon’a misyonlar yükleyerek acılarımızın, dedelerimizin onurlu mücadelesinin karalandığının farkında değiller mi?

O günlerden bi haber olan, hala anlamlandırmak da zorlanan yeni nesle bu sahnelerle mi tarih bilinci verilecek?

20 Nisan akşamı yayınlanan bölümün iç yakan sahneleri yetmezmiş gibi 27 Nisan akşamındaki bölümle Leon kahraman ilan edilecekti neredeyse.

Mehmet “o abimi öldürdü” derken Ali Kemal “ama o silahlar onun sayesinde ulaştı” diyor.  Üstelik bu replik hem Hilal’in ağzından hem de Azize’nin ağzından tekrarlanarak altı çiziliyor. O kurşunu sıktı ama hayatımızı kurtardı.

Tabi affedelim geçsin. Bir de alkışlayıp kahraman ilan edelim çünkü ilk kurşunu sıkan o değil. O olmasaydı silahlar cepheye ulaşmazdı. İşte orda duralım biraz…

O kurşun o kadar basit değildir ve o silahlar tarihin sayfalarında öyle kolay cepheye ulaşmamıştır.

Gerçek çok daha acıdır.

Hasan Tahsin’ e sıkılan kurşunla binyıllık barış bozulmuştur. Ardından işgalin ilk günü 400 Türk öldürülmüştür. Sonrasında bu sayının katlanarak 5 binleri bulduğu söylenmektedir. Bu zulme daha fazla katlanamayan Türk halkı, Urla’daki askeri silah deposunda bulunan 120 silahı ve cephaneyi alarak, 120 kişilik bir milis kuvveti meydana getirmiş, böylece Batı Anadolu’da ilk Kuva-yi Milliye birliği doğmuştur. Bunu çevrede hızla başka milis kuvvetlerinin kuruluşu izlemiştir.

Yani sizin yazdığınız sahneler gibi Yunan’ın yardımıyla değil her şeyi göze alan onurlu insanların mücadelesiyle o silahlar cepheye ulaşmıştır.

Bu belgesel değil kurgu geğiyi yapmaya da kalkmayın çünkü bu söylem sadece sorumluluktan kaçmaya giydirilen bir kılıftır.

Leon’a hayat veren Boran Kuzum’un sokaktaki insanın tepkisine yönelik yaptığı açıklamalar o sahnelerin ne kadar tehlikeli bir etki bıraktığını açık ve net göstermektedir.

Diyor ki Kuzum; Beni ilk zamanlar düşman ilan edip tehdit ediyorlardı. Şimdi durum değişti kahraman ilan ettiler.

Yunan subayına duyulan sempati sadece fandom cephesinde değil genel halk cephesinde de oluşmaya başlamışsa burada şapkanızı önünüze koyup düşünmeniz gerekmiyor mu?

Biz ne yapıyoruz diye.

Ayrıca daha tehlikelisi bir kuvacı olan Mehmet karakterinin ilk bölümlerde Yunan askerini öldürmesinin altındaki gerçekleri görmezden gelip suçlayanlar, sevmeyenler aynı tepkiyi gazeteci Hasan Tahsin’i öldüren Leon’a karşı beslemiyor aksine onu ilahlaştırmış durumdalar. Burada bir yanlışlık yok mu? 

Anlıyorum savaşın yıprattığı iki çocuğun aynı savaşın içinde imkansız aşklarına imkan yaratmak istiyorsunuz.

Hilal’in Leon’a yaklaşması için sebepler oluşturarak bu aşkın altını doldurmak istiyorsunuz. Aynı yerden yaralanan bu gençler üzerinden barışa varmak istiyorsunuz.

Ben de bu aşka karşı değilim savaşın içinde imkansız bir aşkı, çatışmaları izlemek keyif verici.

Ayrıca Boran Kuzum ve Miray Daner de rollerinin hakkını fazlasıyla veriyorlar.

Sadece fandomlar değil genel izleyici cephesinde de bu aşk kabul görmüş durumda. Bu aşkın zor olduğunun farkında izleyici,  bunu yadırgamıyor.

Ancak bu aşkı kutsamak için Leon’a Milli mücadelemizi gölgeleyecek misyonlar yüklenmesine, Hasan Tahsin’i öldürmesine gerekçeler yaratılarak aklanmaya, haklılık oluşturulmaya çalışılmasına karşıyım, genel izleyici de bundan rahatsız. Bunun sebeplerini de çok açık belirtiyorum.

Kaldı ki bu aşkı yaratmayı baştan beri düşünen sizler kurguyu yaparken Leon’a neden Hasan Tahsin’i vurdurttunuz?

Madem düşüncenizde böyle bir aşk vardı o zaman böyle bir hatalı kurgunun içine hapsetmeyecek, karakterinizi serbest bırakacaktınız.

Zaten giydiği üniforma bu aşkı yeterince zorlaştırırken Türk Yunan dostluğunu bozduran ilk kurşunu Leon’a attırarak işleri neden daha da zorlaştırdınız.

Bu yetmezmiş gibi kahraman ilan edilmesi için elinizden geleni ardınıza koymuyorsunuz.

Ha diyorsanız ki amacımız “Altılar Davasına” atıf yapmak o zaman o meseleyi gözden geçirelim bir.

Nasıl ki biz de o yıllara dayanan “vatan haini” meselesi hala bugünlerde bile tartışılıyorsa onlarda da var. Bunlardan en bilineni de Yunanistan tarihine “Altılar Davası/ İ Diki ton Eksi”  olarak geçen davadır.

İzmir’in kurtuluşunun üzerinden 5 gün geçer geçmez 14 Eylül’de Atina’da darbe olmuş bu hezimetin sorumluları olarak Anadolu Seferi’ne çıkan komutanlar, sefer sırasında iş başında olan başbakan ve bakanlar görülmüş askeri mahkemede yargılanmışlardır.

Devam eden duruşmalar sonucunda altı sanık ölüm cezasına çarptırılmış, iki sanığa da ömür boyu hapis cezası verilmiştir. İnfazlar Lozan Konferansının başladığı dönemde ve Ege adalarının görüşülmekte olduğu sırada uygulanmıştır.

Hakkında idam kararı verilen bu generallerden birini ise Mustafa Kemal Atatürk Ankara’da misafir etmiştir.

Leon da bu yaptığı ile “vatan haini” durumuna düşmüştür. Ancak daha önce yaptıklarının hepsi de yeterince buna sebep oluştururken silah meselesi gibi önemli bir konuda üstelik Yunan yardımı olmadan cepheye ulaştırılan o silahları tersi şekilde gösterilerek bir kez daha “vatan haini” olması gerekmiyordu.

Kaldı ki kronolojik gerçeklik içinde vatan haini ilan edilen generaller İzmir’in kurtuluşundan sonra yargılanıyor. Savaş ortamında değil. Eğer Leon yargılanacaksa bu da gerçeklikten uzaktır. Yani tüm bu sahne “Altılar Davasına” atıf için yazıldı gibi bir durum buradan hiçte öyle gözükmüyor.

Aksine aşk cephesinde kabulünü kolaylaştırmak için bir neden ve Türk halkında da sempati oluşturmaktan başka bir şekilde gözükmemektedir.

Öte yandan Yunan tayfası pofpoflanırken Türk tarafı sürekli mağlubiyetle sınanıyor.

Bu dizinin başkahramanı Cevdet iken sürekli yenik, sürekli ezik gösterilmesi de cabası.

Elle tutulur cephaneliği patlatma dışında bir icraatı olmadı geçen bölümler boyunca. En son onun zekasıyla gizlice Yunan’a taşıttırılan ama Leon’u karıştırarak gölgelendirilen icrada kadar.

Cephaneliği yerle bir eden Cevdet sahnesinde tüm duyguları şaha kalkan izleyici silahlar taşınırken Leon gölgesi yüzünden hiçbir duygu hissetmedi. Sizce de bu garip değil mi?

Bundan sonra senaryo nereye gider, daha bir aşk uğruna Leon’a ne kadar misyon yüklenir bilmiyorum, bildiğim tek şey Milli mücadelemizin bu kadar gerçekten uzak Yunan sempatisi yaratan sahnelere heba edilemeyeceğidir.

Diziyi gölgeleyen bu sahneler var oldukça,  Hasan Tahsin’e atılan kurşunu haklılaştırmaya çalışan replikler yazıldıkça, İzmir’in kavakları, Kara Fatma’nın gelişi bile kurtaramaz diziyi.

Bu sahnelerin dışında da dizi başlangıç tadının çok uzağına düştü. Azize ve Cevdet cephesi de günümüz işlerine döndü.

Cevdet’in arkadaşı Tevfik’le evlendirilen bir adet Azize. Pardon da boş ol denildikten sonra iddet süresi vardır. Kadın hamileyse evlenemez der. Vatan haini bir adamın çocuğunu doğuramaz diye üretilen kılıfla bu süre dolmadan evlendirilen Azize merak ediyorum sonra Cevdet’le nasıl evlendirilecek. Zira hülle denilen bir gerçek var ki bunu Tevfik’le gerçekleştiremez. Ona nasıl kılıf bulunacak doğrusu merak ediyorum günümüz dizilerini yaza yaza gerçeklikten uzaklaşmış olduklarından olsa gerek tarihi bir işin o günün koşullarında yazılması gerektiği unutuluyor ya da bir kurgu ne olacak canım deniyor. Öyle ya diğer meseleler gibi dini meseleler de bir kurguyla istendiği gibi şekil alabilir değil mi?

Oysa o bebek düşürülseydi ya da hiç olmasaydı Azize ve Cevdet cephesinde ne artı ne de eksi olurdu.

Zaten yeterince zor bir yük taşıyor Azize. İzleyicinin gerçeği bildiği kendisinin ise bilmediği vatan haini bir adamın karısı olduğunu sanması. Bu yükle sınanırken çatışması büyükken Tevfik’le evlendirilmesinin hiçbir anlamı yoktu. Üstelik tüm olup bitmelerde algısı sadece Cevdet’i suçlayan aydınlanmayan bir Azize karakteri izliyoruz uzun zamandan beri.

20 Nisan akşamı yayınlanan bölüm Leon’un gölgesi olmasaydı bütünde uzun zaman sonra gerçeklerin öğrenildiği en yakın işlenen bölüm olarak bir nebze de olsa Azize’yi Eftalya’nın yardımlarıyla aydınlatan, izleyicide de karşılığını alan bir bölümdü.

Ancak ne var ki Leon’u kahraman ilan eden sahne benim nazarımda her şeyi sıfırladı. Sonrasında 27 Nisan akşamında da bu tekrarlanarak devam etti. Bundan sonra ne yaparlar bilemem ama en kısa zamanda cephede omuz omuza Azize ve Cevdet’e geçmelerinin şart olduğunu düşünüyorum. Tevfik’le evliliğini uzatsın diye görevli bir Azize izlemek diziye bir ivme kazandırmaz.

Başladığından beri aynı minvaldeki entrikalar içinde gidiyor dizi. Cevdet’in elle tutulur bir girişimde bulunması şart. Sürekli başarısız bir Cevdet izlettiriliyor hem aşk hem savaş cephesinde.

Birkaç bölüm önce Tevfik’in eline geçen izleyiciyi aptal yerine koyan mektup konusunda olduğu gibi.

Bebek meselesine girilerek Tevfik’le evlendirilmesi gibi.

Sürekli Tevfik’in falsolarını görmeyip Cevdet’e yüklenen bir Azize yazıldığı gibi.

Cevdet’in zekasıyla cepheye ulaşan silahlarla kahramanlığı alkışlanması gerekirken bu pasifsize edilerek Leon’un bu meseleyle kahramanlaştırılması gibi.

Son olarak Rıza Bey meselesinin muamması gibi.

Daha pek çok şey yazılabilir dizinin asıl karakterlerine gösterilmeyen özene örnek olarak. Şimdilik bu kadarını söylemek kafi.

Üstelik bu dizinin karşısına Halit Ergenç ve Bergüzar Korel var diye oturdu insanlar. Onlar varsa o işin vaadi olduğuna inandıkları için. Azize ve Cevdet sahnelerinde oyuncuların göz dolduran performanslarını keyifle izleyen izleyiciye bu sahneleri azaltarak ne yapılmaya çalışılıyor. Hilal ve Leon’a gösterilen özen ana karakterlere neden gösterilmez oldu. Aynı kısır döngünde döndürülüp duruluyor. İzleyici omuz omuza Cevdet-Azize sahneleri görmek istiyor.

Ama asıl Ali Kemal meselesi var ki onu nasıl işleyecekleri merak konusu. O deli halleri durulmuş o da bir Kuvacı oldu ancak gerçek ailesinin Yunan olduğunu öğrendiğinde ne yapacak Ali Kemal, işte orası önemli umarım bunu da heba etmezler yüreğimizi yoklayan sahnelerle yazılır biz de ilk bölümlerde duyduğumuz keyif ve tatla izleriz yine diziyi.

Yıldız cephesine dairse söylenecek tek şey düşürüldüğü halin hiç akıl işi olmadığıdır. En başından o da vatan sevdalısı olacak herkesten fazla mücadele verecek demiştim ve nitekim onu da Kuvacıların arasında gördük ama böyle bir durumla olmasaydı keşke diyorum. Tabi ilerleyen zamanda bu korunacak mı yoksa Yıldız yine eski Yıldız gibi yazılacak orasını kestirmek mümkün görünmüyor.

Umarım eski Yıldız’a çevrilmez.

Ayrıca bugüne kadar çizilen Yıldız profiline sempatiyle bakan “herkes vatansever olmak zorunda değil” diyen bir Yıldız kitlesinin varlığından haberdar mısınız? Demek ki vatanseverlik ne demek anlatamamışsınız ya da vatansever olmanın günümüzde önemsiz olması gerektiğini pekiştiren sahneler yazmışsınız ki böyle bir düşünce oluşmuş.

İnsana dair duyguları savaş psikolojisi içinde anlatıyoruz deniliyor belki, bunu anlıyorum ancak durdukları ve anlattıkları yerlere dikkat etmeleri şart.

“Yunan sempatisi yaratılmak isteniyor, vatan hainleri vatansevermiş gibi gösterilmek isteniyor” diyen bir takım yazarların eleştirileri böyle giderse haklı çıkacak çünkü.

Türk ve Yunan halklarının kardeşliğini koruyalım derken bu görüntüde ufak derinlemesine düşünüldüğünde büyük tehlike arz eden replikler, sahneler yüzünden milli mücadelenin haksız kahramanları oluruz. Ki bunu düşünen ciddi bir kesimin olduğu bu coğrafyada bilerek ya da bilmeyerek bu algıya hizmet edilmiş olunur. Vatanım Sensin dizisi de bu eksende dönmeye devam ederse buna sebep olacaktır.

Üstelik İzmir bu kadar Yunan’a boyun eğmedi bir İzmirli olarak bu acılarımızın böyle gerçeklerden saptırılarak gösterilmesinden büyük rahatsızlık duyuyorum- duyuyoruz. Acılarımız hala taze, hala yerinde.

Bu şekilde yanlış anlatımlarla tarih bilinci de yaratılmaz.

Bunu istemediğimiz için tüm bu serzenişimiz.

Ama eğer bizlere sadece dönem kıyafetleri giydirilmiş bir dönem izletmeye devam edeceklerse söylesinler biz de bilelim ona göre seyrimizi değiştirelim ya da pempe gözlüklerini bir an önce çıkarıp adam akıllı eski tadında sahneler yazmaya dönsünler biz de keyifle izlemeye devam edelim.

oyatekin@gmail.com                                         

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35

OYA TEKİN / MEDYABEY.COM

Oya Tekin/ Yaşadıkça.com köşe yazarı

 

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..