Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '07

 
Kategori
Komşuluk
 

Bir Atiye Altay güncesi; komşuluk...

Bir Atiye Altay güncesi; komşuluk...
 

Erikli bahçenin sahibi Zübeyde Teyze öldüğünden beri, bahçe içindeki evin kapısı, penceresi kapalıydı. Evin etrafını, bahçeyi ot bürümüştü. Bahçe bakımsızlıktan çok kimsesizlikten ağlıyordu. Ne o uzun yaz günlerinde ağaçlarının gölgesinde oturan kadınlar, ne erik ağaçlarının tepelerinden inmeyen çocuklar vardı artık. Sadece, sararmış yapraklar...evin çevresini, çatısını, bahçenin her yerini kaplayan yapraklar... Bir söylentiye göre mirasçıları birleşip evi satacaklar, parayı aralarında bölüşeceklerdi. Kimse bu evde oturmayı düşünmüyordu. O bahçede Zübeyde Hanım’la yıllarca dostluk yapmış insanlar, “iyi bir aile” alsa da... diye laflıyorlardı.

Nitekim güneşin bulutların arasından kah görünüp kah kaybolduğu bir sonbahar öğleden sonrasında, çamurlu yolda ağır ağır gelen üzeri yeşil örtü kaplı, plakası yabancı, bilmedikleri bir ile ait olan, yorgun bir kamyon bahçe kapısının önünde sarsıla sarsıla sesler çıkararak durduğunda, hepsinin yüreği hop etti. İçinden başı örtülü, ayağı şalvarlı, kucağı bebekli genç bir kadın, yedi sekiz yaşlarında örgülü saçlı, utangaç bakışlı bir kız çocuğu çıktı. Şöför mahallinden çıkan, başı kasketli, pos bıyıklı, esmer çehreli genç adam, elindeki koca anahtarla bahçe kapısına vardı. Kapıyı zorlayarak açtı. Diz boyu sararmış atlara, çalılara basa basa eve doğru yürüdü. Kadınla çocuk ta adamı takip ettiler.

Erikli bahçenin karşısındaki, beyaz boyalı iki katlı evin kızı Zehra o sırada üst katın penceresinden kilimleri silkeliyordu. Kamyonun geldiğini görünce hemen annesine seslendi. Ana kız baş örtülerini düzeltip merakla kapıya çıktılar. Elif Ana oğlu Erdoğan'ı seslendi çıkmadan. Erdoğan danaların önüne iki kucak ot atıp geldi. Üçü birden seyirtip gittiler.Tanıştılar yeni komşularıyla. Recep ile Sultan, kızları Ayşegül, oğulları minik İhsan taa Diyarbakır'dan çıkıp gelmişlerdi Aydın'ın bu yörük köyüne. Ve uzun süredir boş olduğu için toz toprak içindeki evin önünde öyle yorgun, öyle çaresiz ve bitkin duruyorlardı ki!..

Elif Ana, oğluna döndü, fısıldaştılar bir süre, sonra Erdoğan Recep’e “Gadınların yapacağı işler var, anam el godu, olur gider gari, galk biz gaveye gidelim” dedi ki Elif Ana, “unuduverdik gördün mü, aç mısınız gızanlar” diye telaşa düştü. Neyse ki iki saat önce benzinlikte yemişlerdi. O sırada anasının söylediklerini yerine getirmek için Zehra da seyirtti; yan komşuları Fatma kadın'ın kapısını çaldı; olanları anlatıp, “temizlik bezi, kova, sabun... ne varsa alıp gelsinler” diye anasının sıkı sıkı tembihlediğini söyledi. Fatma Kadın, Fatma Kadın'ın iki kızı; Asuman'la Sema, arkadaşları Hatice, Hatice'nin oğlu Vedat hemen kapıya geldiler. Hoş geldin demeye kalmadı, gök gümbürtüsüyle irkildiler.

Vakit durma vakti değildi, ev temizlenip, eşyalar boşaltılacaktı daha ve yağmur bir inerse, ıslanmadık şey kalmazdı; Aydın yağmuru bu, iyi ıslatırdı. Elif Ana, kucağında bebesiyle Sultan’ı evlerine götürürken, onlar hep birlikte temizliğe giriştiler.

Her yer süpürüldü, silindi...Camlar , kapılar , yerler, dolaplar... Erdoğan’la Ali’ye ve çocuklara bahçeyi temizlemek kalmıştı. Erdoğan çapayı eline aldı, tırmığı Ali’ye verdi.Otları çapayla yoldukça, Ali tırmıkla toplayıp bir köşeye yığdı. Çocuklar da yaprakları topladı, güle oynaya, “en çok ben topladım” diye yarışarak... Bazen de birbirlerini ittirirken, topladıkları yaprakların üzerine düşüp, dağıtarak. Bir saate varmadan evin içinden gelen mis gibi zeytinyağlı sabun kokusu sarmıştı ortalığı. Zehra, üstüne sinen temizlik kokusuyla, eve seyirtti, “anaaa, temizlik bitti, gelin gari” dedi, anası kızdı bağırdığına, bebek yeni uyumuştu. Zehra’yı bebenin başına bırakıp bir şeyler tembihledi yine Elif Ana ve Sultan’ı da alıp gittiler. Onlar bahçe kapısına vardıklarında, kahveye saldıkları haberle Elif Ana’nın kocası Çakır Ahmet, kahvedeki bir kaç arkadaşını da yanına alıp gelmişti. Hemen kamyonu çözdüler, denkleri indirmeye başladılar. Zaten ne kadar eşyaları vardı ki!..

Eve gelen her dengi kadınlar çabucak açıp, eskiden nasıl kullanıldığını bildikleri için belki de neredeyse Sultan’a hiç sormadan “Sen sonra istediğin gibi değiştirirsin kardeş” diyerek yerleştirdiler. Neredeyse oturulacak hale getirdiler. O sıra Zehra koca bir demlik çay yapıp getirdi. Fatma Kadın bir tepsi ev ekmeği ile bir çanak çörek otlu çökelek yağlaması, Asuman da bir kap zeytin aldı geldi. Otuverdiler yere, sininin etrafına zor sığdılar da Elif Ana çocukları karınlarını doyursunlar diye Zehra ile eve yolladı, “Gürültü yapmayın emme, bebek uyuyor, uyanınca getirin” demeyi de unutmadan. Erkekler zaten yağmur inmeye başlarken, son dengi de evin içine bıraktıktan sonra, muhtarın evine yollanmışlardı. Muhtar bu, karınlarını doyururdu elbet.

Herkes o kadar yorulmuştu ki, ancak oturunca anladılar. Sema bardaklara çayları koyup dağıttığında bir an olan sessizlikte, çay kaşıklarının tıngırtısından başka ses duyulmadı. Bir de yağmurun camlara vuran sesi. Bir tek Sultan “yorgun” görünmüyordu sanki...

Akşam herkes evine dağılırken geride kalan Sultan ile Recep bu hiç beklemedikleri yakın ilgiden, sıcak dostluktan, işlerinin böyle kolayca halledilmesinden şaşkın, mahcup ve mutluydular. Nasıl teşekkür edeceklerini bilemiyorlardı. O sırada Halil ile Erdoğan kucaklarında çalı çırpı, odun parçaları ile içeri girdiler. "Akşam biraz soğuk olur, yakarsınız çocuklar üşümesin" dediler. Ardında Hanife Hala dumanları tüten, içinde hatırı sayılır acısı olan çile biberleri katılmış, bir tencere sıcak tarhana çorbasıyla çıkageldi. "Yol yorgunusunuz yiyin gari, afiyet olsun" dedi. Elif Ana tepsi ekmeğiyle, bir tabakta yağlanmış kesikle, zeytin yollamıştı.

Ne düşüncelerle yola çıkmışlardı iki gün önce... Komşuları, “Gitmeyin, oralarda kiminiz kimseniz yok, nasıl edeceksiniz?” demişlerdi. Oysa geride de kimseleri kalmamıştı. Ya göç edip gitmişlerdi, ya töre cinayetine, ya da teröre kurban gitmişlerdi. Evlatlarını kurtarmak için oralardan adeta kaçmışlardı, hiçbir şey düşünmeden ve ne olursa olsun diyerek... Böyle bir “kucaklanmayı” ise hiç ama hiç düşünememişlerdi!..

Sıcak çorbayı kaşıklarken, Sultan’la, Recep’in dolan gözleri, sessizce yağmura eşlik ediyordu.

 
Toplam blog
: 7
: 928
Kayıt tarihi
: 27.10.07
 
 

Sağlık Müdürlüğünden daktilograf olarak emekli olalı 15 yıl oldu. 10 senedir yine ibir sağlık kurulu..