Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '10

 
Kategori
Anılar
 

Bir aydın imamın ardından...Dedem ve Ben...

Bir aydın imamın ardından...Dedem ve Ben...
 

Benim dedem, bir cami imamıydı. Caminin müezzini, hademesi, marangozu, mutemedi kısaca herşeyiydi...

Çok yönlü kişiliği olan kıpır kıpır bir ihtiyar delikanlıydı.. Boş zamanlarında bağ beller... Üzüm ezer, pekmez yapardı...

Kışın bize yaptığı kızakları özenle hazırlar.. İyi kaysın diye de altına sabun , sarmısak vs.sürerdi..

Sesinin güzelliğiyle ilçe halkını büyülemişti.Ezan okurken herkes işini gücünü bırakır...Huşu içinde O'nu dinlerdi...

Muhteşem sesiyle mevlüt okurken ağlamayan yoktu...Ezan okurken insanlar,işi gücü bırakır keyif ve huşu içinde onu dinlerlerdi.

Fotoğraf makinesini ilk kez dedem tanıtmıştı halka...İlk klasik eserleri ben ondan alıp okumuştum..Aydın kişiliğini çekemeyen malum gerici çevrelere karşı da mücadele verirdi.

İstiklal Gazisi olması nedeniyle de cami avlusunda anılarını anlatır, cemaate milli bilinci aşılamaya çalışırdı...Atatürk ve Kurtuluş Savaşını önce , biz, O'ndan öğrenmiştik.

Onbeş torunu vardı...Hepsinin de ilk öğretmeni olmuştu...Bizler ud çalmayı da resim yapmayı da O'ndan öğrenmiştik..

Bisiklete bindiği için de bazı çağdaşlık karşıtı çevreler,onu kıskanırlardı...

Onun iki tekerlekli,mavi seleli Alman Malı Velesbitine, -Şeytan Arabası- adını koyanlara da çok gülerdik.

. Yıllık iznini yazın alır almaz tarla başına koşardı.Onun hazırladığı, düvenleri otlar üzerinde sürerek saman üretmek ayrı bir keyifti bizim için.Düven altına çakacağı ''Çakmak taşlarını''özenle bileyler, sabırla yerine yerleştirirken alnından akan terler altın sarısı buğday saplarına karışırdı.

Bizler ,gerçek ''alın terinin'' ne olduğunu orada görmüştük.Uzun düven sürüşler sonunda özenle toplanan samanlar, ''Yaba'' denilen ağaç küreklerle öküzlerin çektiği ve adına ''Don'' denilen yün iplerden örme kasalara;bugünün -konteynırlara -yüklenirken ortalığa insanın genzini yakan mis gibi taze saman kokuları yayılırdı.


Ninem ise , iri yarı, güçlü kuvvetli bir kadındı..Altı çocuk anası demeye tanık gerekirdi...Dev saman çuvallarını tek eliyle sırtlar..Depoya taşırdı...Akşam üzeri tandırını kurar.Samanları altına sürer..Çakmak taşıyla ateşler..Vee..mis gibi gözlemeler..Çörekler pişirmeye başlardı...Ramazan günlerinde çörek kokularına dayanamaz, küçük torunlar tekne orucu adı verilen (Yarım günlük ) oruçlarını hemen bozarlardı.

Bağ bozumunda tüm ilçenin gelinlik genç kızları...Üzüm ezmek ve pekmez kaynatmak için dedemin bağ evinde toplanırlardı.Gelinlik kız arayan analar da özellikle bu dönemde bağ evine gelirler ;yardım ederler ve oğullarına kız beğenirlerdi...Neşeli, güçlü, çalışkan, hamarat ve güzel olan gelin adayları tesbit edilirdi.


Dev ağaç oluklarda üzüm ezen kızların topluca söyledikleri türküler halen kulaklarımdadır...''Gesi Bağlarında dolanıyorum....Yitirdim yarimi aranıyorum'' arkasından hareketli bir parça:'' Kara üzüm habbesi...ve Hop ninnayı...ninnayı...gel oynayııı...oynayıı...''


Hey güzelim günler heeyy...Komşuluk...insanlık...namus..haysiyet...gelenek ve göreneklere saygı...Aşkların en güzeli..en asili orada yaşanırdı...O kızların, hanımların başlarındaki rengarenk yemeniler, başörtüleri çiçek gibi bedenlerinde birer gül yaprağı gibi dururdu..

Başörtüsünün dedikodusu yapılmazdı...Henüz siyasi türban vakti gelmemişti...Mahrem-namahrem fesadı karışmamıştı...Gündüz bağ bozumu yapanlar ,geceleri kız-erkek,kemikle , ''aşık''oyunu oynarlar.Birlikte şarkılar söylerlerdi..
Fesatlık yoktu ; mahallenin namusunu korumak vardı...Kadın,şimdiki gibi ortalıkta cinsel malzeme olmamıştı henüz...

Tarlamızın ortasında bir koca ahlat ağacı vardı...Dibinde de bir koca toprak ''testi''...Yorulan dinlenip serinlesin diye...Yorgun, terli bedeni ağaç altına serip testiyi kafaya dikti mi testinin ağzından kaçan sularla da ufak bir duş alınırdı.

Dedemin cam sürahiden lıkır lıkır pekmez içtiğini gördüğümde;imrenir ben de denemek isterdim;ama boğazım yandığından hemen vazgeçerdim...Cevizli sucukların ,köftürlerin,pestillerin kokusu halen burnumdadır.

Ninemin tandırda yaptığı sıcak bazlamaların üzerini kaşıkla deler ;tereyağı sürerdik...Yanında susamlı küp peyniri ve sıcak çay...

Yeme de yanında yat misali...Yaşamın tadı ve rengi bir başkaydı o zamanlar...Henüz komşular küsüsmemişler ve apart mezarlar yapılmamıştı...

..............

Artık emekli olmuştu ;ama enerjisi hiç tükenmemiş;sürekli bağ-bahçe;tarla işlerinde çalışıyordu.

Dedem, birgün, hepimizi tarlaya davet etmişti...Bize bir sürprizi vardı..Oğullar, gelinler, torun-torba doluştuk at arabasının üzerinde tarlanın yolunu tuttuk...Tarla karşıdan görünüyordu ve tam ağaç kenarında koca bir karartı yatıyordu...Yaklaştıkça daha da büyüyor....büyüyordu...
Koyu çadır örtüsü altında bu devasa mahluk ne olabilirdi ki ?
Kalabalık etrafını çevirdi...Dedem sessizce bir dua okudu ve...''Şimdi size sürprizimi göstereyim ''diye babam ve akrabalar yardımıyla koca örtü açıldı...Bir de ne görelim...

Bir traktör ve arkasında adına, ''Patoz'' denilen saman makinası ve müçtemilatı...

Sevinç doruktaydı..Yeniden dualar okundu ...Çocuklar hep beraber yeni konuklarımızın etrafında bildiğimiz tüm oyun havalarını oynadık...Makinalar çalıştırıldı..Artık düven macerasının sona erdiğini duyan biz çocuklar çok ama çok üzülmüştük...
Elle tohum serpme işi bitmiş, yeni alınan mibzer sayesinde tarlalar daha güzel sürülmüş daha çok ürünler alınmaya başlanmıştı.Malum çevreler dedeme manevi işkenceyi daha da yoğaltarak, ''İmam gavur icadı fotoğraf makinasını getirdi ;şimdi de kafirin motorunu tarlaya soktu...'' diyerek hükümet yalakalarına şikayetlerle O'nu sürgün ettirme çabasına girmişlerdi.Hele dedemin resim yapmasını ud çalmasını hiç hazmedemiyorlardı.


Ama dedem ,fesat küffara açık vermediğinden diş geçiremiyorlardı...

..........

Birgün ahlat ağacını gölgesinde uyurken bulmuşlardı dedemi...Bu kadar uyumazdı ''erenler ''diye salladıklarında, başının yana düştüğünü görmüşler...Son nefesini vermek üzereymiş ...Avucunda kur'an...koşmuşlar zemzemini sunmuşlar...
.............
Vasiyetinde , ölmeden önce ,yıllar boyunca,cami tozlarını karıştırarak kendi elleriyle yaptığı ,600 tuğlanın ,yerinden alınıp mezarının onlarla örülmesini istemişti.


Öyle de yapıldı ...O şimdi rahat uyuyor...

Harcını kardığı mübarek tuğlaların koynunda ve modern ziraati ve fotoğrafçılık sanatını öğrettiği; halkın huzurla yaşadığı ilçenin topraklarında ,merhum hoca olarak rahmetle ve sevgiyle anılıyor...

Biz,torunları da rahmetlik dedemizle övünüyoruz.

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..