Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '10

 
Kategori
Deneme
 

Bir bahar sabahı

Bir bahar sabahı
 

Çalar saat her zamanki vaktinde çalmıştı yine, gözleri yarı açık yarı kapalı doğruldu yataktan. Belli belirsiz bir ışık sızıyordu perdenin arasından. "Sabah olmuş muydu, saat çalmış mıydı gerçekten, peki niye aydınlık değil hala gün" diye düşünürken aklına geldi her günden bir saat önce uyandığı bu sabah hayata. Akşamdan almıştı saatini bir saat ileriye, düşünemedi saatin alarmını değiştirmeyi...

Önce balkona çıktı, belli ki yağmur çilemişti geceden, akşam sefası ve toprak kokusu karışmıştı birbirine. Derin bir nefes aldı, iliklerine kadar hissetti kokuyu, artık açılmıştı gözleri. Şimdi görebiliyordu, çatıların arasından görünmeye çalışan güneşin çabası ve uyanışını şehrin yavaş yavaş.

Bugün uzun zamandır ihmal ettiği erteledeği herşeyi yapmaya karar verdi, kendine ayırmıştı vaktini nasıl olsa erkende kalkmıştı. Güzel bir yürüyüşle başlayacaktı güne ve hazırlanıp attı kendini sokağa, bir elinde hazırladığı sandöviç ile. Toprak kokusunu duydu ya içinde, şimdi de iyot kokusunu hissetmeli dalga seslerini duymalı olsa gerek ki denize doğru çevirdi yönünü ve başladı yürümeye...

Elindeki sandöviçi kedilerle paylaştı, sonra aldığı simidi de kuşlarla parkın içinde. Karşılaştığı insanlara günaydın derken selam verirken düşündü " neden hep yaşlılar yürüyor, nerede bu gençler" diye, sorunun cevabını bile bile. Kendi de çıkmıyorduki sabahları akranları gibi yürüyüşe...

Tepeden şöyle bir izledikten sonra denizi, aşağıya doğru yürüdü, kayıkçı tekneklerinin olduğu yere. Babası anlatırdı eskiden burda satılan balıkları, erken saatte işten dönen balıkçıları. Hızlandı, bir an evvel inmek, balıkları görmek istiyordu ama nafile, ne balık kalmıştı ortada ne de balıkçı. Olsun dedi tekneleri var ya, onlarda burda demekki ben görmedim sadece. Şöyle bir el attı denize, su soğuktu ama çarşaf gibiydi. Dalga sesinden mahrum kaldğı için üzüldü biraz ama, taşları sayabiliyordu ya, temizdi ya deniz yetti yine kendini iyi hissetmesine. İlk defa izledi ya güneşin doğuşunu deniz kıyısında, bunca yıldır neler kaçırmış meğer, kapalı odalarda.

Eski pazara doğru yöneldi dönüş yolunda. Kepenkler yeni yeni açılıyor, kalan üç-beş esnaf gülerek şakalaşarak açıyordu dükkanlarını. Çaycı çoktan gelmiş başlamıştı bile çay servisine. Attığı her adımda, siyah beyaz fotoğraf kareleri canlanıyordu gözünün önünde eski pazarın eski zamanlarına dair. Herşer eskiden mi güzeldi, yoksa biz mi eskitmiştik güzellikleri değeini bilemeden. Çıkamadı işin içinden pazardan çıkana kadar.

Her zaman kahvaltı yaptığı kafe nin önüne geldi ama giremedi içeri. Bahar gelmişti ama masalar dışarı çıkmamıştı daha. Kahvaltısını paket yaptırıp, kuşları bıraktığı parka geri döndü. Yetmemişti simidi paylaşmanın huzu, kahvaltısını da paylaştı onlarla. Sanki döneceğini bilmişte beklemişti kuşlar onu. Keşke dedi dönebisem gerçekten geriye ama hemen topladı kendini tekrar "keşke" yoktu, olmayacaktı artık. Yaşanmışlıklar vardı iyi yada kötü, mutlu yada hüzünlü ama adı üstünde yaşanmışlıktı güzel olan -ki bugün onlar sayesinde yaşıyordu-.

Evin kapısında geldiğinde dinelnmişti bedeni ve zihni. Düşünmemişti her sabah yaptığı gibi günün nasıl geçeceğini, sıkıntılarını, sorunlarını yada akşama olacakları. Her adımda başka şeyler gelmişti aklına ama aklına gelenler hep gülümsetmişti yorgun yüzünü.

Yalnızca yürümüştü mutluluğa ve huzura bi bahar sabahında...

 
Toplam blog
: 9
: 1137
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Ben benim işte, kişi kendisini nasıl anlatır ki hiç tanımayana.. 1976 yılında izmir de doğmuşum, öyl..