Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '13

 
Kategori
Yolculuk
 

Bir başka İran

Bir başka İran
 

İran’a ilk gidişimdi. Bir akşamüzeri Tebriz’de otel sorduğum bir adamın beni bir otele yerleştirip ‘hanım misafirimizdir, gerekeni yapınız’ deyişi, sözümona kimseyi tanımadığım, kimsenin beni tanımadığı bu yerlerde böylesi bir nezakete tanık olmanın üzerimde yarattığı tesir ile birlikte ülke ve ülke insanları hakkında ilk izlenim olarak benliğime kaydolacaktı.

Tebriz’de ilk ziyaret ettiğim yerlerden biriydi; Arkeoloji Müzesi. Zamanı ve yaşamı geride bırakanların geride bıraktıklarına bir saygıydı burada olmak. Derken, müzedeki görevli raflardan birine uzandı ve eski el yazmalarından bir kitap aldı. Kitabı bana doğru uzatırken ellerinin her ikisini de aynı anda yavaşça uzatması o anda donup kalmama neden oldu. Sunum öyle estetikti ki hareket, adamın hem kitaba saygısının hem de sunuma ne kadar önem verdiğinin altını çiziyordu. Adamın hareketi, zihnimde tekrar edip durdu. En alt kata indiğimde Ahad Huseyni’nin eserlerinden oluşan büyük bir salonda buldum kendimi. Dünyaya avuçlarının içinden bakan bilge bir Zerdüşt, insanların özgür düşünmek, özgür yaşamak, özgürlüğü hayal etmek yerine demir parmaklıklar inşa ettiklerini ve orada esaret içinde gönüllü olarak kaldıklarını söylüyordu! O'nu dinledim, dinlediğimi anladım!

Dünyanın gidişatına inat sokakta bulduğumda kendimi, akşam konuk olacağım Azeri ailenin evine gitme heyecanı ile doluydum. Süheyla’nın tatlı tatlı Azeri Türkçesiyle konuşmasını, İran’ın pirinç pilavını, bütün bir gece ateşte kaynayan ve her daim taze kalan çayın tadını, oradan ayrılırken bana hediye edilen gri şalvarı, bu kısacık süre içinde yaşamlarına değdiğim anları hayatım boyunca hatırlayacağımı biliyorum.

Tahran’a ayak basışım, bir şehir haritası alıp Kapalıçarşı’da kalabalığın arasına karışmamla aynı zamana denk gelir. Uzunca bir süre daracık yol boyunca gördüğüm sağlı sollu alışveriş dükkânlarının, envai çeşit kumaşların, baharatların, el işlemesi birbirinden güzel halıların insanı alıp başka bir zamana götüren görüntüsü kafamın içinde bir yerlerde hala. 

Uçsuz bucaksız geniş bir vadinin kucağında, sarp kayalıklar arasında, Rahmet dağlarının eteklerinde kurulmuş olan Pers imparatorluğunun yadigarı Taht-ı Cemşid, nam-ı diğer Persepolis ise bilmem nasıl anlatılır! Kanatlı insanlar, iki başlı hayvanlar, savaş arabaları, gökyüzüne uzanan devasa sütunlar, kaya oymaları o zamanı bu zamana bağlayan bir film sanki. Ve bir cam bölmenin ardından bana bakan, okuyamadığım, okumayı çok istediğim, 'Ahuramazda dedi ki...' ile başlayan o cümle..

Şiraz'ın gül bahçelerinde, ateşgahların hiç sönmeyen ateşinde, Hafız'ın türbesi etrafında şairlere gösterilen saygının öneminde insanlığın mirasına yeniden şahit olduğum için mutluyum. Saygılı ve misafirperver tavırlarıyla dostluğuna minnettar kaldığım Şirazlı Muhammed ise benim kardeşimdir.

İsfahan'ın çayhanelerinden bahsetmeden geçmek olmaz. Ne kadar sıklıkla da içilse kendini tekrar etmeyen 'çay ritüellerinin' belki de dünya tarihinde tadına doyum olmadığı yerlerden biri demek geliyor içimden çayheneler için. Masal kitaplarından fırlayıp çıkmış gibi elinde çay tepsisiyle önümde dikilen bıyıklı adam ise kafamın içinde bir fotoğrafta dikilmeye devam ediyor. Güneşin batışını Nakş-ı Cihan meydanından izlediğim o akşam ise benim için çok özel bir akşamdı.

Farsçanın kulağıma gelen hoş nağmesi ile içime dokunan tüm güzel etkilere 'şükran'* diyorum, sözlerime Zerdüştilerin kutsal metinlerinden derlenen Avesta'dan** alıntı yapmadan az önce...

'İyi olanların en iyisidir doğruluk,

ışıltılı amacıdır dünya üzerindeki yaşamın.

Bu ışığa ulaşır biri doğrulukla yaşarken

yalnızca en yüce doğruluk adına..'

 

*Farsça'da 'şükran' teşekkür anlamına gelir.

**Avesta, Zerdüşt inanışına ait kutsal metinlerin derlendiği kitabın adıdır. 'Bilgi, hikmet' anlamına gelir. İki bölüme ayrılır; ilk bölümde çeşitli yasalar, efsanevi hikayeler, meseller ve dualar vardır. Diğer bölümde ise farklı elementlerin etkin olduğu kimi günlerde okunan kısa dua ve şarkılar. Avesta, eski İranlıların, Hindistan'da yaşayan Parsilerin ve Zerdüştilerin kutsal kitabıdır. Avesta'nın bir bölümü varoluş ve dünyanın yaradılış sürecini ve sonucunu eski kaynaklara bağlı anlatır. Bir bölümü Zerdüştiliğin ortaya çıktığı bölgenin mitolojik ve kahramanlık hikayelerinden bahseder. Bölümlerden biri sorulu cevaplıdır. Bir başka bölüm ise yeraltına ve gökyüzüne yapılan yolculuğu anlatır.

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..