Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '18

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Bir Bestenin Hikâyesi: “Ben Böyle Gönüller Yakıcı Bestenigâr’ım”

Bir Bestenin Hikâyesi:  “Ben Böyle Gönüller Yakıcı Bestenigâr’ım”
 

Gazanfer ERYÜKSEL
 
Ahmet Rasim,  Fatih Sarıgüzel’de 1864 yılında dünyaya gelir. Mutlakıyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin tanığı olmuş bir yazar ve musikişinastır. Öğrenimini Darüşşafaka’da (1875-1883) görür. 
Zekai Dede’den ilk musiki derslerini alır. Zekai Dede’nin tavsiyesiyle Eyüp’te Bahariye Mevlevihanesi’nde musiki bilgilerini geliştirir. 
 
Ahmet Rasim, Posta ve Telgraf Nezareti Fen Kalemi’nde kâtipliğe atanır. Ancak memuriyet hayatını bir türlü benimseyemez. Hayatının yazar olarak kazanmak istemektedir. Kitapçı Kirkor Efendi’nin yardımı ile bu isteğine kavuşur. Kirkor Efendi, Ahmet Rasim’in hazırladığı “Yolcu” adlı tercümeyi çok beğenir ve bu yazı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlanır. 
 
Annesi Nevbahar Hanım, Ahmet Rasim’den kalemden yani memuriyetten ayrılmaması için Kuran’a el bastırarak yemin ettirmiştir. Buna rağmen kendisine çok sıkıcı gelen memuriyetten ayrılarak yazarlığa başlar. Ancak kendisinin esprili ifadesiyle annesine verdiği sözü tutarak, devlet kaleminden değil ama elinde tuttuğu kaleminden ölünceye dek ayrılmayacaktır. 
 
Edebiyat tarihimize daha çok hatıra, makale, sohbet, gezi yazısı, roman, tarih ve okul kitapları gibi türlerde yazdığı eserleri ile katkıda bulunmuştur.
 
Manastırlı Rıfat Bey tarafından çıkarılan Çanta dergisi aracılığı ile Batı edebiyatını tanıyacaktır.
 
Ahmet Rasim, daha çok devrinin dil özelliklerini, İstanbul'un örf ve âdetlerini, yaşayış özelliklerini, kültürel birçok unsuru eğlenceli bir sohbet üslubuyla kaydeden sohbet ve hatıra yazarı olarak kalmıştır. Hüseyin Rahmi gibi Ahmet Rasim de Ahmet Mithat Efendi'nin devamı niteliğindedir. Hüseyin Rahmi Gürpınar ile birlikte Boşboğaz ile Güllabi adlı bir mizah dergisi çıkarmışlardır.
 
“Ben böyle gönüller yakıcı Bestenigâr’ım”
II. Abdülhamit dönemi… Ahmet Rasim, o zamanki yönetim anlayışına ters düştüğü için günlük yazılarından her zaman tedirgin olmaktadır. Biz sözü Ahmet Rasim üstadımıza bırakalım. 
 
“… Bir gün arkadaşlarla bir lokantada yemek yerken zabıta başucuma dikildi.
— Zatıâlilerini Merkez Komutanlığı’na götürmeğe memurum.
Şöyle bir ayıldım. O gün, o günden evvelki makalelerim birer birer gözümün önünden geçti. Öyle şüpheli bir şey yazmamıştım. O halde merkez komutanı Sadettin Paşa, Sultan Hamid’in baş mutemedi acaba beni ne diye arıyordu? Soğuk bir terin ensemden belkemiğim boyunca indiğini hissettim.
Dışarıda bir kânunuevvel (Aralık) gecesinin yarısı, rüzgârlı, uğultulu, tenha ve titrek kararıp gidiyordu. Zabit bir fayton çağırdı. Şemsiyemi kapadım, bir köşeye suçlu suçlu büzüldüm.
 
Çok bekletmediler. Fesimi, gözlüğümü düzelttim, redingotumun düğmelerini yokladım, acele ilerleyip etekledim. Paşanın gözleri kıpkırmızı idi. Dedi ki:
– Sizi rahatsız ettik Rasim Beyefendi…
İçim biraz ferahladı.
– Başımıza geleni sormayın; Bestenigâr Kalfa sizlere ömür.
— Cenab-ı Hak ömr-i devletlerini müzdad buyursun duasını mırıldandım.
 
Paşa’nın konağı zamanının musiki akademisi idi. Hatta Sultan Hamid’e raks için, saz ve söz için Çerkes kızları talim ve terbiye edilirdi. Bestenigâr Kalfa Paşa’nın sazının başhanendesi idi. O ne ses! Kemençe gibi bir ses ki, bir kemençenin perdelere ram emniyeti bile onda vardı. On beş gün evvel influenza (grip) gibi başlayan dörtnala bir verem, o kahrolası hastalık o güzeller güzeli tazeyi alıp götürmüştü. Paşa devam etti:
– Şimdi zat-ı âlilerinden rica ediyorum. Hâle münasip bir güfte kerem buyurun…
— Ferman efendimizindir, dedim; dışarı çıktım. Beni yan odaya aldılar. Bir de ne göreyim Hafız Hüsnü de orada değil mi? Onu da çalyaka edip getirmişler ki, güfteye beste olsun diye… Oturdum… Korku ile şu mısraları söyledim:
 
Çok sürmedi geçti tarab-ı şevk-i baharım
Soldu emelim, goncalarım, reng-i izarım
Bir bülbül-i raksan-i tarab-nak idim amma
Bilmem ki neden terk-i heva etdi hezarım
Bir nağme-i dilsuz u gam ile düştü ırak’a
Ben böyle gönüller yakıcı Bestenigâr’ım
 
Hafız Hüsnü bestesini Bestenigâr eyledi. Geçtik Paşa’nın yanına… Ben güfteyi okudum, Paşa merhum hıçkırdı. O besteyi terennüm etti hüngürdedi… Etekleyip dışarı çıktıktan sonra bize altın yirmişer lira ihsan geldi. Eh! Bestenigâr Kalfa’nın bestesi, hafızın sesi bir araya gelince döndük yine meyhaneye. Meyhanelerdeki küp kırığından fazla tövbe kırığı vardır…”
 
Ahmet Rasim edebiyat yanında musikimizde güfte ve besteleriyle iz bırakan bir sanatçımızdır. Ünlü besteci Osman Nihat Akın’ın da dedesidir. Şevki Bey, Tatyos Efendi, Hristo, Vasilaki, Tanburi Cemil Bey gibi dönemin ustalarıyla düşüp kalkmış, musiki dünyasından birçok anı onun kaleminden günümüze ulaşmıştır. 
Türk Musiki repertuarında 65 civarında eseri bulunan Ahmet Rasim 22 Eylül 1932 yılında hayata veda etmiştir. 
 
Meraklısı için ek 1:
Yukarıda hikâyesini anlattığımız besteyi aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz.
https://www.izlesene.com/video/vkaptan-yurdakul-cok-surmedi-gecti-tarab-i-sevk-i-baharim-musterek-takbeste-nigarrg/8983295
 
SOLİST: VEDAT KAPTAN YURDAKUL
GÜFTE: AHMET RASİM BEY 
BESTE: ENDERÛNÎ HAFIZ HÜSNÜ EFENDİ 
USUL: CURCUNA-SENGİN SEMÂÎ
MAKAM: BESTENİGÂR
MÜŞTEREK TAKSİM: 
NEY: UĞUR ONUK
TANBUR: NECATİ SAMANCI
 
Meraklısı için ek 2:
Şarkının güftesini genç kalanlar anlasa da biz yeni kuşaklar için günümüz Türkçesiyle ifade etmeye çalışalım.
Çok sürmedi geçti mutluluk dolu baharım 
Soldu emelim, gonca rengindeki yanağım
Bir bülbül gibi raks eden neşeli idim amma
Bilmem ki neden terk etti beni bülbülüm?
Gönül yakan derdim bu nağme ile düştü uzağa
Ben böyle gönüller yakıcı Bestenigâr’ım. 
 
Meraklısı için ek 3:
Hafız Hüsnü Efendi (1858-1919)
Çok küçük yaşında başladığı “hıfz”ını Enderûn’da tamamladı. Burada düzenli bir eğitim görerek Fransızca ve Arapça öğrendi. Mûsiki hocaları Sermüezzin Rifat Bey’le Hacı Faik Bey’dir. Dini ve musiki kültürü genişti. Hakkında bilgi veren bütün kaynaklar, özellikle gençliğinde çok güzel Mevlid ve Kur’an okuduğunu belirtir.
Rindmeşrep, delişmen tabiatlı, içkiye düşkün, güzel konuşan, konuşurken kendini dinleten, musiki icrası sırasında gürültü ve ilgisizliğe tahammül edemeyen bir kimsedir. Katıldığı musiki toplantılarında böyle hareket edenlere gereken muameleyi çekinmeden yaparmış. Gençliğinde “Sarığı Güzel hâfız” lâkabiyle tanınırmış. Adı aşk dedikodularına da karışmış olan Hâfız Hüsnü’nün bir paşanın genç eşi ile ilişki kurduğu, “Sabâ tarf-ı vefâdan peyam yok mu?” şarkısını bu aşkın ilhamıyla bestelediği söylenir. Günümüze yüz kadar eseri gelmiştir. Bu şarkılar Hacı Arif Bey geleneğinin bir devamıdır. 
(Dr. M. Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır)
 
 
Toplam blog
: 227
: 584
Kayıt tarihi
: 16.12.15
 
 

1952 Yılında İstanbul'da doğdu. Pertevniyal Lisesi'ni ve İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akad..