Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '16

 
Kategori
Eğitim
 

Bir bildikleri var, bizim bilmediğimiz!

Bir bildikleri var, bizim bilmediğimiz!
 

PROBLEM BENDE

güzel güzel başlamış

güzel güzel bitmiş

            gibi sanki her şey

kılı kıpırdamıyor hiç kimsenin.

            bakıyorum

herkes zevki sefasında

herkesin keyfi yerinde

            diyorum ki

demek ki anormallik

demek ki problem bende.

                        (H. E.)

 

            Hasanoğlan’da çalıştığım iki yıl içinde tanıdığım öğretmenlerden biri de Dirayet Bakanoğlu idi. Yıldız Hanım gibi o da kızların beden eğitimi dersine girerdi.

            Evet, iki yıl birlikte çalıştık ama yıldızımız barışmadı hiç, bu iki genç ve güzel hanımla.

            Hem genç, hem güzel, hem de branşları gereği atletik vücutlu idi ikisi de. Eh, övünmek gibi olmasın, ben de fena sayılmazdım hani: Bir seksen boyunda, gür saçlı, ağzı burnu yerinde, 23 – 24 yaşlarında bekâr bir öğretmen… Onlar da bekâr…

            Neden hiç ilgi duymadım, bilmem.

            Demek ki, günümüzün moda deyişiyle, ne elektrik alabilmişim onlardan, ne de elektrik verebilmişim!

            Neden acaba?

            Beni boş verin de, bu okulda yedi yıl öğrencilik yapan Şehriban Tuğrul nasıl görmüş, nasıl anlatmış; Dirayet Bakanoğlu öğretmenini, ona bakın siz:

            “Saat on üçte, seksen dakikalık beden eğitimi dersine girdik. Eşofmanlarımız hafta sonu verilecekmiş. Öğretmenimiz Dirayet Hanım çok sert biriydi, çekeceğimiz vardı sene sonuna kadar.” (Sa. 38)

            Adı “Dirayet Bakanoğlu” olan beden eğitimi öğretmeni bir hanımdan “Yumuşacık, güler yüzlü ve tatlı dilli” olmasını nasıl beklersin ki sen, 12 yaşındaki kızımız Şehriban?

            Bir başka sayfada da: “Yine hafta içi olan iki saatlik beden eğitimi dersini voleybol sahasında yaptık. Yakantop oyunu çok hoşumuza gitti. Dirayet Öğretmen bir de sert olmasa…” (Sa. 49) diye sertliğinden yakınmış yine öğretmeninin.

            İyi öğretmen; iyi anne baba, iyi müdür, iyi doktor, iyi parti başkanı, iyi bakan, iyi başbakan gibi sert olmalı!

            Memur, müdür ve âmirler gibi öğretmenlerin de “sert”i makbuldür!

            Yumuşak ve güler yüzlü olursa; Ankara, Çorum, Çankırı, Eskişehir, Afyon ve Yozgat’tan gelmiş onca köylü ve cahil ana – babanın çocuğuyla nasıl başa çıksın Dirayet Hanım! Hep kendini değil, biraz da karşısındaki öğretmeni düşün be kardeşim!

            Hasanoğlan’dan sonra, Eskişehir Eğitim Enstitüsü’nün FKB bölümünü bitirip sen de öğretmen oldun. Pekiyi, sen nasıl bir öğretmendin? Bir farkın var mıydı Dirayet Bakanoğlu’ndan?

            Öğretmenlerini yazmışsın, ne güzel… Haydi, kendi öğretmenliğini de anlat da görelim. Ama gerçekleri yaz yine. Tamam mı?

            “Yalnızca bu kadar mı söz etmiş Dirayet Hanım’dan?” diye mi sordunuz?

            Hayır, başka bir sayfa daha var. Onu da vereyim.

            Şehriban Tuğrul, üç yılı başarıyla tamamlayıp lise 1, yani 4. sınıf öğrencisidir artık. Ve o yıl, beden eğitimi dersine Dirayet Bakanoğlu’nun girmeyeceğini öğrenince sevinir. Sevinir ama… Sözü yazarımıza bırakayım ben en iyisi:

            “Beden eğitimi salonuna gidip gelmek çok zaman alıyor, geç kalmalarımız öğretmenimizi kızdırıyordu. Dirayet Hanım’dan kurtulduk desek de diğer sınıflarla ortak ders yaptığımızda yine çekiniyorduk. Giyimimiz kontrol ediliyor, beden ayakkabısının içinde spor çorabın olmazsa vay haline!.. Önceki yıl da Huriye Aksoy ablanın sınıfında bir kız çorap giymemiş. Dirayet Hanım, bütün kızların ayağındaki çorabı ve ayakkabılarını çıkartıp iki yüz metre kadar dışarıda ve karın üstünde yürütmüş. Tabiî ki bütün kızlar revirlik olmuş ve uzun süre yatmışlar. Aileler memleketlerinden gelip şikâyet etmişler. Dediklerine göre Ankara’da Hamamönü’nde birkaç veli onu dövmüş. Yine de baskısı devam ediyordu.” (Sa. 180 – 181)

            Böylesine dirayetli bir öğretmeni velilerin şikâyet etmesi, hele hele şikâyetlerinden hiçbir sonuç alamamaları üzerine dövmeleri hiç yakışık almamış.

            Bu okulun bir müdürü var, sevgili veliler. Öğretmenin yaptığı yanlış olsa, sözlü ve yazılı olarak uyarır; doğal olarak velisi olduğu öğrencilerin hakkını ve hukukunu korurdu.

            Ayıp etmişsiniz, ayıp!..

            Bu ülkede kanunlar var; yönetmelikler var. Bunları uygulayan memurlar, müdürler, müfettişler var. “Hiç kimseye eziyet ve işkence yapılamaz.” diyen bir anayasamız var. Namuslu ve şerefli savcılarımız, hâkimlerimiz, avukatlarımız var. Onlardan hiçbirinin ceza verilmesini istemediği bir öğretmene siz nasıl ceza verirsiniz?

            Hangi hakla, hangi yetkiyle?..

            Çocuklarınız iyi yetişsin, iyi bir yurttaş, iyi bir öğretmen, iyi bir anne – baba olsun diye fedakârca çalışan bu öğretmene teşekkür üstüne teşekkür etmeniz gerekirken… Ayıp etmişsiniz, ayıp!..

            Bu okulun müdüründen başka, “Müdür Başyardımcısı” var bir de… Müdür farkında olmasa, o farkında olmaz mı; çocuklarınızın yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak cezalandırıldığının?

            Haydi, ikisi de farkında olamadı diyelim; bir de “Eğitim Şefi” var bu okulun. Adı üstünde, çocuklarınızın eğitiminden sorumlu kişi… O bilmez de siz mi bileceksiniz, Dirayet Bakanoğlu adındaki öğretmenin çocuklarınızı eğiteceğine işkence edip ezdiğini.

            Yanlış yolda olsaydı o öğretmen, eğitim konusunda cilt cilt kitapları olan, Dirayet Hanım’ın dedesi yaşındaki okulun en kıdemli meslek dersleri öğretmeni Ahmet Rıza Tükel uyarmaz mıydı, o genç meslektaşını?

            Sırasıyla okulun “Eğitim Şefi”, “Müdür Başyardımcısı” ve “Müdür”ü uyarmaz mıydı?..

            Gerçekten, yasalarımıza göre suç olsaydı yaptığı uygulama Dirayet Hanım’ın, okulumuzun ünlü “Matematik ve Cebir Hocası” ve dahi “AvukatCezmi Azmi Silahtaroğlu:

            “Ne yapıyorsun sen kardeşim? Bu senin yaptığın, başta anayasamız olmak üzere, yasalarımıza göre suçtur. Bir şikâyet durumunda, en az altı ay hapis cezası alır, öğretmenlik hakkını da kaybedersin.” demez miydi?

            Hem öğretmenlik, hem avukatlık yapan koskoca bir eğitimci ve bir hukuk adamından daha mı iyi bileceksiniz siz?

            Kimlerin, hangi bozguncuların kışkırtmasına kandınız da “köylü ve cahil” olduğunuzu unuttunuz! Çizmeden yukarı çıkmakla ne kazandınız!

            Eğer siz haklı olsaydınız, Demirel hükümetinin MEB Orhan Dengiz’in emriyle okula gelerek Musa Okay ve Hüseyin Erkan hakkında soruşturma açıp onlarca soru soran üç “Bakanlık Müfettişi”, Dirayet Bakanoğlu’na da hiç değilse bir soru soramaz mıydı?

            Hemen hemen her öğretmenler kurulunda, “Öğrencilere sevgi ve şefkatle davranılmasını; sertlikten uzak durulmasını, hele hele eziyet ve dayağın kesinlikle kabul edilemez olduğunu” savunan bu iki öğretmenden biri Malatya’ya, biri Kars’a sürgün gönderilirken, elinde sopayla dolaşanlara hiç kimse sesini çıkarmıyordu.

            Kimse bir şey sormadığına, kimse sesini çıkarmadığına göre, bir bildikleri vardı  demek ki! Benim bilmediğim, sizin de bilmediğiniz bir bildikleri!..

 

                                                                       Hüseyin Erkan

                                                             huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..