Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '10

 
Kategori
Kitap
 

Bir cerene av olmak

Bir cerene av olmak
 

DÜZİÇİ Düldül Dağı ile Davulcu Hayri ve Müzisyen Arkadaşları (Kapak tasarım:İrfan İŞLEK Hakan ALPİN)


Bir yıl önce akıcı bir anlatımla Tekeden Teleme Çalmak adlı ilk derlemesini yayınlayan Düziçili Bekir İŞLEK bir ay kadar önce Bir Cerene Av Olmak adını verdiği yeni bir eserle karşımıza çıktı. Konar göçer geleneğine bağlı Karkınlılar ile Haruniye Yörükleri yanında Farsakların ve Tecirliler'in kaynaştığı sulak, ovalık ve çevresi dağlık bir yer Düziçi. Çukurova'nın doğusunda Amanos Dağları'nın arasında köyleri ile birlikte yaklaşık seksenbin kişinin yaşadığı Düziçi Akdeniz'den yaklaşık üçyüz elli metre kadar yükseklikte olsa gerek.

Çocukluğumdan beri özlemini duyduğum Düldül Dağı'nın doruklarına ilk olarak 2006 yılında tırmanmıştım Çukurovalı yetmiş kişilik bir izci topluluğu ile. Düldül Dağı deyip de geçmeyelim: Anlı şanlı Hazreti ALİ Efendimiz'in atının adıdır Düldül. Çocukluğumuzdan beri biliriz ki Hz. ALİ bir gün atına binip gezerken gökyüzünde, bizim bu Düldül Dağı'nı görür. Bir soluklanalım, der Düldül'e. Düldül de öyle yorulmuş, öyle susamıştır ki düşer gibi konar üstü karlarla kaplı dağın tepesine. Düldül'ün ayarlarının bastığı yerde nal izlerinin var olduğu söylenirdi. Oysa aradan geçen bin küsür yıl sonra nal izi mi kalır? Gerçekte de Mekke'den bize doğru gelirken Düldül Dağı kadar yüksek bir başka dağ yoktur Akdeniz çevresinde.

Etekleri kesme çalıları ile yüzlerce çeşit otlar yanında cılız çam ağaçları ile dolu Düldül Dağı'nın tepesinden eğer hava açık ise İskenderun çevresi ile Kıbrıs'ın Dik Karpaz Burnu görülür. Düldül'ün doruklarına ulaştığınızda Adana, Kadirli, Andırın, Göksun, Kahramanmaraş ile Gaziantep yönlerine doğru baktığınızda, aklınız şaşar diyemeyeceğim de, dünyanın kaç bucak olduğunu anlarsınız. Bir de anlarsınız ki dünya dört bir yana doğru söbeleşmekte, göz alabildiğine boz bulanık bir yokluk uzanmaktadır ötelere doğru. Diyeceğim o ki Düziçili Bekir İŞLEK de en az benim kadar Düldül Dağı tutkunudur. Çünkü o da Pirsultanlı Köyü'nde 1955'te uyandığından bu yana çorbasını içer içmez, anasından babasından ve kardeşlerinden sonra ilk olarak Düldül'ü görür. Ya başında ''pare pare kar'' vardır ya da bulutlar çokuşmuştur tepesine. Özellikle kış aylarında yel üfürür Düldül Dağı bütün Düziçi'ne.

Onun nice özellikleri ve güzellikleri yanında estirdiği fırtınalar yüzünden olsa gerek Hititler; bereketin kaynağı olarak gördüklerinden Fırtına Tanrısı Tarhuntaşşa için bir de heykel dikmişler Asativadaya Kalesi'ne. En az üç bin beşyüz yıllık o kalenin içinde bugün bile dimdik ayaktadır Tarhuntaşşa. Bir konuşmamızda Hititler, Asurlar, Romalılar ile kaynaşarak ''Onlar bizde biz onlarda eridik'' diyerek geçmiş çağların bir özetini de yapan Prof. Dr. Halet ÇAMBEL altmış yılı aşkın bir süredir emek verdiği o topraklarda oturur bugün.

Bizim için Düldül Dağı ile birlikte çevresindeki Dumanlı ve Bozsırt Dağları Düziçi için sulaklık, bereket, yeşillik demektir. Sabun Çayı ile ılıcamız onun eteklerinden çıkar. Ceyhan Irmağı onun yanıbaşından geçerken Berke Barajı ile Aslantaş Barajı'nı doldurur gider Akdenize.

Biz Düziçililer için bu dağlar ile Düldül'ün arkasında bulunan Eğri Düldül gözlerimizin önünden gitmeyen güzelliklerdendir. Yüzelli yıl kadar önce konar göçerlerimizi barıştırmak ve yerleşik hayata geçmelerini sağlamak için at sırtında Osmaniye, Kozan, Kadirli ile Düziçi'ne de gelmiş olan Ahmet Cevdet Paşa'nın da Düldül Dağı için söyleyecekleri vardır:

''Düldül Dağı pek yüksek bir dağ olup çok uzak yerlerden sivri bir tepe gibi görünür. Halbuki ikiye münkasim (ayrılmış) olup, içinden Cihan (Ceyhan) nehri geçer. Bu dağın iki tarafında da vahşi Varsahlar sakin olur (otururlar). Lakin birbirleriyle mülakad etmezler (görüşüp konuşmazlar) ve göçebe aşiretlerden (oymak) korktukları için ovalara inemeyip, (diğer) oymaklar da o dağa çıkamaz olduklarından bu Varsahlar kazmalar ile ziraat (tarım) yaparak ve keçilerini besleyerek geçinirlerdi. İşte bu Düldül Dağı’ndan Beylan Boğazı’na (İskenderun) kadar olan Silsile-i Cibale (sıradağlara) Gâvur Dağı denilir. Yazılı Kaynaklarda bunlara hükümetçe Cebeli Bereket (Bereket Dağı) denilmiş ise de ahili (halk) Gâvur Dağı derlerdi. (Ahmet Cevdet Paşa 1980 s.124)''

Tekden Teleme Çalmak adlı zengin içerikli derlemesinde olduğu gibi Bir Cerene Av Olmak incelemesinde de Bekir İŞLEK : ''Kış sebebiyle Düldül Dağı kükremiş'', ''çıvgın, kar, sepkin'' bizim ellerimizi olduğu kadar Köroğlu lâkaplı Mehmet Demirci'yi de öyle üşütmüştür ki yaya olarak köyüne giderken ''O sıra bir mağaraya kendini dar atar. Sazını kılıfından çıkarır ve Düldül Dağı ile bu dağın eteğinde Düldül Dağı'na bakan köyleri de katarak aşağıdaki türküyü söyler:

''Düldül Dağı duman alır başına / Dayanılmaz boranına kışına / Bakın gardaş şu Mevlâ'nın işine / Yaz gelince garı süzülür gider.

Çitli, Çotlu, Guşçu köyü dağılır / Bir tarafın Ilıca'ya eğilir Elbeyli, Garaguz bir köy sayılır / Bülke, Bayındırlı düzülür gider.

Hemenler, âh nere ordan Boyalı / Gümüş, Pirsultanlı buna dayalı / Çerç'oğlu köyü de eder hayali / Bütün araziler bozulur gider.

Gökçayır'dan Alibozlu görülür / Küllüler'den Göllüler'e varılır / Bostanlar'da her çeşidi bulunur / Düziçi önüne yazılır gider.

Toprakkale Dutlu'da Paşa Kalesi / Heç tükenmez âşıkların çilesi / Zorkun, Cebel, Osmaniye yaylası / Gel Çukurova'yı gör Garac'oğlan.

Galecik'de baraj oldu görmedin / Alman Pınarı'n yolun bilmedin / Bahçe dağlarında türkü söyledin/ Garşıda Bilâlik var Garac'oğlan.

Âşık Mehmet Gökçayır'ın köyünden / Hepimiz de Garac'oğlan soyundan / Haber aldım yaşlısından beyinden / Senin âşıklığın sır Garacoğlan.''

Teke, dedik teleme, dedik Düziçi dedik; dönüp dolaşıp çevresinde yaşanılan nice değişimin tanığı Koca Düldül ile çağlar içinden bize ses veren Karacaoğlan'a geldik. Bekir İŞLEK Düziçi halk kültürü ile anılarını da içeren birinci derlemesinde, kendi deyişi ile ''türkü çağırtarak düştüğü'' söz varlığımızın derinliklerine Bir Cerene Av Olmak adlı geniş kapsamlı incelemesi ile bu sefer ''davulları çaldırarak'' yol almaya başlıyor. Mehmet ÖNDER'in 1970'te yayınlanan Bitmez Tükenmez Anadolu adlı eserinde :

''Aldık kalemi ele, Anadolu dedik, düştük yola... Bir söz hazinesine girdik ki sormayın. Ne ben çıkabildim içinden, ne o bitti, tükendi...'' diye yazmış olduğu gibi, Bekir İŞLEK de titiz bir araştırmacı olarak Düziçi ile ilgili çalışmaları Osmanlı Arşivleri'nden Berlin Folklor Müzesi'ne kadar derlemiş bu eserinde. Bir hukuçu olarak, son yıllarda daha çok İngilizler ile dolup taşmaya başlayan Didim'de noterlik yapan Bekir İŞLEK kimdir? Anıları ile yoğurduğu derlemesini yazarken ne gibi yollar izlemiş, kimlerin etkisinde kalmıştır, şimdi bunları kendisinden dinleyelim:

''Ben, Düziçi’nin Pirsultanlı Köyü 'ndenim. 1955 doğumluyum. Düziçi Öğretmen Okulu’ndan sonra İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirdim. 1985-l989 yılları arasında Düziçi’nde avukatlık yaptım. 1990 yılında Noterlik mesleğine geçtim. Düziçi’nden ayrıldım. Rahmetli Asaf Ağa (Namlı)'nın, “<ı>Demek Almanya’ya gidiyorsun, ” sözü hâlen kulaklarımdadır.

Bilirsiniz, Düziçililer için “<ı>Yarbaşı İstasyonu’ndan ötesi Yemen kadar gurbettir.” Gurbette, Düziçi hasreti türkülere, davul zurna sesine, bir dakikalık sohbette getirilen birkaç “mesel”e, arkamızı dayadığımız Düldül Dağı’na hasrete dönüşüyordu. Hani biz kestirmeden, en doğal ve yalın bir ifade ile “<ı>itler yese de beni, oralara bir yerlere s...a” deriz ya, işte öyle bir hasret! Artık ben Düziçi’ne taşınamazdım ama Düziçi’ni gurbete taşımak fevkalâde mümkündü. Ahmet Güzel’in kahvesinde, büyük caminin avlusunda ihtiyarların “<ı>kelimelerin tadına baka baka” sürüp giden tatlı sohbetlerindeki “<ı>tını”larda veya Türkiye’de yalnızca bizim abdallarımızın hakkını vererek davul zurna ile çaldıkları bir <ı>Ceren’de, <ı>Hoylu’nun Ölümüne Ağıt’ta, bir <ı>Karacaoğlan türküsünde, bir kına gecesinde anlatılan <ı>Öksüz Ali hikâyesinde, Düziçi’ni gurbete taşımak… Bunları derleyip kaydederek, bir yönüyle bunu yapmaya çalıştım.

Bizim de Muharrem Ertaşlarımız vardı, Âşık Veysellerimiz vardı. Kır İsmail’den, Âşık Mahmut’tan geriye ne kaldı? Kır İsmail’in sesi ancak <ı>Bizim Radyo arşivlerinde var idi. Şimdi o da yok. Belki Berlin’de, belki Meksika’da1 var ve onlara da ulaşamıyoruz. Ama bizde yok. Bütün Düziçi’ni altüst ettim Âşık Mahmut’tan <ı>Turna Teli hikâyesinden başka kayıt bulamadım. Bari yaşayanların, Karayiğit Osman’ın, Âşık Mustafa Köse’nin, İspir Onbaşı’nın seslerini ve anlattıklarını kaydedelim, diye düşündüm ve bir yönüyle de bunu yapmaya çalıştım. Şimdilik yaklaşık 200 CD’lik arşiv oluştu.

Eğri Düldül Efsanesi, Düziçi ile ilgili bir kitapta yer almış oldu. İspir Onbaşı bana Kaplıca ile ilgili bir efsane anlattı. Eğer bu efsane Yunan kültürüne ilişkin olsaydı, som mermer üzerine altın harflerle yazardık. Bu efsane de kitapta yer aldı. Düziçi’nde anlatılıp duran ve herkesin bildiği nice efsane, hikâye ve türkü var ki “<ı>elin gâvuru”na ait olsa altın harflerle kaydeder, filmini ayrı, çizgi filmini ayrı yapar; kitabını, CD’sini ayrı basar.

Biz Düziçililer gönlümüz olursa Tekeden Teleme Çalıyoruz; KARACAOĞLAN’I YETİŞTİRİYORUZ; Köroğlu’nun yedi kolunu, Elbeylioğlu’nu, Âşık Halil’i, Öksüz Ali’yi, hâsılı Türkiye’nin bütün sözlü kültürü, cesametine denk halk edebiyatı ürününü -dileyen ölçebilir-, asırlardır üretiyoruz ve söylüyoruz da, sıra zapt etmeye, kaydetmeye gelince umursamıyoruz ve bütün bunlar zaman içerisinde maalesef kaybolup gidiyor. Benim yapmaya çalıştığım devede kulak! Dileyen daha çok şey yapabilir. Karacaoğlan şiirleri antolojisinin en tafsilâtlısını neden Düziçililer hazırlamaz?

Bu çalışmalarımda beni destekleyen, rehberlik eden ve yıllar önce Düziçi’nde derlemelere başlayıp pek çok kayıtlar yapan, bu kitaba editörlük eden Prof. Dr. İsmail Görkem Hocama burada teşekkür ediyorum.

Bu kitabı, büyük sevgi ve saygı duyduğum, gani gani rahmet dilediğim Mustafa Amcamın (Mustafa Tabakay) görmesini, ne kadar çok isterdim! Ama ne yapalım, baht utansın! ''

Gelecek yazımda Bekir İŞLEK'in Büyük Halk Ozanımız KARACAOĞLAN'ın şiirlerinde anlata anlata bitiremediği ''o ceren'in'' adından esinlenerek yazmış olduğu, çok değerli incelemesini sizlere tanıtmaya çalışacağım.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..