Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '08

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Bir çocuğu en iyi kim tanır?

Bir çocuğu en iyi kim tanır?
 

Bir gün, akşam yemeğindeki sohbette oğlum şaka yaptığında, ben de kanmadığımı bildirmek için “kedidir kedi bilmez miyim?” dedim… Merakla yüzüme dönüp bakan oğlum “nereden bildin anne?” diye sordu. Ben de hiç üzerinde düşünme gereği duymadan, bir yandan yemekle meşgulken “çünkü, bir çocuğu en iyi annesi tanır “ deyi verdim. Böyle bir cümleyi söyledim söylemesine ama daha son kelime dudaklarımdan dökülürken, ben ne dedim diye şöyle bir irkildim. Oğluma döndüm, o keyifle yemeğini yemeye devam ediyordu. Saniye farkla hemen ona sordum, “sen ne düşünüyorsun bu konuda?” diye…

Bebekliğinden beridir lokmalarını iyi çiğne diye diye büyüttüğüm için, yemeğini aheste aheste yiyen oğlum, kocaman bir lokma atmıştı ağzına. Normalde de ağzı doluyken konuşmaz genelde. O nedenle, ben sorduğum sorunun cevabını hemen beklemediğim için, tam suratımı tabağıma çevirecektim ki, oğlumun gayet masum ama farklı bir bakışını yakaladım. Yarı yolda suratımı tekrar ona döndürdüğümde, onun cevap verme çabasını gördüm:)

Bu sefer, ağzındaki lokmasının bitmesini bekleyemeden cevap vermişti oğlum. “Bir çocuğu en iyi çocuğun kendisi tanır” dedi ve bir de gülümseme bıraktı cümlenin sonuna. İlk şaşkınlık anını geçiştiren ben, oğlumu tebrik ettim bu cevabından dolayı. Aldığım cevap gerçekten mutlu etmişti beni. Kendisini tanımış, kendisinden hoşnut ve emin bir yetişkin olacağının sinyalleri saydım bu cevabı. Aslına bakarsanız, bu kadar filozofça bir cevabı beklemiyordum. Akıllı, düzgün cümleler kuran, konular arasında bağlantı kurup çıkarımlar yapan bir çocuk oldu her zaman. Ama gene de, sıradan bir diyaloğun böyle gelişeceğini hiç beklememiştim.

Haftalarca unutamadım o anı ve düşündüm üzerinde uzun uzun. Ben bu toplumda çocuk olmuş, kardeş olmuş, eş olmuş, anne olmuş ve bir de meslek sahibi olmuştum ama hep bunların ötesinde kendim olduğumu, benim bir birey olduğumu savunarak, kendi varlığımla toplumun içinde var olmaya, hayatın içinde tutunmaya çalışmıştım. Bir topluma girdiğimde, bütün sıfatlarımdan arınmış olarak, sadece kendim olmaya çalıştım, kendime yakışanla durmaya çalıştım. Bu toplumda kadınsanız sizin hep geride durmanız, hep kendinizi yok saymanız beklenir. Sizin de ayrı bir birey olduğunuz hep atlanmak istenir. Buna izin verirseniz atlanır da zaten.

Oğlumu da büyütürken, hep onun kendi kimliğini bulması çabasında oldum. Yol gösterdim, bilmediklerini önüne serdim, ama hiç onu yok saymadım. Fikirleri olmasına, doğrularını bulmasına izin verdim. Sevdiklerini ve sevmediklerini kendisi belirlesin istedim. Okula başladığı dönemlerde, oynadığı çocukların ondan çok farklı olduklarını gördüğüm halde, hiç müdahale etmedim. Zamanla zaten kendisi uzaklaştı her seferinde, kendisini sarmayan çocuklardan.

Bu bakış açısında hayata bakan ben bile, nedense çocuğumu en iyi benim tanıdığımı düşündüm. O çocuk!.. Küçük ya!.. Bu nedenle herhalde, kendisini tanıyamayacağını sandım, onu yok saydım. Aslında hiç böyle de düşünmem ama, işte anlık bir gaflette bulundum. Bu da bana oğlumun gerçek bir birey olduğunu gösterdi:)

Bir çocuğu en iyi çocuğun kendisi tanır gerçekten de. Daha sekiz buçuk yaşında olsa bile, bizim canımızdan kanımızdan olsa bile, bizim içimizde var olup, büyüyüp hayata hazırlansa bile. O ayrı bir birey, en yakını kendisi ve en iyi kendisi tanır kendini.

Çok yaşanmışlığı olmasa bile, her şey bizim kontrolümüzdeymiş gibi görünse bile, onun beyni, düşünceleri, fikirleri var. O ayrı bir birey… Bizden bağımsız… Kendisi olmasına ve kendisini en iyi, kendisinin tanımasına izin vermeliyiz.

 
Toplam blog
: 75
: 1357
Kayıt tarihi
: 27.12.06
 
 

Her daim doğa ile yaşayan biriyim.. Çünkü işim doğa ile iç içe olduğu gibi evimizde de doğa ile bera..