Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '09

 
Kategori
Deneme
 

Bir çocuk kazağının serüveni

Bir çocuk kazağının serüveni
 

Didem'e teşekkürlerimle


Çukurova’nın pamuk tarlalarından birinde doğmuşum. Koparılmış, yıkanmış, allanıp pullanmış, dokunmuşum. Beni boyamışlar, beni örmüşler ve ilmik, ilmik dikmişler beni. Yetmezmiş gibi birde torbalara koyup nefesimi kesmişler sonra kolilere sokup ışığımı çalmışlar. Alt alta, üst üste sıralamışlar bizi. Gurbet ellere göndermişler. Yolculuğumun bu bölümünü raflarda dinlediğim hikâyelerden biliyorum. Birde tezgâhtarın anlattıklarından bildiklerim var: Adana’lıymışım, özelmişim, güzelmişim, değerliymişim. Bunları duyduğumda havalanmadım değil hani. Özel, güzel, değerli olmayı kim istemez? Açılıp tezgâha yatırdıklarında beni, floresanların altında güneş gibi ışıldayan sarılarım, gün batımı gibi ısıtan kırmızılarım varmış. Yumuşacık tüylerim, elleri üzerime mıknatız gibi çekermiş. Çok iyi hatırlıyorum o günleri. Yıldızlar gibi; elimi uzatsam tutacakmışım sanki. Yıldızlar gibi ulaşılmaz ama o kadar yakın raflardaki o parlak çocukluğum.

Sonra o gün geldi çattı. Yine tezgâha serildim, yine okşandım. Tersimi yüzüme çevirdiler, oramı buramı çekiştirdiler, benim yaşlarımda bir çocuğu çağırıp üzerine geçirdiler. Ayna ayna dolaştılar ve beni ikinci kez yuvamdan, arkadaşlarımdan kopardılar. Bedelim ödendikten sonra bir torbanın içine soktular beni. Korkuyordum, raflardaki arkadaşlarımın anlattığı o korkunç hikâyeler gerçekmiydi acaba? Beni alıp giyecekler miydi? Kirletip, kirletip bir köşeye atacaklar mıydı. Ben o hikâyelere inanmamıştım. Güzeldim, özeldim, değerliydim. Üreticisinin bi tanesiydim. Vermezlerdi beni. Satmazlardı beni, yaban ellere atmazlardı beni.

Ne olmuştu da torbalanmıştım şimdi? Korkuyordum, için için ağlıyordum.

Çok sürmedi o karanlık seyehatim. İçinde bulunduğum torbadan çıkarıldım. Yeni bir rafa kaldırıldım. Biraz olsun rahatladım. Yanlız değildim. Burada da benim gibi arkadaşlar vardı. Geldiğim yerdeki kadar ışıl ışıl olmasa da, hiç değilse biraz olsun ışık değiyordu üzerimize.

Ne olduysa o büyük kapaklar kapanınca oldu. Yine her yer karardı. Garip bir koku sardı etramızı.

“ Şşşşt, yeni. Sana diyorum kırmızılı. Duyuyor musun beni?”

“ Duyuyorum abi! Neredeyim ben?”

“ Nerede olacaksın? Cehennemin dibindesin. Beni buraya getirdiklerinde ben de senin gibi parlıyordum, yumuşacıktım, renklerim ışıl ışıldı. Bak şimdi ne haldeyim? Cehenneme hoş geldin kırmızılı. Senin işin bana göre daha zor. Bak bakalım kaç tane kırmızı var bu dolapta? Anası sever senin rengini. Oğlu kız işi diye kısa sürede bakar icabına. Birde o sarılar yok mu içinde? İşte tamamen yandığının resmidir. Kırmızıların lâcivert olsaydı neyse de. Pamuk tanrısı yardımcın olsun”

“ Susss! İhtiyâr Süeter seni. Aksi herif! Çocuk daha geleli bir iki dakika oldu. Anlattıklarına bak! Sonra ne demek pamuk tanrısı yardımcın olsun. Irkçılık yapma! Kot var, keten var, poliester var Polyamit var. Ayıp ayıp! Kumaş kumaştır. “

“ Susuuuuun! Akşam akşam başlamayın yine! Bırakın rahat rahat dinlenelim. Eğer hava yarınki gibi olacaksa yine beni giydirecekler çocuğa. Bu da üçüncü kez olur bu hafta. Ondan sonra başıma gelecekleri biliyorsunuz. Çamaşır makinesi, ace, kurutma makinesi, sele, ... Susun da kondisyonumu toparlayayım biraz. Kırmızılı, sen aldırma şu ihtiyâr Süetere. Aksinin tekidir o. Hadi hepinize Allah rahatlık versin. Akşam akşam asabımı bozmayın da dinlenin biraz.”

Hırka teyzenin söyledikleri rahatlattı beni biraz. Durmadan cehennemden bahseden Süeter o akşam hiç konuşmadı birdaha. Yinede kafama bir sürü soru takılmıştı. Çamaşır makinesi mesela. Neydi o? Kurutma makinesi? Ace? Sonra kırmızılarım niye lâcivert olsaydı dedi Aksi Süeter?

Ertesi sabah kapımız açıldı. O kadın beni raftan aldı. Çocuğa giydirdi, dün akşam Aksi Süeter’ile Pantolon Amca arasında çıkan tartışmalara son veren Hırka Teyze şevkatle sarıldı bana. Daha sonra koyulduk okulun yollarına. O gün başımdan geçenleri anlatamam, eve geldiğimizde her tarafım leke içindeydi. Sulu boya, keççap, çamur...Ne ararsanız vardı üzerimde.

Hemen çıkarıldım çocuğun üzerinden. Çamaşırlık denilen o sepetin içi, kader arkadaşlarımla doluydu. En çok çoraplara üzüldüm doğrusu. Onların durumu benden çok daha kötüydü. Aman Allah’ım ne kokuydu o öyle. Kazık gibi olmuşlardı. Bir kenara koysan dim dik duracaklardı sanki. Birde don kardeşlerin hali felaketti. Sanki büyük bir travma geçirmiş gibiydiler. Çoraplarla donları görünce halime şükretmeye başladım...

Neyse ki Hırka Teyze yanımdaydı. Sakinleştiriyordu beni.

“ Bu ilk senin için değil mi?”

“ Evet! Ne yapacaklar şimdi?”

“ Korkma! Bizi beraber atacaklar makineye. İlk olduğu için biraz zorlanabilirsin ama zamanla alışacaksın. Ben yanındayım, merak etme! Çok korkarsan dolanırız birbirimize.Biz renklilerin işi don ile fanilelere göre daha kolay. Isı açısından yani. Üzerimize özel ilaçlar sürüyorlar. Unutma tamam mı? Ben yanındayım. Korkma!

Aynı söylendiği gibi gelişti herşey: Lekelerim ilaçlandı. Sonra makineye attılar bizi. Dönme dolap gibi döndük durduk. Köpüklendik durulandık; derken hiç unutamayacağım o kâbus başladı. Makine dedikleri o şey sıkma moduna geçti. Feleğimi şaşırdım. Makineden çıktığımda tersim yüzüm birdi. Hırka Teyze hiç yanımdan ayrılmadığı halde o korkuları unutmam mümkün değil. Saf pamuk olduğum için kurutmaya hiç atmadılar beni. Onun yerine saatllerce, bazen soğuk havalarda günlerce asılı kaldım. Derken yıllar geldi geçti... Hırka Teyze’nin zamanla her tarafı söküldü. Bir gün gelip aldılar onu rafımızdan. Bir daha hiç görmedik onu. Söylentilere göre söküp, sağlam kalan yünlerinden patik örmüşler. Bilmem ki ne derece doğru. Pantolon Amca yıllar içinde defalarca yırtıldı. Son günlerini yamalarla geçirmek zorunda kaldı. Aksi Süeter’i de alıp götürdüler. Duyduğumuz kadarıyla çocuk esirgeme kurumuna bağışlamışlar. Doğru mu bilmiyorum.

Bana gelince! Yıllar su gibi gelip geçti. İnsanları ekonomik krizler sarstı, makine üretimleri durduruldu, elde yıkandık. Sahibim büyüdü, kardeşi giydi, kardeşi büyüdü komşu kızı giydi. Sonra bir ülkede korkunç şeyler olmuş. Anlaşılan dünya denilen makine o ülkede sıkma moduna geçmiş. Komşu kızının evinde bir kaç arkadaşla beni bir çuvala doldurdular. Orada bana daha çok ihtiyacı olan çocuklar varmış. Onlara yolladılar bizi! Küçük bir çocuk giydi beni. Ayağında pabuçları yok, altında kısa pantolon, üstünde ben. Hiç bu kadar sevildiğimi hatırlamam. Çok ağladım o çocuktan ayrılırken. Delik deşiktim beni üzerinden çıkardıklarında. Sarılarım al al olmuştu, acı bir barut kokusu sinmişti üzerime. Bir daha giymediler beni. Bir müzede “savaş çocukları” bölümünde sergileniyorum o gün bu gün.

 
Toplam blog
: 121
: 1814
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Almanya'da doğdum. Haylaz bir öğrenciydim. 16 yaşımdan beri ticaretle ilgileniyorum. Şu anda büyük b..