Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '07

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Bir çocuk nasıl öğrenir

Bir çocuk nasıl öğrenir
 

İzmit'in bir kıyısından diğer kıyısına geçmiş olanlar bilirler. Denizin rengi her birkaç metrede bir farklılık gösterir. Kimi zaman koyu yeşil, kimi zaman kahverengi, bazen de gri. Ama asla mavi değil...

İşte yine böyle bir gündü, denizin iç karartıcı rengini seyrediyordum vapurun camından. Çok dalga vardı ama vapurun hafiften sağa-sola yatması hoşuma gidiyordu, salıncak gibi... Ben tek başımaydım ama tam karşımdaki masada genç bir aile oturuyordu üç kişilik. Kadınla adam hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu. Duymuyordum onları, sadece etrafta koşuşturan minik sevimli kızı izliyordum, onların kızlarını.

Kızcağız bir an bile yerinde durmuyordu. Masalar arasında geziyor, zıplıyor, annesinin çantasını karıştırıyor, yine zıplıyor, yine koşuşturuyor, ve yine seke seke annesinin yanına gidiyordu. O kadar enerjiyi nereden bulmuş olabileceğini merak ettim gülümseyerek. Keşke ben de bu kadar enerjik olsam, diye düşündüm iç çekerek. O kadar yorgun ve halsizdim ki son günlerde, küçücük bir yumurcağın durumuna özendiğimi farkederek içimden kıkır kıkır güldüm. Bir yandan da, kızın anne-babasının işinin çok zor olduğunu düşünüyordum. Kız hiç yerinde durmuyordu ve aralıksız bir şekilde bıcır bıcır konuşuyordu kendi kendine.

Bir an kız, annesinin çantasından küçük bir su şişesi çıkardı. Kapağını açıp döke taşa bir-iki yudum su içti, ve kapağı şişenin ağzına koyup şişeyi öylece bıraktı. Yani kapağı aslında kapatmamıştı, kapak sadece öyle duruyordu, ve vapur son hızla sallanıyordu! Kızın annesi durumu görmüştü ama görmezlikten geldi. Nasıl olur, dedim kendi kendime, şişe devrilmek üzere ve üstelik kapağı da açık! Kadınla adam sırılsıklam olacaklar bu soğukta. Ne kadar da rahat bir kadınmış, diye hayıflandım kadının bu tavrına.

Bütün bunlar birkaç saniye sürdü tabi; yani küçük kız masadan uzaklaşıncaya kadar. Kız kendince diğer masaların etrafındaki oyununu yeniden oynamaya başlayınca, annesi hararetli sohbetini hiç bölmeden, uzanıp şişenin ağzını sıkıca kapattı kızın arkası dönükken. O an anladım işte her şeyi...

Hepimiz biliriz, anneler genellikle çocuklarına karşı son derece koruyucu bir tutum sergilerler. Tabi ki yanlış bir şey değil bu, ama dozunu da kaçırmamak gerek. Mesela, tehlikeli olmayan bir ortamda bile çocuğunun elini bırakmazlar. Parka götürürler ama o çocuk hep annesinin kucağındadır (ya düşerse?). Kumda oynamasına asla izin verilmez (üstü kirlenir, olmaz). Çocuk makasla kağıdı kesebilecek düzeye geldikten birkaç yıl sonra verilir makas eline (ya batarsa, ya elini keserse?). Çocuk yemeği kendi yemek ister, ama anne inatla kendi teper yemeği çocuğun ağzına (ya boğulursa, lokma boğazına kaçarsa, yemeği dökerek örtüyü kirletirse?).

Bırakalım çocuklarımız düşsün, üstlerini kirletsin; çocuk düşe kalka büyür demiş atalarımız. Bırakalım yaparak, yaşayarak öğrensinler hayatı. En ufak bir sorunda hemen yetişmeyelim imdatlarına. Önce kendileri denesinler; biz uzaktan bakalım, onlara hissettirmeden. Başarısız olsunlar, yine denesinler; öğrenme böyle olur işte.

Vapurda şahit olduğum bu olaydan birkaç gün sonra, birinci sınıf öğrencisi olan yeğenim, bütün arkadaşlarının okula yalnız gittiğini, kendisinin de yalnız gidebileceğini söyledi bana. "Tamam," dedim, "bu sabah yalnız gidebilirsin, karşıdan karşıya nasıl geçeceğini biliyorsun." Biliyordu evet, ve okulla evimiz arasında sadece bir cadde vardı, yakındı yani okul. Yeğenim aldı çantasını ve çıktı. Her şeye rağmen 7 yaşında bir çocuğa güvenemezdim ve ben de arkasından onu takip ettim ona hissettirmeden (yani çaktırmadan). Uzaktan baktım, karşıya geçerken sağa sola nasıl baktığını izledim; o günden beri okula tek başına gidip geliyor.

Ona karşıdan karşıya nasıl geçileceğini öğretmiştim ama gerçekten geçebilecek düzeye geldiğini öğrenmenin tek yolu, bunu yapmasına izin vermekti. Ve ben de öyle yaptım... Ve daha bir çok şeyi de öyle öğrendi yeğenim; yani yaparak, yaşayarak.

İşte öğrenmenin en iyi yolu bu... Yapmak, yaşamak, denemek, deneyim kazanmak... Çocuklarımıza bu fırsatı vermeliyiz. Onlara deneme-yanılma ortamları hazırlamalıyız. Onların, ileride kendi kararlarını verebilecek, kendi problemleriyle başa çıkabilecek, başkalarına muhtaç olmadan geçimlerini sağlayabilecek bireyler olmalarını istiyorsak, geleneksel anne-baba rolünden vazgeçip, korumacı tutumları abartmaya bir son vermeliyiz.

 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..