Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '14

 
Kategori
Kitap
 

Bir çocukluğun özeti: Ömer Seyfettin

Bir çocukluğun özeti: Ömer Seyfettin
 

Kardeşime geçen yaz aldığım kitapları ‘acaba okuyor mu?’ diye merak edip kitaplığını karıştırırken, çocukluğumun en güzel yıllarını beraber yaşadığım o güzel ilkokul kitaplarımla karşılaştım. Bu kitapların çoğu, ismini bir yerlerde her duyuşumda yüreğimin heyecanla çarpmasına, neyle meşgul olursam olayım yinede anlaşılmaz bir algıda seçicilikle dönüp bakmama sebebiyet veren o güzel insana, Ömer Seyfettin’e aitti. Adeta ilkokuldan ayrıldıktan sekiz sene sonrasına verilmiş bir randevuydu bu karşılaşma. Plansız, habersiz ve çok ani olmuştu. Bir anda sanki o gün yapacağım yegane işim buymuşçasına oturdum oraya, o eskilik kokan, huzur kokan, bir insanın ilk gençliğinin tüm tutkularını hala içinde saklayan temiz ama yılların olanca gücüyle zorlayıp kabuklarını kaldırmış masaya. Ve başladım okumaya..

O gün, sevgili Ömer Seyfettin’in tekrar ve tekrar And’ını okuyup Mıstık’ın talihsiz dokunaklı ölümünü gördükten sonra, yine Kaşağı’yı okuyup Hasan’ın vefatını öğrendikten sonra, elimde olmadan, bir garip Orhan Veli oluveriyorum tarifsiz kederler içinde. Mümkünsüz bir hiddet ve acımayla dolu bir isyan buhranına teslim oluyorum. Ama içimde bunlara daha baskın gelen başka bir duygu var; üzüntü. Benim hüznüm, bu güzel insanın gencecik yaşında, kısacık bir ömür sürüp gözlerini yummasından, hikayelerindeki anılarına karışmış yukardaki kahramanlarla bir nevi aynı kadere iştirak etmesinden ve ‘bu kadar kısa bir ömre bu kadar çok hayat sığdırabilmişse, acaba daha sonraki zamanlarında ne güzel yürekler gösterirdi?’ demekten beni alıkoyamamasından..

Benim Ömer Seyfettin’le ve onun her biri insanı sımsıkı saran sıcacık hikayeleriyle tanışmam, 2002 yılında, köyümüzün birleştirilmiş sınıflardan oluşan ilkokulunda henüz 4.sınıfta okurken, Peray öğretmenimin, kitap okumayı çocuklarına aşılama sevdası ve evimizin en umulmadık halı altlarında, annemin sandık dolabının köşelerinde çok uzun zaman boyunca biriktirdiğim, o zaman benim için servet olan birkaç kuruş sayesinde oldu. Bunu, şuan 2014’ün dengesini bir türlü tutturamamış şubatında, oturduğum yatağımda tekrar idrak ediyorum..

Üniversitede 4.yılımı yarıladığım şu zamanda bile, hocamız derste akut apandisit konusunu anlatırken, aklımın bir köşesinden bununla alakalı olarak Ömer Seyfettin’in ‘Apandisit’ hikayesi geçebiliyor. Geçen sene, yine derslerin birinde sadakat, vicdan, onur, güçlü irade konularından bahsetmişken, ‘Diyet’; bir anda, güzel Anadolumuzun güzel insanını anlatan güzel bir örnek olarak dersimize dahil oluyor. ‘İlk Cinayet’ ve ‘Kaşağı’daki korkunç vicdan azabını, ben benliğimde, iliklerime kadar hissedebiliyorum. ’Beyaz  Lale’de namusunu korumak adına gözü kapalı kendini uçurumlara bırakan Lale’nin, beyaz bir lale sessizliğinin altında ağırlaşan bedenini, gözümde canlandırabiliyorum.

Çocukluğumu bana böylesine unutulmaz kılan, anı defterimdeki müstakbel yerlerinde bekleyip, her geçmişe özlem duyduğum anlarda ya da eski okul arkadaşlarımla yaptığımız bi kahve molasında okunmaktan hoşlanan, tatile girince, küçük kardeşe hediye olarak arabalardan, süslü oyuncak ayılardan, her türlü eşyadan önce bir çift göz ve bir yürek ile aradığım bu güzel insan ve onun ölümsüz eserleri, hayatımın her döneminde benimle büyüyen bir çocuk olarak hala yanıbaşımdadır, hala kalbimdedir.  

 
Toplam blog
: 10
: 510
Kayıt tarihi
: 24.02.14
 
 

1993 doğumlu, Kocaeli Üniversitesi tıp fakültesi mezunu, kitapsever, sinemasever, seyahatsever, y..