Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '11

 
Kategori
Felsefe
 

Bir dağın yamacından tırmanıştır yaşam..

Bir dağın yamacından tırmanıştır yaşam..
 

Tek çıkışlık tırmanıştır yaşam... hızlı gitmek ancak yolu kısaltır...


Zirveye yapılan bir tırmanıştır yaşam.
Emekleyerek çıkarsın yola,
Belki yarıyolda gücün tükenir de,
Kolayca kayarsın, güçlükle tırmandığın yerden başladığın yere..

Kimi direnirken tırmanışın güçlüklerine
Kiminin kaderi olur yarı yolda kalmak….
Bilemezsin, direnen mi şanslıdır, yoksa geri kayan mı?
Ama şurası belli ki bir tırmanış kadarmış ömrümüz,
Ve ne görülür, ne tadılırsa bu tırmanışta yaşanırmış..

Dağa tırmanan bir dağcı grubu görüntüsündedir insanoğlu.
Önde anne baba yada sahnede kime verildiyse rol..
Çektikleri ipe tutunur geriden gelen çoluk çocuk ve diğer türevler.
Hep beraber zirveye doğrudur yapılan yolculuk.

Her zaman biri bulunur en önde...
Ve ipe asılanlar, daha çok ona çektirir kendilerini.
Bazan da, katkı vererek ya da en azından kendini taşıtmayarak
Destek veriler öndekine... elden geldiğince çaba harcayarak...

Gerçekte bir ekip çalışmasıdır, yapılan tırmanış yolculuğu
Bazan geriden gelenler kendilerini yük etmeye başlasalar da
Öndekinin çok seçeneği yoktur onları da taşımaktan başka.
Böyle yapmaz da ipi bırakırsa herkesin yuvarlanacağı açıktır.
Ve doğal olarak bu çaresizliğin, yanlızlık olur işbirlikçisi.
Bir diğerinin desteği garanti sayılmaz bu tırmanış hesabında..
Yoksa yolda kalmayacağından, kendisi dahi emin olamaz insanın.
Doğal olarak baştaki, çok kişilik harcar, anca kendine yeten kuvvetini.

Zirveye çıkınca mı ne olur?...
Elbette dünyanın sonu gelir.
Hiç kimse kalmak için çıkmaz ki o sivri yere,
Daha görülmemiştir, durabilenler orada....
Üstelik oraya çıkmanın bedelidir, tepenin diğer tarafına yuvarlanmak.
Hele, zirve sandığının ardında, yeni bir zirve daha yoksa,
Daha da kısalır, insanı düşüşe götüren yolda ki tırmanışın süresi…

Dünyaya gelenin kaderi olsa gerek,
Bile bile tırmanışa inat etmek.
Vazgeçme ya da biraz dinlenme seçeneği de verilmez,
Geri yuvarlanma ise asla kabul edilmez.

Bu çıkışta ipe bağlı olanlar kendi yüklerini mi taşırlar,
Bir arkadakini de çekmeye mi yardım ederler, yoksa kendilerini mi taşıtırlar,
Hatta bu taşıtmak yetmez, biraz da geri çekmeye mi çalışırlar bilinmez..

İpi çekeninse pek seçeneği yoktur,
Elbet bulunur her yarışın bir önde gideni
Kaderidir onun ipi bırakmamak,
Zor gelse de çekmeye devam etmek…

Kolay görülse de;"
"Bırakıver, yeni bir tane bulur yola devam edersin"
demek…
Ya geriden gelenler?
Koyuverirsem ipin ucunu, halleri nice olur der.
Ve yola devam eder… hem de canından vererek…
Diğerleri de hele bir tutunacak yer bulsun denir…
Gerçekte, çekenin ipi de çoktan bağlanmıştır, geride çekmekte olduklarına…
Bu şenlikte, beni kıvamında görmüş olmalı ki Mevlana,
Sormakta gecikmedi

“İnsanın büyüdükçe mi artıyor dertleri?
Yoksa insan büyüdükce mi anlıyor gerçekleri”

xxx
Bilirsin her tırmanışın kolay olmadığını…
Bir çok yol vardır zirveye doğru...
Sen hangi yamaçtakini seçtin acaba…
Yoksa “felek usta” hangisini uygun gördü sana…

Farketsen de yandaki yamaçların daha kolay daha yol verdiğini,
Şansın mı var sanırsın aradaki derin uçurumu aşıp bir diğerine geçmenin..
Bir seçimlik hakkını daha başından kaybetmiş sayılırsın girdiğin yamaçla…

Diğer tırmanış öykülerini de dinlenir molalarda.
Ya Leyla olurlar ya Mecnun, ya Romeo ya Juliet …
Öykülerin dinlenme nedenleri ise hep aynıdır.
Sadece tırmanamamakla kalmamış, çektikleri ızdırap da destanlaşmıştır..
Öyle ki kendileri de razı olmaz,
"yeter artık çok çektiniz, gelin sizi kolayca çıkaralım zirveye" dense.
Bilirler ki, bilinirlikleri, sadece çektiklerindendir,
Gerçekte, ızdıraplarıdır, diğerlerinin özendikleri
Kimin umurunda olur ki, Leyla'sına kavuşmuş Mecnun,
Ya da Mecnun'da eriyip kaybolmuş Leyla'nın mutluluğu.
Onları değerli kılan, sadece mutlu olamayışlarıdır.

Felek usta, dağları da kurmuş, yamaçları da, yoları da..
Senin seçeneğin mi, önüne gelene tırmanmaya çalışmak...
Doğduğunda, seni hangi yamacın dibine bıraktığına bağlı kaderin…
Ya da seni var edenlerinü, bu işi hangi yamaçta başardıklarına...!…

İpek böceğinin kaderidir kaynar kazanda ipek olmak.
Yine de hepsinin yaptığı yarıştır, koza yapmak için bir dala tırmanmak...
Ancak kendi önüne dikilen dala tırmanır herbiri.
Sorsan bana “felek usta” niye hepsine farklı dallar dikersin diye…
Ya “nereden bulacağım, bir birinin aynı olanı” olur cevabım..
Ya da “bütün dallar aynı olaydı, dağın yamacı da tek olurdu" derdim…

Bilse böcek, kozasını bekleyenin kaynar su olduğunu,
Hiç tırmanır mıydı dikilen dala?.

Hayyam usta, bir nefeste söylemişsin sen bu döngünün sırrını.
Hem de canım üzümün kanını içe içe…
Elbet sen de tırmalamışındır, tökezlemekte olduğumuz yamaçları…
Ama tadını çıkarmanın yanında,
Belli ki susuz da kalmamışsın yaşam yolculuğunda…
Bari adresini deseydin de mola yerlerinin
Hiç değilse biz de biraz dinleneydik
Gönül eylendirdiğin kovuklarda...

Pes doğrusu dedi Usta, sen ne yaptığımı sanırsın?
Anlayana yaşamın sırlarını demektir benim işim...
Sen söylediğime değil, içtiğime takılmışsan ben ne yapayım.
Paylaşmaktır yaptığım, her bir deyişimde.
Hep söylerim, söylerim de sözüm anlayana…
Yük taşımak kaderidir, insanın bu yolculukta..

“Taşımasına taşıyacağız da şikâyetim sızlanmaktan” dedim.
“Dağın yamacı ayakları yorar, sızlanmak ise insanı..”diyecek gibi geldi bana.
Susmanın masuniyetine sığınmaya çalışsam da... "o" devam etti..
.
“Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı Felek Usta, kuklalar da biz
Oyuna çıkıyoruz birer ikişer,
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz “

Tamam tamam... anladık, hiç değilse bileydim
Dağın hangi yamacından çekilmekte iplerim.. diyecektim ki..
Gecikmiyeceğini anladım
“O mahiler ancak sudan çıktıklarında anlarlar, suda olduklarını” demekte…
Sustum... acaba hangi sudayım diye merak içinde etrafıma baktım..

Neyse ki henüz sandıkta değilmişim...
Ya da bana öyle geldi..
 

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..