Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Bir daha aşık olursam aşık olmuş kadına döneyim!

Birdenbire uyandı. Karanlıktı. Baş ucundan cep telefonunu aldı saati öğrenmek için 03:20. Sabaha daha çok vardı. Diğer omuzuna dönüp tekrar uyumaya çalıştı. Olmuyordu. Anlaşıldı uyku yine haramdı O'na. Kalktı. Saate bir daha baktı bir saatir yatakta dönüp durduğunu fark etti. Işığı yaktı. Nasıl rahatsız bir uyku uyuduğu, daha doğrusu hiç uyuyamadığı yataktan belliydi. Sersem gibiydi. Dağılmış, darmaduman oldmuş hissediyordu kendisini. Değil uykusuzluk, dünya dar geliyordu O'na. Bu kadarı da fazla değil miydi ya ?

"Niye gelince her şey üst üste gelir?" diye düşündü. Bir bakıma iyidir her şeyin üst üste gelmesi tramvaları bir seferde atlatmanız kolaylaşır. Ya taşıyabileceği kapasite. "Yeterrrrr!!!! Yoruldum ben!!!!!!!" diye düşündü tekrar.

Hani derler ya burası bir sınav yeri. Buradaki davranışlarına göre öteki tarafta ceza ya da mükafat görecek insanlar. Tekamülümüz gerçekleşiyormuş ya yeryüzünde. Bu nasıl bir tekamüldü böyle?

Önce bir kahve koydu, hem aklı başına daha iyi gelir, hem de ağzındaki şu tuhaf tadı geçirirdi.

Oldukça yorgun hissediyordu kendini hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak. En başta güvenmekten ve sonrasında yaşadığı hayal kırıklıklarından yorulmuştu. Yalnızlıktan yorulmuştu, sahte dostlardan yorulmuştu, "Acaba ben ne kadar gerçek dostum?" Öz eleştirisini yaptı kendi kendine. Camdan bir kalp taşımaktan yorulmuştu, işsiz kalmalardan, işten çıkarılmalardan, borçlardan, insanlardan, kısa ve öz olarak hayattan yorulmuştu.

En çok da ilişkisinden yorulmuştu. Bangır bangır bağırıyordu ilk günden beri ilişki "Bu ilişki böyle gitmez!" diye. Israrla götürmeye çalışıyordu. Ortada ilişki bile yoktu aslında. Körükörüne aşık bir kadın vardı. Aşk ya! Ne garip bir duygu bu aşk dedikleri?

"O'na nasıl kızayım şimdi ben? Deliren benim, aklını oynatan benim, çıldıran benim. O'na nasıl kızayım? Ya beni delirten, çıldırtan, aklımı oynattıran kim?" diye düşündü.

Bir kaç gün önce hiç beklemediği kendisini şoka uğratan bir olay yaşamış ve hemen sevgilisini aramıştı. "Ben de şok oldum. Şu şoku atlatayım hemen sana döneceğim" demişti karşı taraftaki ses. 5 saat sonra dönmüştü. Oysaki O'nun sevgilisine hemen ihtiyacı vardı. Yanında olmasını istiyordu. Aradığında "Kızgınım sana mümkünse konuşmayalım." dedi. Olayı yaşayan o olduğu halde, o bile şoku atlatmıştı o saatlerde geçmişti paniği. Dolayısı ile de teselliye ihtiyacı kalmamıştı. Ancak müsait olmuştu beyzade.

Sabaha karşı 03:20 gibi bonbardıman gibi yağmaya başladı mesajlar sevgilisinden. Belliydi kiiçmişti. O'nu anlayışsızlıkla suçluyormuş. Bunu O'na yapmaya hakkı yokmuş. O ikisi için, özellikle de onun için planlar yaparken kadın sadece saldırıyormuş. Sabırsızmış (Ki bu doğruydu), O'na ne zaman güvenecekmiş?Sorunları, sıkıntıları olan sadece kendisimiymiş? O'nu içinde bulunduğu sarmala sürüklemek bombanın pimini çekmekmiş. İçinden gelmeden, içinden hissetmeden kadının duymak istediği hiç bir şeyi söyleyemezmiş. O yarının planlarını yapıyormuş. Yarın hem O'nun, hem kendisinin, hem de onlar gibi pek çok mağdurun haklarını aramak için Taksim'e yürüyenlerden biri olacakmış ve şu anda aptal gibi davranan bir kadının kaprislerini çekemezmiş. O'na haksızlık ediliyormuş. Bütün bu lafların içinde en can alıcı olanı "SANA DA MI sahtekarlık yapayım?" cümlesi olmuştu. Kelimelerin içindeki detayları bulup yakalamakta ve onların üzerine senaryo yazmakta üstüne yoktu kadının ve bu sözü hemen yakalamıştı.

Ertesi sabah 1 Mayıs. TV yi açtı. Ortalık karmakarışık. Saat 11:00 sularında mesaj çekti. "Nasılsın? Merak ediyorum?" Cevap yok. Kalabalık keşmekeş cevap vermemesi normal. "1 saat sonra bir mesaj daha " Keşke seninle aynı görüşte olsaydım, şu an yanında olmak için bir sebebim olurdu. Ama ben inanmıyorum bir şeylerin bu şeklide hallolacağına." Cevap yok. "Lütfen cevap yaz seni çok merak ediyorum" Cevap yok. Bu sırada bir taraftan da sürekli arıyor telefon çalıyor ama açılmıyordu. "Nerdesin?" mesaj "Sen akıllı adamsın tutuklanmış olacağına inanmıyorum nerdesin?" Cevap yok. Çevik Kuvvetten tanıdığı bir arkadaşını aradı. Araştırdılar. Öyle biri yok. Tekrar aradı cevap yok. Telefon kapsama alanı içerisinde, çalıyor ama açılmıyor, mesajlar ulaştı gözüküyor ama cevap gelmiyor.

Çaldı telefonu nihayet koşarak aldı telefou eline arayan yeğeni idi. "Hala!" "Söyle hayatım?" "Seninkine bir internet sitesinde rastladım. Arkadaş arama sitesi" "Şunları şunları şunları yazmış kendi için." En son da 25 Nisan da giriş yapmış siteye. " 25 Nisan'da adam O'nun sevgilisiydi. Üstelik O'nu çok sevdiğinden, ikisi hakkındaki planlarından, O'na biat ettiğinden, O'nu sevdiğinden filan söz ediyordu adam. Üstelik şunları, şunları, şunları yazmış ya hepsi doğru ama en önemli detay yalan. Hem de "Büyük Yalan. Hani adam O'na biat etmişti? Hani ikisi aynı yolda yürüyecekti? Hani planları vardı?"

SANA DA MI; SANA DA MI; SANA DA MI; Yoksa adam başkalarına sahtekarlık mı yapıyordu? Tilkiler dolaşmaya başladı kafasında. Bu tilkileri sakinleştirmek ve sorularının cevabını almak istiyordu. Saat gece 23:00 olmuştu. Arkadaşına gitti. Durumu anlattı. "Benim telefonlarımı açmıyor. Senin numaranı bilmiyor bir de senden arayalım belki senin numaranı görünce arar." Aradılar. Defalarca aradılar. Çalıyor. Cevap yok.

Aradaşı O'nu sakinleştirmek için alakoydu. Bira ikram etti. Pek sevmezdi birayı. Yine de arkadaşının tavsiyesine uydu. "İç sakinleşirsin en azından rahat uyursun." Bir birayla sarhoş oldu.

Son mesajını sabaha karsı 02:00 de sarhoş kafayla çekti. "Artık senin hiç bir söylediğine inanmıyorum. Senin Taksime gittiğine bile inanmıyorum. Sen mi bana biat ettin? Asıl ben sana biat ettim. Hem de senin gibi dilimle değil, kalbimle biat ettim. Taksime giden adam gibi adam arkadaş arama sitelerinde kendine eş aramaz. Ben değilim arkadaş arama sitelerinde kendime bayan arkadaş arayan, ben değilim merak ve endişe içinde kıvrandırtan. Sensin. "Merak etme iyiyim." diyebilmek çok mu zordu. Tamam artık, bundan sonra sitende bulduklarına yaşatırsın bana yaşattıklarını."

Sonrası bu noktaya gelmişti işte. Hala ses seda yoktu. Olacağı varsa da olmazdı artık o ses seda." "Ben bunu hak edecek ne yaptım?" Çok ve tarifsiz sevmek mi suçum. İnanmak mı? Güvenmek mi? Hani ikmizin de sıkıntıları vardı ve biz beraber atlatacaktık bu sıkıntıları, hani birlikten güç doğacaktı? Arkasında olacağıma ve onun için elimden geleni yapacağıma kendi kendime söz vermiş olmak mı suçum?Her daim veren, ama almak istediğimde kocaman bir boşlukla karşılaşanın ben olması mı? Almadan ne kadar verebilir ki insan? BEN BUNU HAK EDECEK NE YAPTIM?" diye düşünmekten ve kendisini yemekten alamıyordu kendini.

Saatler ilerlemiyor, midesinin tam üzerinde kalbinin tam altında oturmuş bir yumruk onu rahatsız ediyordu, görünmeyen bi el boğazını sıkıyordu, uyumak, uyumak, uyumak; her şeyi unutmak, her şeyden uzaklaşmak istiyordu. IIIIHHH! Olmuyordu. En fazla bir saat uyuyor sonra yine ayakta cin gibi buluyordu kendisini. Feridun Düzağaç'ın şarkısının nameleri geçiyordu sürekli beynindeki billboardtan.

Aşk bu mu?
Aşk Acı mı?
Ağlatır mı, incitir mi?
Aşk bunu bana yapmaya mecbur mu?

O'nun her zamanki sabırsızlığı, sevgilisinin her zamanki umarsızlığı; yine kılıcının kınından çıkmasına ve yine bir kellenin uçmasına neden olmuştu. Fakat bu sefer kötü olmuştu. Çünkü uçan kelle kendi kellesiydi. Hala seviyor ve hala canı yanıyorsa hala yedirmiyor, içirmiyor, uyutmuyor, algılatamıyor ve O'nu bitkisel hayata sokuyorsa ve en önemlisi yaşarken ölü gibiyse uçan kelle O'nun kellesiydi.

"Eğeerrr, eğerrrr bir daha aşık olursam aşık olmuş kadına döneyim." diye düşündü. Bundan daha büyük beddua yoktu. Bir insana yapılacak en büyük işkence O'na göre O insanı karşılıksız bir aşka düşürmekti!!!!!!!!

 
Toplam blog
: 167
: 1867
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

01/06/1967 Rize/fındıklı doğumlu olmama rağmen doğum yerimi hiç görmedim. Türkiye'nin hemen her ilin..