Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '17

 
Kategori
Deneme
 

Bir Dava Adamı Mehmet Akif Ersoy

Bir Dava Adamı Mehmet Akif Ersoy
 

Dava adamı olmak ne demektir? Bir dava adamı nasıl olmalıdır? Dava adamı olmak çok şey ister insandan ve çok şey öğretir insana. Çünkü o, toplumda bir yıldız, bir deniz feneri misali parlar. Dava insanı davasını anlayan, davasına inanan, her şeyden önce davasını bizzat kendi hayatına aksettirmiş olan, daha sonra da gücü yettiğince davasını içinde bulunduğu topluma anlatan, yol gösterici ve güzel ahlaklı kimsedir.
 
İşte bu dava adamlarının birisi ve hatta en güzel örneği de Türk milletinin bağrından bir nakış gibi işlenmiş olan Milli Marşımız İstiklâl Marşı’nın yazarı milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dur. Bir dava insanına yakışır bir şekilde özü ve sözü sağlam olan Mehmet Akif’in hayatı Osmanlı Devleti’nin çöküş yıllarına rastlamaktadır. Daha Akif altı yaşında iken Abdülhamit’in Meclis-i Mebusan’ı kapatmasına devletin ve milletin varlığını korumak için çöküş endişesinin yarattığı bir ruh haliyle baskıcı bir politikaya yöneldiğine şahit olmuştur. O yıllarda, daha çok küçük olmasına rağmen aklı ve ruhu her şeyin farkında olan Mehmet Akif, en olgun dönemlerinde Milli Mücadele’ye katılmış ve Milli Mücadele’ye kalemiyle bir hayli öncülük etmiştir.
 
Mehmet Akif Milli Mücadele’ye çokça destek vermiş, kurtuluş mücadelemize gönlüyle, diliyle ve kalemiyle hizmet etmiş bir dava adamıdır. O yıllarda Milli Mücadele safında yer alabilmek için Ankara’ya giderek verdiği vaazlarla ve yaptığı konuşmalarla halkı yüreğinin söylediğince ve elinden geldiğince aydınlatmaya çalışır. Konuşmalarıyla milletin maneviyatına ve hissiyatına hitap eder. Akif verdiği bu vaazlarla ve yaptığı konuşmalarla aynı zamanda milletimize birleştirici ve bütünleştirici yönde de tesir eder.
 
Onun yaptığı konuşmalar, yazdığı şiirler milletimizin ve vatanımızın bölünemeyeceği, satılamayacağı ve zinhar savunmasız bırakılamayacağı yönünü çokça vurgular. Bu sayede milletimize ve kahraman Türk askerlerimize fikriyat ve hissiyat yönünden bir hayli öncü ve önder olmuş olur.
 
Örneğin 6 Şubat 1920’de Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde yaptığı bir konuşmada ahaliye şöyle seslenmiştir:
 
‘Cemaat içinde herkesin uhdesine düşen bir vazife-i vataniye, bir farz-i diniye vardır ki onu ifa hususunda zerre kadar ihmal göstermek caiz değildir. Bu hususta hiçbir fert kenara çekilerek seyirci kalamaz. Çünkü düşman kapılarımıza kadar dayanmış, onu kırıp içeri girmek, harim-i namus ve şerefimizi çiğnemek istiyor. Bu namert taaruza karşı koymak kadın, erkek, çoluk çocuk, genç, ihtiyar…Her fert için farz-ı ayın olduğu, bir lahza hatıradan çıkarılmamalıdır.’ Diyerek milletin vatanını savunmaktan başka gayesi olmadığını ve hiç kimsenin bu gayeden uzak durmak gibi bir gaflette bulunmaması gerektiğini vurgulamıştır.
 
Ve nihayet Mehmet Akif Kurtuluş Savaşı sırasında 1.Büyük Millet Meclisi’ne Burdur milletvekili olarak girip 17 Şubat 1921’de İstiklal Marşı’nı yazar. Millet Meclisi’nde yüzlerce şiir arasından Mehmet Akif’in şiiri birinci seçilmiştir. Mehmet Akif bu yarışmada kazandığı parayı bile kabul etmeyerek bu parayı kahraman Türk askerlerimize bağışlamıştır. Ve böylece 12 Mart 1921’de İstiklal Marşı mecliste büyük vecd ile tekrar tekrar okunarak kabul edilmiştir. Mehmet Akif bu büyük vatan destanı niteliğindeki Milli marşımızı ‘Safahat’ adlı eserine koymayarak kahraman Türk askerlerine ve milletimize armağan ettiğini söylemiştir.’Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın’ diyerek milletimizin çektiği acıların yinelenmesini istemediğini de dile getirmiştir.
 
Mehmet Akif İslam’ı ve doğuyu savunan bir milli şair olmuştur. Bu nedenle de Mehmet Akif Doğu’yu ve İslam ülkelerini Batı’nın sömürgeleri ve işgal merkezleri olarak görüp buraların işgal edilmesinde hem kendisini hem de birey ve toplum olarak bizleri sorumlu tutmuştur. Çünkü vatan ve onun savunulması her zaman her şeyden önce gelmelidir. Bu, hayatın merkezine alınmalıdır.  
 
Akif her zaman atalarımızı hatırlayarak bu vatanın onlar tarafından bizlere bırakılan ve korunması gereken bir hazine olduğunu vurgulamıştır.B u nedenledir ki vatan, yabancılar tarafından her işgal edildiğinde bu kutsal hazineyi koruyamadığı için yüreği kan ağlar ve hiçbir şey umrunda olmaz. Onun için vatan her şeyden önce ve her şeyin üstünde gelir. Bu duygularını ve düşüncelerini de ‘Bülbül’ adlı şiirinde en yoğun şekilde dile getirmiştir:
 
‘Ne hüsrandır ki şarkın ben vefasız, kansız evladı
 
Serapa, garba çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı
 
Hayalimden geçerken fikrim herc-ü merc oldu
 
Selahattin Eyyubi’lerin Fatih’lerin yurdu
 
Dolaşsın sonra İslam’ın haremgâhına nâmahrem
 
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem.
 
Mehmet Akif bu şiirinde de belirttiği gibi İslam’ın kutsal mekanlarına ve vatana, yabancıların elinin değmesiyle her şeyin mahvolduğunu çokça vurgulamıştır.
 
‘Sahipsiz olan memleketin batması haktır
 
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır’ şiiri ile hareket eden fertler vatanlarının tek ve gerçek sahibi olacaklardır.
 
Akif bütün bir milleti birbirine denk ve bağlı olarak görmüştür. Bu bağlılığı da yalnızca İslamiyet yolunda görür. İslam kardeşliğine sımsıkı sarılmamız gerektiğini, hiçbir ırkın hiçbir ırktan üstün olmadığını çokça vurgulamaktadır. Kavmiyetçilik fikrine karşı olup tek çarenin İslam kardeşliği çatısı altında birleşmek olduğunu savunmuştur.İşte bu savunuş şu dizlerinde de öne çıkar:
 
‘Hani milliyetin İslamiyet idi. Kavmiyet ne!
 
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine
 
Arap’ın Türk’e, Laz’ın Çerkez’e yahut Kürt’e
 
Acem’in Çinliye rüçhanı mı varmış? Nerede!
 
Müslümanlıkta ânasır mı olurmuş? Ne gezer!
 
Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor peygamber’
 
Akif’e göre milliyetimiz İslamiyet’tir ve bütün Müslümanlar bir çatı altında toplanarak bir ve beraber olmalıdır.
 
Hamiyet-i diniye ve İslamiyet milliyeti, Türk ve Arap içinde tamamıyla mezc olmuş ve kabil-i tefrik olamaz bir hale gelmiş. Hamiyet-i İslamiyye en kuvvetli ve metin ve arştan gelmiş bir zincir-i nurânidir. Kırılmaz ve kopmaz bir urvetü’l vüskadır. Tahrip edilmez, mağlup olmaz bir kutsi kaledir.’ Diyerek İslamiyet’in aslında en güçlü zırh olduğunu Mehmet Akif burada da vurgulamıştır.
 
Kavmiyetçilik fikrine kesinlikle karşı olan Akif, bu fikrin İslam kardeşliği birliğini bir deprem gibi sarsıp yok edeceğinin üzerinde sıkça durmuştur. Aslında kavmiyetçilik fikrinin yabancıların ayrılık yaratarak Müslümanları paramparça ettiği bir taktik olduğunu vurgulamıştır. Çünkü düşmanın niyetinin her zaman içe ihtilaf tohumları ekip kaleyi içten fethetmek daha sonra da istediği yeri ele geçirmek olduğunu söylemiştir. Müslümanların bu kötü durumdan ancak tek yürek, tek bilek olarak kurtulunabileceğine de değinmekten kaçınmamıştır. Çünkü vatan ancak bu şekilde kurtarılır.
 
İstiklal Marşı’nın dördüncü kıtasında da belirttiği gibi garbın işgaline karşı daha güçlü olan bir şey varsa o da Müslümanların bir zırh gibi sağlam, bir kale gibi korunaklı olan iman dolu göğüsleridir. Bu imanın karşısında hiçbir işgalci güç direnemez ve hiçbir işgalci güç bu iman gücünden daha güçlü değildir.
 
Akif, İslam’ı izzet, azamet ve saadet dini olarak görüyordu. İslam’ı kullanarak bu din üzerinden alçaklık ve tembellik yapmaya, vatanı satıp milleti sefalet içinde bırakmaya karşıydı. Atalarımızdan miras kalan bu vatanı korumak İslamiyet’in özü ve en birinci gereğiydi ona göre. Aynı zamanda yanlış İslamlaşmaya ve İslam’ın yozlaştırılmasına da karşıydı. İslam’ın yanlış anlaşıldığını ve iyi bilinmediğini bunun da cehalet ürünü olduğunu her zaman anlatmıştır.
 
Akif, milleti ve vatanı kurtarma ve İslam’ı düştüğü yanlış yoldan doğru yola iletme idealini geleceğin nesli olan Asım’ın nesline miras olarak bıraktı. Çünkü ona göre Asım maneviyatın bekçisi, vatanın namusuydu. İşte bu vazifeyi binlerce genç-kahraman Türk askerin şehit olduğu Çanakkale Savaşı’nda binlerce Asım yerine getirmişti.
 
Mehmet Akif, geleceği vatanın namusu gibi emanet ettiği Asım’ın neslinde şu iki özelliğin bulunmasını istiyordu: Fazilet ve marifet. Fazilet manevi değerleri yerine getirirken, marifet ilmi, dünyanın maddi nimetlerini ve bilgiyi anlatır. İlme çokça değer veren Akif fazileti yani ahlakı ilmin yanında temel şart olarak görür.
 
Mehmet Akif Ersoy geleceğin nesli olan Asım’ın neslinin ilk temsilcisi ve Türk milliyetçilerinin manevi liderlerindendir.
 
Bir dava adamı gibi yaşayan ve yaşamı boyunca bu dava uğruna çalışıp bunu hayatına aksettirmiş, davasının örneği Mehmet Akif’i minnet ve şükranla anıyoruz.
 
 
 
    
 
   
 
Toplam blog
: 4
: 1202
Kayıt tarihi
: 03.02.17
 
 

Malatya Mareşal Fevzi Çakmak Anadolu Lisesi'nde lise eğitimini tamamlamış,''dünyadan emekli'' bir..