Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '10

 
Kategori
Felsefe
 

Bir de Deli Boran Abimiz var...

Bir de Deli Boran Abimiz var...
 

Herkesin vardır bir Şallısı, küpelisi, allısı, güllüsü...


Heyttt bre Ahmet50… yürü bre… kim tutar seni dedim…
Nedim kardeşin nazik siparişlerini alınca….
Deli Boran, Kaygusuz Abdal, Kazak Abdal

Bunlar büyüklerimiz, ağır abilerimiz…
Yaz... anlat onları… anlat da bilmeyenler bilsinler, tanımayanlar tanısınlar der.

Benim için zevk… ama bir sorun var…
Ben de bilmiyorum ki... kim bu abiler…

Eh bilmemenin, mazereti makbul sayılırmış da, öğrenmemek hoş karşılanmazmış.
Haydi hep beraber göz atalım, görebildiğimiz ölçüde…
Bilemediğimizi de dostlar bildirirler elbet…

Devir Osmanlı'nın irtifa kaybetmeye yüz tuttuğu devir.
Sonun başlangıcı başlamış.
İsyanlardadır Türkmenler.
Gah Dadaloğlu olurlar, gah Avşar beyi… Ya da Deli Boran..
Zaten boranın akıllısı da pek olmazmış.
Deliliği ise söylediklerinin akıllılığından kaynaklanır.

“Çift sürüp biber ekmeyen
Meydana sofra dökmeyen
Arıya hizmet etmeyen
Ne bilir balın kıymetin”...
(doğru söze ne denir)

Genelde bir el havadadır ve kavramıştır bir sazın belini…
Eh... Türkmen’in isyanı da böyle olur.
Öyle bir der ki diyeceğini seller sular akar gider de dedikleri kalır.
Başlar kesen irade anılmaz olur da Onların deyişleri, dillerden, sazlardan düşmez olur.

“Kalk gidelim, Nizam kurdu Sivas'a
Kendirim boynuma, dar deyi geldim”…

Ozanımızın kıta sahanlığı; Çukurova’da, Mezopotamya’da, Fırat havzasında, Sivas ellerindedir.

"Yağız atların sekişi
Benli dilberler bakışı
Fırat'ın coşkun akışı
Benzer beş ayu sellerine"

Ancak Türkmen Urumeli’siz olur mu?
Bu nedenle Tuna’dan da söz eder, Fıratın yanı sıra…

“Edirne kapusu hem Gelibolu
Tuna boyundadır Moskofun yolu
Boşuna elden gitti bu Rumeli”

Sufidir de Boran abimiz… Kalenderdir. (ama gül ağacı değil ki her gelene eğilsin)
“Gelmedim ben dünyaya savaş için
Benim işim sevi için”
felsefesindedir.
Doğal olarak da, iş sevmeye sevgiliye gelince, işi ehline vermek gerekir.
Bunun için de ayrıca özel olarak isyanlardadır, abimiz... (hatta daha çok buna isyan eder)

“Kargayı, kondurmam dala...
Ne bilir gülün kıymetin”.
der, ehil olmayanlara kızarken..

Tıpkı Hayyam’ın;
“... haramsa, hamlara haram…
olgunlar içer”
dediği moddadır.

Bir de yavuklusu vardır Deli Boranın..
Gah “Şallı” olur deyişlerinde gah “Küpeli”…
Evirir çevirir de sözü getirir ona bağlar… (daha doğrusu bağlamadığı hiç olmaz)

".. yine küpeliyi gördü bu gözler
Uğrun uğrun kara bağrım ezilir"
(tabi o devirde tansiyon, nabız, depresyon bilinmiyordu)

Boran üstadımız deli deli konuşur da,
Geri kalmaz kendini bilmeyenlere taş atmaktan, abuk sabuk konuşmasınlar diye..

“Sen kendini yokla, nefsini tanı
Boğaz kırk boğumdur, dilde sır olmaz”
der. (gel de deli de bu abimize)

Bütün Çukurovalılar gibi, biraz da Karacaoğlan tarafı vardır Boran’ın.
Beyler umurunda olmaz da… ille de cinsi latifler…

“Aşığa, bahşişin bu ise
Vallahi billahi az, kara gözlüm”…
(tabi yaww ben de aynı fikirdeyim…. Sen bir de faturayı gör)

“Koy dizimin üstüne de başın
Bir bir düğmelerin çöz kara gözlüm”
(İşte yine işi ayıya bağladık… bundan sonrası blog yasağına girer)

“Beni del'eyledi kaşınan gözler
Taramış zülfünü, gerdana düzler
Kehribar dudak da balaban yüzler
Yüzünü yüzüme sür kömür gözlüm”

Ohhohh yaw sen benim “güvenilirliğimi” tehdit etmeye başladın..
Bundan sonra söylediklerini yazarsam, sadece blogdan şutlanmakla kalmaz üstüne bir de
Yediyüzonaltıncı dalga ergenekondan müebbet yargılamaya mahkûmiyet durumları falan..…
Tamam seni anlatalım dedik ama, abi yaww senin dediklerinin çoğu poşetlik…

Neyse şimdi yine konumuza dönelim de, üstadın yârin “kal” getirten direnişine isyanına kulak verelim.
“Olsan cennetin sıratı
Geçmem seni, şimdiden kelli”
(pes yani.. ne yaptıysa)

Eh ne demişler fazla nazın aşığı “öğğğ falan oldum yani” dedirteceği hakkında.
Deli ya bizim Boran… deli deli söylenir.

”Yüzünde, evvelki nurun kalmamış” der. (ciğer yüksekte galiba)

Hatta bu yetmezmiş gibi bir de tehdit eder.
“Bağıban değilim ki, bağı niderim,
Gider bir fidana hizmet ederim,
Dökülmüş yaprağın, gülün kalmamış senin”
(deli işte ne olacak, akıllıların içinden geçirdiklerini, bu diliyle söyler…)

“Terazim tartım yok, doyumuna bal satarım”
Gün gelir yel eser de ne bal kalır ne de iştah…
Tavı geçmeye görsün demirin…
Dövülse de aslım demirdir, der, çeliğe dönmez... (bunu ben söyledim ona göre)

Ben mi dedim “o mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” diye…
Sudan çıktığında balık, tanır da deryanın kaç kulaç olduğunu…
Faydası olmaz artık bakar alık alık…
Yağarken yağmur açın avuçlarınızı,
Size kalan tutabildiklerinizdir ancak...
Güneş yaktığında, muhtaç olacağınız tek bir damladır...

“Bir su gibidir akar geçer zaman”
Ve üstelik aynı yerlerden bir daha akmaz.
Su akarken geçtiği kıyıların kıymetini bilmezsen…
Tutunmakta geç kalırsın da kapıldığın girdaptan dönüş olmaz...
Edeceğin sadece ah ile vah olur, şimdiki aklım olaydı diye… (bunu da ben söyledim galiba)

İşte böyle.
Niyetim, Nedim Kardeşin saydığı isimlerin bir çırpıda bir bloga sığdırmaktı...
Ama en delisi! bu kadar sürdü...
Uzun blogun da pek okuyanı olmaz...
Artık öbürleri başka kutlama günlerine.
Tamam..., bu gün öğretmenler günü, azıcık hürmet edelim dedik…
Ama... Kunta kinteyiz demedik yani…

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..