Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '10

 
Kategori
Siyaset
 

Bir de o olsa, var ya…

Bir de o olsa, var ya…
 

Kimileri fena halde içerliyor Tayyip Erdoğan’a… Kimilerinin de Arınç’a ya da Abdullah Gül’e takılmış kafası. Oysa, gerek Cumhuriyet’in temel ilkelerine karşı giderek güçlenen saldırıların varlığı ve gerekse, bölünme riski de dâhil ülkenin içine sokulduğu bu karanlık tünelin gerçek nedeni ne Tayyip Erdoğan, ne Abdullah Gül ve ne de Arınç’tır. Gerçek tehlike ve en büyük risk halkın tepkisizliğidir… Kolayca eğilip bükülüyor olmasıdır. Bütün bu olup bitenleri bilincinin tersi ile bir köşeye fırlatıp, atamamasıdır. Tayyip Erdoğan’ı götürürler, yenisini getirirler. Bu Abdullah Bey için de böyle, Arınç adı verilen Manisa beyzadesi için de… O gider; öteki gelir… Oysa tehlike, tabanın yapısındadır. Her gün biraz daha körüklenen kültürel yozlaşmanın, milli değerlerden uzaklaşmanın, ülkenin sorunlarına yabancılaşmanın ve giderek bu ülkeye olan gönül bağının yıpratıldığı bir ortamda soluk almaktan doğan, birbirinin fotokopisi bireyler yaratma uğraşısının uç vermeye başlayan tomurcuklarıdır tehlikeli olan…
Her yıl şu kadar mezun veren imam hatip okullarından beslenen ve 12 Eylül “insan”ı ile çerçevelenen o “deruni” boşluktur esas tehlike… Çünkü doğada, toplumda ve kültürel ortamda her gün yeniden doğrulanan “Bileşik Kaplar Yasası”na göre, ortada bir boşluk varsa, o boşluk doldurulmaktadır!.. Boş insan, dolduruşa en çabuk ve kolay gelebilen insandır. Boş dimağ, her türlü şeyle doldurulabilecek nitelikteki çorak bir boşluktur… Bir toplumun özünü ve esasını karanlığa gömebilmek için ilk önce onun kültürel içeriğini boşaltacaksınız. İşte 12 Eylül rejiminin bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük budur… Önceliği genç kuşaklara verilmek üzere toplumun hemen hemen bütün katmalarının içi boşaltılmıştır. Korkuyla, tehditle, şantajla, işkenceyle… Bir şekilde ve sinsi bir yöntemle bastırılan toplumsal bilinç!.. İşte Türkiye, 12 Eylül’de böylece bilincini yitirmiştir. Önüne konan her dolmayı yutabilecek zihinsel bir yoksulluğa itilmiştir. Tayyip Erdoğanlar 1980’lerin Türkiye’sini yönetemezlerdi… O günün toplumsal bilinç ortamı, bugün kitlelere belletilen karanlık düşünceleri bir çırpıda aydınlatır, söküp atardı… O günün gençliği bu günün gündemine egemen olan külleri yutmazdı. İşte 12 Eylül, bu nedenlerle tezgâhlandı. Amerikan yönetiminin “bizim çocuklar” dediği darbe yöneticileri bu amaçla devşirildi. Bu ülkenin gençliği, aydınları, emekçi sınıfları bu yüzden sindirildi. Bu yüzden hapislere atıldı. Bu nedenlerle işkencelere maruz bırakıldı… Amaç, Tayyip Erdoğanların yönetebilecekleri bir toplum yaratmaktı. Hedef, ülkenin tüm mal varlığı haraç mezat satılırken sesini çıkartmayan bir toplum oluşturmaktı. Güdülen temel ilke, Türkiye’yi emperyalizmin pençesine teslim etmek, bağımsızlık düşüncesini zihinlerden kazımak ve uzaktan kumanda edilebilecek bireyler yaratmaktı. Ve ne yazıktır ki, büyük ölçüde, bu hedeflere ulaşılmıştır… Ama bu ülke, en zor koşullarda dahi yedi düvelin işgalcisine haddini bildirebilmiş bir ülkedir… Ve bu gün gönlümüzde beslemekte olduğumuz tek umut, bu tarihsel gerçekten kaynaklanmaktadır… O günlere, göre fazlamız var, azımız yok… Ama bir tek önemli ve çok büyük eksiğimiz var: O da, bu mücadeleyi yürütebilecek kurmaylık dehasına sahip, aydınlık kafalı, insanlara güven aşılayan, dürüst ve yetenekli bir lider… Bir de o olsa, var ya!.. Ozanın söylediği gibi; - Siz o zaman görün bu ülkeyi… http://www.soruyusormak.com/ http://www.dnm-ler.com/

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..