Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '12

 
Kategori
Eğitim
 

Bir delinin bakışından...

Bir delinin bakışından...
 

Aldığım geribildirimlere göre akıllı bir insan olduğuma dair yanlış bir izlenim uyandırmışım. Üzüldüm. Oysa “akıllı” olarak değerlendirilecek ve etiketlenecek biri değilim. Bildiğiniz deliyim… Hatta “zır” diye tabir edileninden.

Günümüzün “Akıllı” insanı; çevresine bir çember çizer, o çemberin içine aldıklarına ılımlı yaklaşır, o çemberin içinde “önder” olarak gördüğü kişilerin her söylediğini yapar, onaylar, ya da suskunluk sarmalı(1) içine kendini hapsedip, kendi doğrularını ortaya dökeceği uygun zamanı ve zemini bekler…Bense en sevdiklerimle (eşimle, annemle, babamla, kardeşlerimle, hısım akrabayla, arkadaşlarımla vs.) dahi boğuşan, zaman zaman da dalaşan, o çemberi bir türlü etrafına çizemeyen, biraz huysuz, biraz uyumsuz, hatta mütemadiyen muhalif denebilecek delinin biriyim.

Siyasi seçkinlerin “Her şeyi ben bilirim” edasıyla başlayan süslü söylemlerini, ses perdesi yükseldikçe eşzamanlı şişen balonumsu egoları altında, bilimsellikten uzak, kısır ampirik çıkarsamalarla zihinlere çalım atmaya çalışmalarını değerlendirmeye çalışmak elbette “akil” adamların işi değildir. Bu değerlendirmeler için aklın biraz berhava olması gerekir…

Türkiye’de yaşayan insanların diğer dünya ülkelerinden farklılıklarını bilmezmiş gibi yapıp, ihraç edilen sistemleri gerçeklikleri göz ardı ederek uygulamaya çalışmakta benim gibi delilere değil ancak “seçilmiş-akil” adamlara yakışır.

Uzun zamandır yazılıp, çizilen, insanları sokağa döken bir konu üzerine bir deli olarak benimde görüş bildirmem deliliğimin olmazsa olmazı… Sizlerinde bildiği üzere Sosyal bilimlerde araştırma sonuçları fen bilimlerinin sonuçları gibi kesin yargılardan oluşmaz ve her bireyi kapsamaz, fakat istisnaların bu çıkarsamaları bozmayacağı kanısı hakimdir.

Ben bir deli olarak 4+4+4 Eğitim Sistemsizliğine yasa teklifi ilk verildiğinde karşı çıktım ve tutarlı bir “deli” olarak hala aynı noktadayım. Bu karşı çıkışım çevremde gözlemlediğim ampirik çıkarımlarım ve gelişim üzerine otorite kabul edilen Freud(2) ve Piaget(3) ve ardıllarının çalışmaları doğrultusunda değil Türkiye'nin mevcut sosyo- ekonomik ve sosyo-kültürel seviyesi ölçüsünde benim doğuştan “şanssız” diye nitelediğim, siyasi seçkinlerinse “nasip işi” ve “kader” olarak adlandırdıkları çocuklara kötülük olacağını düşündüğüm içindi… Sınıf ayrımının had safhaya ulaştığı ülkemde –çocukların bilişsel gelişim süreçlerine uygunsuzluk ve bu uygunsuzluğun doğuracağı zihinsel zararlar bir yana- bu düzenlemenin getireceği ayrışmanın doğrudan çocuklara yansıyacağı düşüncesiyle karşı çıktım ve çıkıyorum… *Köyün en son çitine gittiğinde dünyanın biteceğine inanan Ünzileler(4) yetişmesin, “Lal gece”(5) mağduru çocuklar olmasın diye,kız çocuklarının okutulmamasına meyilli bir kültürel yapıda açık öğretim ve türevlerinin kızları erken yaşta eve kapatılabileceği endişesiyle karşı çıktım ve çıkıyorum. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının 941 TL, Yoksulluk sınırının 3 bin 66 TL, asgari ücretin ise 739 TL olduğu bir memlekette Açlık ve Yoksulluk sınırında yaşamaya çalışan ailelerin,eli ekmek tutsun diye çocuklarını 4 yıllık temel eğitimden sonra meslek okullarına, tekstil atölyelerine, torna tezgahlarının başına göndermelerini, 9-10 yaşlarındaki çocukların meslek seçmek zorunda kalışını, her hangi bir parti, ideoloji kabul etmediği için değil sadece bir “deli” olarak vicdanım kabul etmediği için karşı çıktım… (Bana parti ve ideoloji yakıştıranlara soruyorum böylesi bir deliyi hangi parti, hangi ideoloji kabul eder?)

Tersi söylemlerle bu endişelerimin yersiz olduğunu düşünen ve dile getirenler elbette olacaktır, lakin benim gibi bir zırdelinin endişelerini TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu 2009 yılında yayınladığı “Erken yaşta evlilikler hakkında inceleme raporu (6)” da doğrular nitelikte…

Bu rapora göre; Erken yaşta evlilik yada nişanlılık nedeni ile ilköğretime devam etmeyen kız çocuğu sayısı 675.

Hangi gelişmiş olarak adlandırılan dünya ülkesinde çocuk yaşta evliliği teşvik eden “On beşindeki kız ya erdedir ya yerde” diye bir 'atasözü' var? Ya da hangi gelişmiş olarak adlandırılan dünya ülkesinde 15 yaşında bir kız çocuğu ile evlenen cumhurbaşkanı... 14 yaşında 26 kişinin hayvani arzularının kurbanı olan N.Ç için “rızasıyla birlikte olmuş” (7) diye hüküm bildiren yargının, 14 yaşındaki S.B’nin tecavüz sanıklarının ilk duruşmada tahliyesi sonucunda “Adalet sen bizim her şeyimizsin”(8) diyerek slogan atan his yoksunu“insanımsı” yaratıkların yaşadığı bir ülkede elbette bunları sormak ve sorgulamak “akil” adamların değil benim gibi delilerin işidir.

Peki; Hangi gelişmiş olarak nitelenen dünya ülkesinde 15 yaş altında çocuk işçiler var?

Aynı raporda;

Mevsimlik gezici ve geçici tarım işçiliğinde çalıştırılan çocuk sayısı: 1216
Sanayide ve hizmet sektöründe çalıştırılan çocuk sayısı:502
Sokakta çalıştırılan çocuk sayısı: 136
Ev hizmetlerinde çalıştırılan çocuk sayısı: 1132

Bu verilere göre 2009 yılında toplamda 2 bin 986 çocuk işçi çalıştırılmış. Tabi bu verilerin 3 yıl öncesine ait olduğunu hatırlatmama gerek yok.

Bunların hepsi bir tarafa en önemlisi iktidarı elinde bulunduran siyasi seçkinlerin eğitimden beklentisi… Bu beklentiyi bilmeyen yoktur sanırım. “Dindar ve Kindar bir nesil ” istemiyle bu beklenti zaten deşifre oldu. İktidar, Althusser’i doğrularcasına okulu ideolojik bir aygıt(9), eğitim sistemini insanları şekillendirecek bir kalıp olarak görüp, çocukları o kalıp çerçevesinde biçimlendirmeyi hayal ediyorsa, “Çocuklar her şeyin en iyisini ve güzelini hak ediyorlar” sözlerinin havada kaldığını, içi boş ve popülist bir söze dönüştüğünü söyleyebiliriz.Çocuklar elbette her şeyin en iyisine ve güzeline layıktırlar, fakat “iyi” ve “güzel” olanı iktidar belirliyorsa çocukların geleceği; “Kime göre güzel? Neye göre iyi?” sorularıyla, bu kavramların izafiliği içinde kaybolur…

Amaç belli bir kalıba sokulmamış, özgür, özgün, düşünen, soran, sorgulayan, bilimsel çalışmalar yapan nesil mi ? Şayet öyleyse; “ İslam demokrat değildir, rasyonalist de değildir...”(10) diyen İslamcı-Yazar Abdurrahman Dilipak’ın dile getirdiği gerçeğin üzerine, haftada 8 saat din dersini “zorunlu” seçmeli hale getirmek,dün “Kemalizmin” tek tip olduğunu eleştirirken, bugün yerine konmak istenen “Ilımlı-İslam” dayatması neyin nesi…

Ben pedagog, sosyolog ya da psikolog değilim… Fakat, bu konuların uzmanları bilime dayanarak ağız birliği etmişçesine 5,5 yaşın ana okulu yaşı olduğunu, normal eğitim için erken olduğunu söylüyorsa ve Milli Eğitim İlk öğretimin, ilk yarı yılına anaokulu müfredatını taşıyorsa burada 5,5 yaşın erken olduğunun üstü kapalı kabulü vardır. Deli hatta zırdeli olduğumu söylemiştim fakat bu kabulü anlamayacak kadar da deli değilim.

Bu arada, İlköğretim 1.sınıfların müfredat kitaplarını(11) da inceleme şansı buldum. Sistem kadar müfredatta tam bir garabet… Resim boyama kitaplarından çok ta farklı değil… Resim yapmak elbette çocuk gelişimi ve çocukların kendilerini ifade edebilmeleri için faydalı bir uğraş… Fakat önceden belirlenmiş şablonların içini doldurmak ne kadar faydalı tartışılır… Deniz mavi, tarla sarı, ağaç yeşil olmak zorunda değil. İlla eğitimi boya kalemleriyle verecekseniz bırakın çocuklar dilediği resmi dilediği renkle boyasın. Belki o zaman bulutları pembe boyayan çocuklar, yağmurlarında pembe yağmasını sağlayabilir…

KAYNAKÇA

1) Suskunluk Sarmalı Kuramı: Elisabeth Noelle-Neumann’ın geliştirdiği bir kuramdır. Bu kurama göre; insanlar bir görüşü benimsemede yalnız olduklarını düşünüyorlarsa, açık olarak dile getirmekten kaçınırlar, ancak görüşlerinin paylaşıldığını ya da desteklendiğini düşünüyorlarsa bu görüşleri hakkında konuşurlar.

2) Sigmund Freud : 1856-1939 yılları arasında yaşamış Kişiliğin 5 farklı dönemden geçerek geliştiğini öne süren Psikoanalitik Kuram'ın kurucusudur.

3) Jean Piaget: 1896-1980 yılları arasında yaşamış Genetik epistemoloji ve bilişsel gelişim alanında çalışmalar yapmış, çocukta düşünce ve dil gelişiminin bir süreklilik içinde değil de, evrelerden ge­çerek oluştuğunu ve birey çevre ilişkilerinde etkin bir şekilde yapılandığını ortaya koy­muş İsviçreli bir psikologdur.

4) Ünzile : Sözlerini Aysel Gürel’in yazdığı,Müziğini ise Onno Tunç’un yaptığı Sezen Aksu şarkısı (Dinlemek için : http://www.sezenaksu.net/sezenaksu/muzik/sarki-sozu-sozleri/unzile-2.html)

5) Lal Gece : Yönetmenliğini Reis Çelik’in yaptığı, İlyas Salman ve Dilan Aksüt’ün başrolü paylaştığı çocuk gelinler dramının beyaz perdeye yansıtıldığı24 Ağustos 2012 de vizyona giren sinema filmi.

6) TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu“Erken yaşta evlilikler hakkında inceleme raporu”: (http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/kefe/docs/komisyon_rapor.pdf)

7) N.Ç davası karar metni:(http://www.focushaber.com/iste-yargitay-in-n-c-kararinin-tam-metni-h-86150.html)

8) S.B duruşması haberi:(http://haber.stargazete.com/guncel/tecavuz-saniklarina-ilk-durusmada-tahliye/haber-690175)

9) Louis Althusser : ‘‘İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları’’ adlı yapıtında Marx’ın ‘‘üretim koşulları’’na ilişkin söylediklerini ele alır. Ona göre, üretimin koşulu üretim koşullarının yeniden üretimidir. Devletin aygıtlarını “İdeolojik aygıtları” ve “Baskı aygıtları” olarak 2’ye ayırır. İdeolojik aygıtları; Medya, Okul, Aile ve Sendikalar’ı Baskı Aygıtları ise hükümet,hapishane,mahkemeler ve polis güçleri oluşturur.

10) Yeni Gündem Gazetesi sayı 43 sayfa 16-17; Yazan, Abdurrahman Dilipak Aktaran: “İslam çağımıza yanıt verebilir mi” Server Tanilli s: 210.

11) İlköğretim 1.sınıf çalışma kitabı: (http://ttkb.meb.gov.tr/dosyalar/kitaplar/1sinif_calismakitabi_I.pdf)

 
Toplam blog
: 8
: 545
Kayıt tarihi
: 10.11.10
 
 

1975 İstanbul doğumluyum. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü 2.sınıf öğr..