Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

19 Ekim '06

 
Kategori
Mavi Yolculuk
 

Bir deniz macerası...

Bir deniz macerası...
 

içinde olmak...


Bir kasım ayı, yağmurlar bir haftadır o gün ara verdi ve hava parçalı bulutluydu. Sabah 5 civarında telefonum ısrarla çaldı. Baktım Urfa’ lı çok sevdiğim bir ağabeyim arıyor. Bir gün öncesinden telefonda laflarken balığa gidelim diye konuşmuştuk ama ne yalan söyleyeyim o kadar çabuk gideceğimizi de düşünmemiştim.

Hayırdır abi dedim, '' lo, bugün bir arkadaşımla geleceğim, balığa gidelim eğer müsaitsen" dedi.” Zamanım var abi ” dedim; lakin havanın balıkçıların tabiriyle g...ü kulağında, ne yapacağı belli olmaz” diye ekledim.

İkna olmuştu ama daha aradan 1 saat geçmeden kapım çalındı. Gelen Kadir ağabey yanında tanışmaktan onur duyduğum emekli öğretmen bir ağabey vardı. Bana “ bu mevsimde it ölmez lo” deyince “ peki ” dedim “ hadi gidelim ” .

Avlanma malzemeleri karides yiyecek bir şeyler alıp tekneye doğru yola koyulduk.

Teknenin demirli durduğu koya geldiğimizde ilk dikkatimi çeken tüm balıkçı teknelerinin yerinde durduğuydu ve üstelik ortalıkta da kimsecikler yoktu. Yeniden biri-iki hamle yaptım balık işinin iptal etmek için ama nafile. Mersinden kalkıp gelmişler ve üstelik asla kıramayacağım bir arkadaşım, ağabeyim, Kadir abi. Üstelik onca hevesle yol tepip gelmişler. Demir alıp, vira Bismillah deyip yola koyulduk.

Yaklaşık bir saat yolculuk yaparak balığın bolca bulunduğu doğa harikası kerteriz noktasına doğru yola çıktık. Yol boyunca şarkılar türküler bizimle beraber coştular. Kadir ağabeyde ses güzel, harika Urfa türküleri ardından Türk sana müziği teknemizde çınlıyor. Bir yandan da yalancı balık yemiyle hareket halindeki teknenin arkasından 50 metre misina ile bırakıp çektiğimiz " sırtımız " var. Yolda birkaç parça sinarit(dentex) yakaladık.

Hava parçalı bulutlu ama aşarı elektrik yüklü. Gün doğu 4 şiddetinde esiyor ve arkamızdan geliyor.

Sonunda geleceğimiz noktadayız. 40 kg lık demiri(çapa) aşağıya salladıktan sonra yaklaşık 60 metre derine indi. 20 metre kadarda ip bıraktıktan sonra oltaları hazırlamaya başladık. Tekne oturdu karidesli misinaları balıklara gönderdik. Bizimkiler çok mutlulular ama benim içim rahat değil. Bulutlar çok hareketli ve hava kararsız davranıyor. Aslında ben kararsız davrandığını düşünmek istemiyorum ama hava gayet kararlı; kötü planları ortada. Dalgalar düzensiz ve rüzgar sürekli yön değiştiriyor. Tam bu sırada oltalara mercanlar çipuralar ikişer üçer takılmaya başlayınca biz verdik konsantremizi denizin dibine. Ardından domuz balıkları kiloya yakın peş peşe derken hava imzasını atmak için kalemi eline aldı.

Bizimkileri uyarıyorum hava kötü bozacak, şu ilerideki koya sığınalım. Hemen atılıyorlar, “olur mu lo;bu mevsimde it ölmez. Hayatımızın balık avını yaşarken bırakılır mı?”

Korktuğumu düşünmesinler diye bir süre daha sesimi çıkarmamaya karar veriyorum, ama hava hiç de adil görünmüyor. Balıklar ikişer üçer oltalara takılırken kuzey yönünden, torosların engin aralığından siyah ve kızgın bir bulutun bir şerit halinde hızla Antalya yününde beliren bulutla birleşmek için hareketlendiğini görünce “toplanıyoruz” dedim; hortum çıkacak. İç Anadolu bölgesinin soğuk kuru havası, akdenizden gelen nemli ve sıcak havayla tam tepemizde kızgın kısraklar gibi tepişecekler deyince olayın ciddiyetini anladılar. Oltaları bile toplamadan hemen motoru çalıştırdım. Kadir ağabey çapanın ipini kesti.tekne 9,5 metre yat tipi ve içindede 65 lik perkins otomatik şanzıman motor var.Olaylar o denli hızlı gelişiyor ki teknenin demirini çekmek için zaman yok. Amacım tekneyi açığa, Kıbrıs yönüne doğru sürmek ve kıyı boyunca doğuya yönelecek olan hortumdan kurtulmak.

Tam üstümüzde bir doğa kükreyişi başladı. Bulutlar çok büyük bir hızla sarmal olduktan sonra 500 metrelik bir çapla hızla dönmeye başladı. Görüş mesafesi sıfıra yakın, ortalık cehennem gibi. Sanki bir kaynar kazandayız; deniz fokur fokur. Teknede ne varsa yukarı doğru uçuyor. Minderler, oltalar, çantalar uçurtma gibi. Dolu yağıyor en irisinden. Tente demirlerine yıldırım atıyor ve oradan sağ çıkmak o an için olası görünmüyor.

Tam yol ileri vererek dümeni 120 derece açıyla güney batıya doğru kırdım. Bütün bu olaylar olurken bana en ilginç gelense rüzgarın her yönden esiyor olmasıydı. Rüzgar demek yanlı olur; fırtına. Sanki 10 tane vantilatörü daire yapmışlar ve siz de ortasındasınız. Tekne karanlıkta sıfır görüş açısıyla devam ederken kafamda hemen 1,5 mil uzaklıktaki Dana adası var. Yanlışlıkla ya gider adaya bindirirsek diye düşünüyorum. Ama diyorum, imkansız; neredeyse tornista döndüm, ada da tam ters yönde kalıyor olmalı.

Yanımdakileri merak etmişsinizdir. Kadir ağabey 50'sinde, beraberindeki ise milli eğitimden emekli 70 yaşında bir öğretmen ağabeyimiz. Bildikleri duaları yüksek sesle okumakla meşguller. Bütün bu kargaşanın içinde cep telefonum çalıyor. Açtığımda ortopedist doktor arkadaşım bana diyor ki “Hakan, evdeysen pencereden bak, Dana adasının orada büyük bir hortum çıktı.” Ben bağırıyorum,” içindeyim şu an”. ”Hadi ya,” diyerek kahkahalar atıyor. Sonra kendini toplayıp, "yerinizden kıpırdamayın, tekne alabora olursa tekneden uzaklaşın! diyor. ”Yüzerek mi?” diyorum ve ekliyorum;” yahu sen gırgır mı geçiyorsun? Şu an Kıbrıs yönüne doğru kırdım dümeni tam yol gidiyoruz”. ”Anlamadım” diyor ve sesi telefonda kayboluyor. Zaten telefonum su içinde kalmış kapatıp ön tarafa bir yere koyuyorum. Bizim ortopedist Kızıldenizlerde dalmış, Karadenizli yürekli bir arkadaş. Denizdeki çoğu şey onu şaşırtmaz ama telefondaki anlamadığım son sözlerindeki ses tınıları hiç hoş değildi.

Neyse, biz tam yol karanlığın kaynayan tenceresinde giderken, 15-20 dakika sonra görüş mesafesinin arttığını fark ediyorum. Bir korkum da, Dana adasının 200 metre batı tarafında bir çok teknenin batmasına yol açan, ancak dalgalı-açık havalarda çok dikkatli bakınca görülebilen denize sıfır bir kaya çıkınsı var ve oraya bindirmek. Hava açarken birden bire önümde Dana adasının kıyıları 10 metre kala görüyorum. Dümeni neredeyse tam kırmama rağmen hortum tekneyi neredeyse 80 derece doğu yönüne çevirmiş. Dana adasıyla kıyı arası yaklaşık 1 mil iken, ada ve kıyı arasında, adaya doğru 3-4 metrelik dalgalara tekneyi vererek karşı kıyıya doğru yöneliyorum. Bu arada Kadir ağabey, neden geldiğimiz yöne değil de kıyıya doğru gittiğimizi sorup duruyor. Açıklama yapmaya çalışıyorum ama ikna olmuyor. Bir an önce geldiğimiz koya gitmek istiyor. Tekneyi onun istediği yöne kırsam bordodan alacağı dalgayla alabora olabiliriz; anlatamıyorum. Dümeni benim boş anımda doğuya, yani hortumun gittiği yöne çeviriyor, yeniden düzeltiyorum. Sonunda ikna oluyor. Dalgaların yapısı da çok garip. Bu denli kısa bir mesafede oluşan bu dalgaların arasında boşluk çok az olduğundan teknenin üzerinden dalgalar bizleri de yıkayarak üzerimizden geçiyor(ön sağ cam kırık bu arada). Aradan yaklaşık 40 dakika sonra ortalık sakinliyor. Dalgalar küçülüyor. Ufuk çizgisi öteleniyor.

Aradan bir saat sonra pırıl pırıl bir güneş, yaprağı bile oynatamayacak bir hafif rüzgar, cam gibi bir deniz.

Boranda kalmak bu olsa gerek. Demek k,i bu mevsimde it ölmezmiş veya bu mevsim itin ölmesine uygun değilmiş diyorum Kadir ağabeye.

”Lo" diyor;"ya biz it değiliz yada senin tekne bizi kurtardı”. ”Mevsimi değil abi, mevsimi değil” diyorum, gülüşüyoruz. Her yer güllük gülüstanlık olduktan sonra balık avladığımız yere dümeni kırmak istiyorum, ikisi birden “ne yapıyorsun sen lo? diye çıkışıyorlar;”geri dönelim!". ”Artık olay bitti, balık avına geri dönebiliriz,” diyorum ama sırılsıklam olduğumuzdan geri dönüyoruz. Dört yıl önceki yaşadığımız hortumlu bu deniz macerasını emekli öğretmen okulu müdürü sayın Mahmut Sümer’in anısına yazdım. Nur içinde yat Mahmut abi…

sağlıcakla...

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..