Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '11

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Bir dinazor yumurtası hikayesi

Bir dinazor yumurtası hikayesi
 

Çocukla çocuk olmanın dayanılmaz hafifliği... 

Üç yaşındaki oğlumla birlikte hayatı yeniden keşfediyoruz. Bazen oyuncakları arasında kaybolmuşken, hiç beklemediğin anda sorduğu bir soru ile... bazen yemek yerken... bazen bir hikayede... 

Her çocuk gibi onun da sevdiği sevmediği yiyecekler var. Mesela et, süt ve makarna her şartta yenilip içiliyorken, sebze yemekleri, peynir gibi bazı yiyecekleri yedirmek savaşmayı gerektiriyor. Hele bu yaşlarda beslenmek ve beslenme alışkanlıkları çocuğun geleceğini şekillendiriyorsa mücadele kaçınılmaz oluyor. 

İşte tam bu aşamada aşmamız gereken bir sorun olarak çıktı karşımıza yumurta yemek. Bizim ufaklık yumurtayı görünce ağzını kapıyor, dudaklarını kilitliyor, yüzünü diğer tarafa dönüyor böylece bu konu hakkındaki kararlılığını tüm hareketleriyle belirtiyordu.Annesi bir taraftan, ben bir taraftan bastırıyorduk ama nafile... 

Seven herkesin başına gelecek en zor iştir sevdiğinin direncini aşarak ona yardım etmeye çalışmak... Anne-Baba olmak ise bunun en bariz örneğidir heralde. Siz faydalı olana yönlendirmek isterken, çocuğunuz neredeyse sizinle mücadeleden zevk almaktadır. İşte biz de yumurta yedirme mücadelesini bu duygularla verdik... :) 

Oyunculuk Yeteneği... 

Bu tür direnç durumlarında en etkin başvuru yöntemidir çeşitli "oyunlar oynamak"... Örneğin en sık karşılaştığımız mücadele alanımız yolda kucağa alınma meselesidir. 

  • Babaaa...
  • Efendim oğlum....
  • Ben yoruldum, kucağıma gel!... ("kucağına al" da değil "kucağıma gel" diyor. :))

İşte burada mücadele başlıyor. "Babacım ama ben çok yoruldum..."  

Hemen cevap veriyorum; "Ben de yoruldum oğlum... " 

Burada ben oyunculuk sergileyerek ikna etme çabasına girerken o da ne... Oğlum daha hızlı çekiyor silahını... 

"Ama benim dizim ağrıyooor..." (Bu arada dizini tutuyor birde!) Bu diyalog bir süre devam ettikten sonra, en numaracı haliyle dizini tutup gözünüzün içine baka baka yalvaran bir çocuğa dayanmak gerçekten güçleşiyor... 

Eğer yolumuz sevdiği bir arkadaşı ya da oyuncaklar gibi sevdiği bir başka hedefe doğru ise "madem yorgunsun, o zaman evimize gidip dinlenelim" cevabıyla şimdilik bu konuyu biraz da olsa çözmüş gibiyim. 

İşte yumurta konusu da bu şekilde "oyunlarla" aşmamız gereken bir konuydu. 

Ve bıldırcın yumurtasını keşfettik...  

Koca tavuk yumurtasına biraz önce bahsettiğim şekilde direnen oğlumuza yumurtayı sevdirmenin yolunu bıldırcın yumurtası sayesinde bulduk. Daha önceleri her öksürdüğünde doktorların hemen yazdıkları antibiyotikler yerine, öksürüğe iyi geldiğini öğrendiğimiz bıldırcın yumurtası aynı zamanda yumurta sevgimize de vesile oldu... 

Öksürük için çiğ halini sütle karıştırarak verdiğimiz bıldırcın yumurtasını, suda haşlayıp oyuncak dinazorunun dişleri arasında sunmak diğer bir çok oyun gibi işe yaradı. 

"Babacım bak dinazor yumurtası, sen yemezsen o yiyecek..." dediğim günden beri o minik bıldırcın yumurtası, dinazor yumurtası olarak kahvaltıdaki yerini almış bulunmakta... Tabi burada oğlumun dinazor oyuncaklarına duyduğu sevgiden yararlandığımı ifade etmekte fayda var... :) 

.... 

Not: Aslında bu dinazor yumurtası meselesini, çocukların hayal dünyalarını nasıl da gerçek gibi yaşadıklarını ve bundan da nasıl keyif aldıklarını anlatmak için yazmak istiyordum. Ama yazıya başladıktan sonra, "oyunların ve oyuncakların" etkisinden bahsetmeden, bu konunun havada kalacağı düşüncesiyle vazgeçtim. Belki başka bir blogda bu konudan da bahsederim. 

 
Toplam blog
: 64
: 810
Kayıt tarihi
: 07.07.10
 
 

www.ibrahimkayral.com ..