Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '07

 
Kategori
Dostluk
 

Bir dostun ardından

Kelimelere dökülen her duygunun sıradanlaştığı, içeriğini kaybederek soğuk birer klişe halini aldığı söyleniyor olsa da gurbet acısını tadan, vuslatı hasretle bekleyen yaralı ve bir o denli yüklü olan yüreğimi, anlayacak bir başka yüreğe açmak ve böylece bir nebze olsun rahatlayabilmek ümidiyle başlıyorum satırlarıma...

İradesi dışında dünyaya salıverilen insanoğlu, belki de bu yüzden ağlıyordur ilk nefesiyle, hiç olmayacak kadar büyük bir feryatla. Kabul edemiyor atılışını ve bu nedenle hissettiği yalnızlığını. Küçücük yüreğe ağır geliyor yalnızlık. Zaman zaman düşünürüz 'yalnızlık neden?’ diye. Bir başka yaralı yürek veriyor cevabını; "Sevebileceklerim dilsiz, dilimi konuşanlarla da konuşacak lakırdım yok ( [1][1] )". O, verdikleriyle minnet etmeyen bir dosta, kitaba, sığınıyor. Feryadı dindirecek olanı, dostu, dosta olan ihtiyacı, işaret ediyor.

Nedir dostluk? Kimdir dost?

Çoğu insan dostluktan dem vurmuştur da, dostluğu tadan onun sınavını verebilen pek yoktur. Zira, dosta dostluğa dair konuşmak dost olmaktan kolaydır.

'Dost nedir' sorusuna kitaplar yazılmış olsa da bu soruya, içeriğini dost ile özdeş gördüğüm bir başka şeyle cevap versem ve SEN desem beni anlar mısın Sevgili dost.

Yalnızlığın yarattığı feryadın yükseldiği bu ıssız, çöl misali köyde, aynı dertleri dert bilen bir yüreği bulmanın sevinci sarıyor benliğimi. 'Zambaklar en ıssız yerlerde açar' diyen şairi daha iyi anlıyorum. Anlıyorum, derdi de sevinci de doyasıya yaşayabileceğim, kitaplar harici dostlarımın da olabileceğini ve yaklaşıyorum dostuma. Yaklaştıkça daha bir güçlü hissediyorum kendimi. Uzun zamandır lâl dostlarımla yaptığım sohbetleri onunla yapıyor, konuşuyor, konuşuyor, konuşuyorum uzun süren suskunluğuma nispet biraz da. Dostlukla birlikte yüreğimde mutluluğa da yer veriyorum. En kutsal iki duyguyu hatırlattığı için 'pirim' diyorum dostuma, aradığım zambak'a.

Dünya için faniliğini, insan için cehaletini, yarınlar için hayalini unutmadan konuşuyoruz. Diğer insanlardan yanıyor yüreğimiz zaman zaman. Ama erdemsiz adamın mabedin musikisinden anlayamayacağını söyleyerek garip bir tebessümle yineliyoruz birbirimizi, yineledikçe daha da bağlanıyoruz birbirimize.

Geçen zaman sözcükleri kifayetsiz kimi zaman gereksiz bırakıyor, dostun gözlerine bakıyor, yanan ateşi görüyor yanıyorum ve tekrar hatırlıyorum şükrediyorum. Yaşıyor olmanın acı çekmekle, acı çekiyor olmakla ne kadar alakalı olduğunu hatırlatan anlar yaşıyoruz düne, bugüne dair.

Zor, talihsiz, hırçın ve hatta patavatsız insanlar girmek istiyor hayat çemberimize. Yine dostun gözlerindeyim ve birlikte şükrediyoruz ' iyi ki böyle insanlar var, iyi ki biz bunlardan değiliz ve şükür ki hiç bir olay ve an sonsuz değil' . Biliyoruz ki sıkıntı ve rahatlığı hayatımızın her anında bir arada yaşıyoruz nefes alışımızla. Soluduğumuz havayla sıkışan bedenimizi verdiğimiz nefesle rahatlattığımız gibi rahatlatıyoruz bakışlarımızla birbirimizi, aynı yolda olmanın sevinciyle.

Hayallerimiz oluyor işe, eşe, aşa dair, burkuluyoruz. Pişmanlıklar sarıyor yüreğimizi. Akrep ve yelkovanın amansız kovalamacası ile irkiliyoruz bir anda, Mevlana’yı hatırlıyoruz "Dün dünle gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım". Ağlamak yerine bir şeyler yapmak zorundalığının bilinci ile tekrar dönüyoruz birbirimize, hayata. Geleceği geçmişe mahkum etmemek için kararlar alıyoruz.

Şairleri, aşıkları dinliyoruz kimi akşamları ve bu denli kıymetli yüreklerin varlığına gıbta ile karışık bir teselli ile bakıyoruz.

An oluyor solgunlaşıyoruz her birimiz, diğerinin bilemediği sebeplerden. Dostlukla, içten soruyor ve bekliyoruz. Cevap gelmeyince kırılmıyoruz. Biliyoruz ki, kimi sırlar eşler, kimi sırlar arkadaşlar, kimileri de yaratanla kulu arasında kalmak zorundadır. Dua ediyoruz o an dost samimiyeti ile, sıkıntıya ferahlık diliyoruz.

Ağlamaklı, şaşkın yüzler görüyoruz. İçimizde bir sıcaklık doğuyor bu toy yüzlere, yaklaşıyoruz. Yaşadıklarımızla yeni karşılaşıyor olmanın yorgunluğu, şaşkınlığı hissedilen bu yüreklere dayanak oluyoruz, bizi öyle zamanlarda yalnız bırakanlara inat biraz da. O yüzleri güldürmek geçmişten intikam almak, hala ayakta olduğumuzu haykırmak gibi tat veriyor bizlere...

Neden bize kimse sormadı, neden kimse bizimle konuşmadı diye düşünüyorum kimi zaman, sevgili zambak. Bu haksızlık mı, şanssızlık mı yoksa bir nevi nimet mi, şaşkınım. Haklısın, tüm yaşananların ardından adlandırmaların ne önemi var ki...

Hiçbir nimet sonsuz değil(miş) ve her nimetin bir külfeti var(mış).

Gidiyorsun!

Senin gibi bir dosta sahip olmanın külfeti de, hasret acısını bu denli çekmekmiş, sevgili zambak.

Gözyaşımı ve tebessümlerimi paylaştığın için minnettarım. Sana layık olanları sevebilmen, birlikte olduklarının ve olacaklarının da sana layık olması temennisiyle sevgili zambak.

Elv...

*****

[1][1] Cemil Meriç.

 
Toplam blog
: 18
: 285
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bu yolculukta akla gelen bir kaç cümle...öylesine işte. ..