Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '15

 
Kategori
Psikoloji
 

Bir ensest kurbanı

Bir ensest kurbanı
 

İlk evliliğimi bağnaz görüşleri olan koyu Hristiyan bir adamla yapmıştım. Felsefeden asla hoşlanmıyor, psikolojik konulara ise mümkün mertebe girmeyip, hayatın gerçeklerini İncil'den alıntılar yaparak açıklıyordu. Bu yüzden üniversite eğitimi almak istediğimde, her ne kadar psikoloji okumayı arzu etsem de aramızda sorun çıkmaması için hemşirelik okuluna kayıt oldum. Üç yıl sonunda sıkılıp, gerçekten okumak istediğim bölüm olan psikolojiye geçiş yapmak için başvuruda bulundum. İşte bu davranışım eski eşimle ipleri kopartan ilk hareket oldu diyebilirim.

Okula hemen kabul edilmeyeceğimi düşünüyordu, oysa ki, diğer bölümden aldığım en düşük not bile 100 üzerinden 98 olduğu için birkaç hafta içinde okula kabul edildiğime dair resmi evrak elime ulaştı. İşte o gün eski eşim bana şunu söyledi : "Psikoloji eğitimi alanlar hasta ruhlu insanlardır. Kendilerini iyileştirmek için bu okula giderler. Şimdi herkes senin hasta olduğunu düşünecek!"

İnsanların ne düşüneceği hiçbir zaman umurumda olmadı, ama ben de dahil pek çok kişinin, kırılan kalplerini tamir etmek için orada olduğu gerçeğini kısa süre içinde anladım. Tek fark, eski eşimin dediği gibi, o insanların ruh hastası olmadıklarıydı. Kendi hislerinin farkındalığında olan kişilerdi ve geçmişle olan sorunlarını çözümlemeye kararlıydılar. Aynı zamanda kendileri gibi kalpleri incinmiş, hayata karşı güvenleri sarsılmış kişileri iyileştirmekti amaçları.

O bölümde kendini çözümlemeye kararlı pek çok yüksek farkındalığa sahip insanla tanıştım. Bu kişiler yaşadıkları korkunç deneyimleri, sakin bir şekilde anlatıp, bilinçaltının derinliklerine yolculuk yapabilen, yaşanmışlıkların kendilerinde bıraktığı derin yaraları iyileştirmek isteyen insanlardı.

O insanlardan biri, Cezayir kökenli bir genç kadındı. Yaşadığı korkunç deneyimi tez olarak kaleme alabilecek kadar da güçlü bir insan. Cezayir'den Fransa'ya, oradan San Francisco'ya uzanan olağanüstü bir hikayenin kahramanı kendisi. Bugünkü yazımda bu muhteşem insanın adını vermeden kendi cümleleri ile yaşadıklarını sizlere aktarmak istiyorum.

"Annemin komşumuzla yaptığı kavgayı hatırlıyorum. Abim henüz 7 yaşındaydı. Komşumuz abimin, zaman zaman evimize bizimle oynamaya gelen kızlarının iffetini bozmakla suçlamıştı onları. Kavga da bu yüzden çıkmıştı. Sonra ailem Fransa'ya taşındı. Yani bu olay yüzünden, çünkü herkes öğrendi, artık kimsenin yüzüne bakamıyorlardı.

Annemin beni sevdiğine hiç inanmadım. Onun ceza taktiği de bir enteresandı. Beni önce döver, sonra sandık odasına kitlerdi; oradayken bana yemek ve su da vermezdi. Bazen annem ve babam yaptığım bir yaramazlık yüzünden beni cezalandırmak için geceyi bekler sonra gecenin bir yarısı elbisemi çıkartır, sokağa atmaya çalışırlardı beni. Aklımı kaybedecek gibi olurdum. Bir kolumdan annem, bir kolumdan babam tuttuğu için mahrem yerimi örtemez, gözyaşları içinde çığlıklar atarak yalvarırdım.

Ben ailemden fazla bir şey istemedim; hayatımda bir kere bile oyuncak diye ağlamadım! Ama çok fena bir kaosun içinde büyüdüm. Ailemin ruhsal bozukluklarını bilen biri vardı; abim! Onların neye sinirleneceklerini bilir, bunu benim aleyhime kullanırdı. Beni dövsün diye babamın eşyalarını saklardı.

Yine de ailede en çok onu severlerdi. Ben altı yaşıma kadar annemle babamın odasında yattım. Sonra bir gün beni abimle aynı odaya koydular. Ne olduysa o odada oldu. Bana yapacakları  çok açıktı, ama sanki bunu zaten yapsın der gibi beni onunla aynı odaya yatırdılar.

O her gece eğer bir daha yapmazsam annemle babama söylemekle beni tehdit ediyordu. "Sen istedin derim" derdi. Ya da beni dövmekle tehdit ederdi. Direnirsem bütün hırsıyla beni döverdi. Kimse onun elinden beni almazdı. Öyle bir döverdi ki, ağzım burnum kanlar içinde kaldığı halde, asla onun elinden almazlar, eğer gürültüden rahatsız olurlarsa, ikimizi birden döverler, beni abimi sinirlendirmekle suçlarlardı.

Bir defa anneme söylemeye çalıştım olanları, ama beni dinlemedi. Sadece "babana söyle de evi başımıza yıksın. Biri mezara, öbürü hapse girsin, sen de dünyanın en mutlu insanı ol" dedi bana.

Annem, abimin bana yaptıklarını biliyordu bence. Çünkü bir gün ben ağlarken geldi ve aynen şöyle dedi "ne yaparsanız yapın bana duyurmayın!" 

8 yaşındaydım ve intihar etmek istiyordum.

Ve sonunda bir gece babam her şeyi gördü.

Yok yoook, abime bir şey yapmadı. O odasında huzurla uyurken, annem önce hala bakire miyim diye kontrol etti beni. Sonra "ne yaptın" diye bağırarak bana, yani 8 yaşındaki tecavüze uğramış bir çocuğu abisini baştan çıkartmakla suçladı. Bir de babama dönüp, "bu pijama giymiyor, o sebep oldu" diye bağırırken babam "doktora götüreceksin, bakire mi değil mi bakılacak" dedi. Ben bütün gece dizlerimin üzerine çöküp deli gibi beni doktora kızlık muayenesine götürmemeleri için yalvarırken, abim huzur içinde odasında uyuyordu.

O gece annem "bu bir aile sırrı olacak ve asla konuşulmayacak" dedi. O günden sonra abim bana bir daha dokunmadı, ama çok hırslandı. Evlenip, defolup gidene kadar da her hırslandığında beni dövdü.

Abimin rezil davranışları yüzünden okul hayatım daha en başından sekteye uğradı ve her geçen sene daha da beter oldu. Sokakta çişimi dahi tutamaz oldum. Hiçbir zaman topluma karşı başım dik duramadım. Ses tonum, davranışlarım, olaylara karşı reaksiyonlarım her zaman normal bir insandan çok daha abartılıydı. 

İleriki yıllarda aileden birilerine durumumu anlatmaya çalıştım. Ama kimse bana inanmadı, beni aileden dışladılar, bana hasta ve şizofren muamelesi yaptılar.

Yaşadığım ne olursa olsun kendime zarar verecek davranışlarda bulunmadım, asla uyuşturucu, alkol ve hatta sigara bile kullanmadım. Hep bir çıkış yolu aradım, kendi kendime psikolojimi iyileştirmeye çabaladım. Ama yine de intihar her zaman aklımın bir köşesinde durdu.

Ve bir gün haber vermeden ailemi terk ettim. Sadece eve geldiklerinde beni bulamadalar. Odur budur ben yokum. "

Bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket, ailesi tarafından iffetinin elinden alınmasıdır. Sadece Müslüman ülkelerde değil, Hristiyan memleketlerde de bu tür olaylar yaşanıyor. Ensest çok küçük yaştaki çocukların başına geldiği için, itiraz edemiyorlar, karşı çıkamıyorlar, kendilerini ifade edemiyorlar. Bu yüzden bu korkunç olayın ülkesi ya da dini yoktur. Ya sağlıklısın ya da ruh hastası.

Yazımın başında eski eşimden bahsetmiştim. O, psikoloji bölümüne giden kişilerin hasta olduğunu düşünen biriydi. Oysa ki asıl hastalar, insanlara kötü deneyimler yaşatan, daha sonra da bunları yaşanmamış sayan, bütün olanlara rağmen hiçbir şey olmamış gibi hayatlarını sürdürebilen ve sorulduğunda, olanları inkar eden ve günlük yaşamlarına hiçbir şey olmamış gibi geri dönebilen kişilerdir.

Hasta ruhlu insana geçmişte o kişinin sebep olduğu korkunç olaylardan bahsettiğiniz an durumu ya inkar edecek ya da hafife alacaktır. İnkârcı kişilerin iyileşmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Ama kendisine yaşatılan korkunç olaylar sonucu ruhu incinmiş kişiler varsa eğer, işte sözüm onlara!

Öncelikle şunu belirtmeliyim "siz hasta değilsiniz!" Siz sadece incinen kalbinizi, kaybettiğiniz öz güveninizi ve öz saygınızı geri kazanması gereken sağlıklı bireylersiniz. Size yaşatılanlar sonucu muhtemelen manik-depresif psikolojinin yanı sıra endişe bozukluğunuz ve sosyal fobileriniz var. Cahilce veya bilinçli olarak size yöneltilen suçlamalar yüzünden kendinizi yetersiz ve kötü biri olarak görüyorsunuz. Belki geçmişte yaşadıklarınız yüzünden eğitim hayatında da başarısız oldunuz. 

Bunların hiçbiri sizin suçunuz değil. Yeniden hayattan keyif almak, yeniden sağlıklı bir yaşama kucak açmak elinizde. Eğer intihar eğilimi söz konusu ise lütfen, intiharla ilgili düşünceler ortadan kalkana kadar psikiyatristinizin verdiği ilaçları kullanın. Ama beraberinde psikolojik yardım da alın.

Olayları unutmaya çalışarak da kendi kendinizi iyileştirebilirsiniz, ama bir süre için! Beynin ilginç bir mekanizması vardır. Unutmak istediklerinizi bilinçaltının derin hafıza dosyalarına kayıt eder. Ve bir gün bir olay, cisim, bir koku ve hatta bir kelime, o anıları bilinçaltı hafızasından çıkartıp, elinize verir! Basit bir olayı abartmanız veya hatta Allah korusun, başkalarına anlamsız ve basit görünen bir olay yüzünden intihar etmeniz an meselesidir. Korkunç anıları bilinçaltına attığınız an, beyninizde bir saatli bomba ile yaşıyorsunuz demektir! Bu yüzden size tavsiyem, kendinizi yaşanmış korkunç anılardan tamamen özgür bırakmadıkça, psikolojik tedaviden vazgeçmeyin.

Aile içi şiddet ve en fenası ensest kurbanı insanların hayatlarına yeniden şekil vermesi, yepyeni bir yaşama adım atması olasılık dahilinde. Lütfen hayatınızdan vazgeçmeyin.

Size zarar veren kişilerden uzaklaşın. Bu insanları asla yaşamınıza dahil etmeyin. Tedavinin ilk kuralı budur! İnşa ettiğiniz kaleleri, surları geçmişi inkar ederek yıkan birileri var ise çevrenizde, onlardan hemen uzaklaşın.

Yeni bir hayata adım atmak imkansız değil! 

Ensest kurbanı kişiler, halen hiçbir şey olmamış gibi sırf aile ilişkileri bozulmaması için o kişilerle görüştürülmek zorunda bırakılıyor. 

Bunu yapmak zorunda değilsiniz! Sizi koruyamamış, yıllarca size kendinizi kirli, hasta, kötü, beş para etmez hissettirmiş bir aileye yakın olmak, onların çocuğu gibi davranmak mecburiyetinde değilsiniz! Siz artık kendinizi korumak zorundasınız. Yaşamınızın geri kalanını sağlıklı ve hür iradenizle sürdürmek istiyorsanız, yeni hayatınızı kendi ellerinizle inşa etmelisiniz!

Siz kendi hayatınız için birilerinin onayını almak mecburiyetinde de değilsiniz; hele ki size yıllarca zulüm etmiş birilerinin onayına asla ihtiyacınız yok! Size acılar yaşatmış, onurunuzla oynamış, değersizlik hissi ile ruhunuzu yerle yeksan etmiş kişilere anne-baba veya abi, amca, dayı demek zorunda değilsiniz!

Bu hayat SİZİN!!!

Victoria Toumit

 

 
Toplam blog
: 50
: 8547
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Gazetecilik mesleğine ilk olarak Hürriyet Haber Ajansı'nda muhabir olarak başladım. Daha sonra Ümit..