Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bir erdem abidesi

Bir yiğit adam,  

Bir erdem abidesi,  

Bir şefkat timsali, mütevazı ve imanlı insan; 

“Adam gibi adam” derler ya 

İşte öyle bir adam… 

Rıza amcayı yıllar önce Ağustos ayının sıcak bir akşamında tanımıştım. Ankara’ya bir iş için gitmiş ve kendileriyle görüşmem istenmişti. 

Gittiğimiz hiçbir yerde görmediğimiz ilgi ve alaka ile karşıladı bizi Rıza amca. Ankara’nın oldukça sakin bir evinde misafir etmişti bizi. Sorunumuzu büyük bir dikkatle dinledi. Konuşmamın sonunda anlattıklarımı teker teker tekrarladı. Elinden geleni yapacağını söyledi ve endişe etmememiz gerektiğini vurguladı. 

Ona sayın başkanım diye hitab etmemiz gerektiğini biliyordum. Ancak sohbet esnasında kendime o kadar yakın hissetmiştim ki Rıza beyi, amca diye hitab etmekten kendimi alamamanın sıkıntısını yaşıyorken; 

“evet, bana amca demen çok hoşuma gitti” deyip hem beni rahatlattı ve hem de o günden sonra her zaman amca(m) gibi kaldı. 

İnsanların hak ve hukukuna riayeti sohbet esnasında hazırda olmayanların hukukunu korurken göstermiş olduğu hassasiyetinden anlaşılıyordu. 

“Aman ha! Hakkı teslim edelim derken başkalarına haksızlık yapmayalım” diye sık sık uyarması hak gaspının ne kadar tehlikeli olduğunu öğretiyordu. 

Sonraları her ne zaman Ankara’ya yolumuz düştüyse onu ziyaret edemeden dönemiyorduk. Her ziyaretimizde göstermiş olduğu yakınlık, içtenlik ve ilgisi bizi mahcup edecek boyuttaydı. 

“Dostlukların ‘aziz dostluk’lara nasıl dönüşeceğini, yolda dökülenleri nasıl tespit etmemiz gerektiğini” çok veciz ve isabetli bir şekilde anlatıyordu. Bu insanlığa katkı olacak olan kutlu yolun uzun, meşakkatli, risklerle dolu, fedakârlık istediğini beynimize kazıyordu Rıza amca(m). 

Rıza amca(m) bize “insan olma”, erdemden, erdemlilik uğruna mücadele ederken hangi yol kazalarının olabileceğini uzun uzun anlatır ve bizi mest edecek şekilde dinletirdi. Çok şey öğrendim Rıza amca(m)dan. 

En son ziyaretimde isteği üzerine Kürt Sorununu anlatmıştım. “Senden Filistin ve İsrail ile ilgili duymak istediklerim var” demişti. Pür dikkat dinlemesi, yorulacak kadar çaba göstermesi üzerine “sizi daha fazla yormayayım” dedim. Bunun üzerine; 

“ O nasıl söz? Sizler kardeşlik bağlarını güçlendirmek için bu kadar uğraşıyorken bizler birazcık dinleyerek yorulmuşsak çok mu” dedikten sonra; 

“İnanın akan her damla kanın benden bir parça alıp götürdüğünü ruhumun derinliklerinden hissediyorum” deyip derin bir ah çekmişti. İsrail ile ilgili olarak “inanılmaz bir azim var sende, inşallah Filistin bağımsızlığına kavuşacaktır” demişti. Ayrılırken; 

Allah sizi sevsin, sevdirsin, sevindirsin, korusun ve muvaffak eylesin demem üzerine uzunca bir sarıldıktan sonra; 

“Bu denli güzel bir duayı ilk kez alıyorum, ne güzel bir dua” deyip alnımdan öpmüştü. Ne hikmetse hakkınızı helal edin demişti. Oysa yoran biz, yorulan kendileriydi. Ne hakkı diyecektim ki; 

“Sizlerle daha fazla ilgilenemedik, ola ki gözden bir şeyler kaçırmışızdır” dedi. 

Sonraları duydum ki kendi günahlarını temizlemek isteyenler onun hüsnü niyetinden istifade ederek -tutmaz ya- bir kara çalıp kurtulmak istemişler. O kul hakkının en son bile ihlal edilmemesi gerektiğini şiar edinmiş bir şahsiyet olarak buna dayanabilir miydi? 

Onun hak ve adalet dolu yüreği bu haksızlığı kaldırabilir miydi? 

O ki “sivrisineğin de hakkı bizden sorulur” diyecek kadar hakperest iken “kul malına tamah” lekesini kaldırabilir miydi? 

Rıza amca;
Eğer kaldırabilseydi yüreğin o güne kadar bildiğim ne kadar güzel hasletin varsa hepsini gözden geçirirdim. Ben-biz kaldıracağımız bu iftiraları sana çok görürdük. Aklın ve vicdanın kaldıramazdı ve kaldırmadı; 

“Eyvallah yürek” dedin, “ben sana tabiyim” deyip “yüreğinin götürdüğü akibete” yol aldın. 

Alnın ak, yüzün pak ve başın dik (olsun) Rıza amca(m). Güneş balçıkla sıvanmaz. Biz senin dürüstlük şahitleriniz, biz sana kefil olma hadsizliğinde bulunamayız ama amellerinin içtenliğine ve karşılıksızlığına şahidiz. 

Seni felçli olarak yataklara mahkûm edenlerden de ruz-i mahşerde davacıyız. 

Yerin yüreğimizin en müstesna köşesidir. 

Geride bıraktığın, yolunun yolcuları ile iftihar edebilirsin. “Huma kuşların” yükseklerden seni söyleyecek, seni çığıracak ve seni daima çağlayacak; gururla, övünerek. Biz de ona eşlik edeceğiz. 

Ankara’ya gelip seni görememek bahtsızlığını yaşayan bir kardeşiniz olarak çok ama çok üzgünüm. Söz, bir daha ki sefere… 

Sen diyordun ya; 

“Ümitsizlik basitliktir” diye, eyvallah… Asla yok umutsuzluk ve olmayacak da… 

Ellerinden öpüyorum, Rıza ULUCAK amca(m). 

 

 

 
Toplam blog
: 62
: 739
Kayıt tarihi
: 15.01.11
 
 

İnsan Hakları Aktivisti - Yazar Diyarbakır'da ikamet ediyor, Hiç kimseyi ötekileştirmeden, hiçbir..