Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Bir Erkan Oğur Güzellemesi

Bir Erkan Oğur Güzellemesi
 

Sanırım 1998’di O’nu dinlemeye başladığım zamanlar. Üniversite yılları… “Gülün Kokusu Vardı” albümü çıkmıştı. Anadolu dağlarından bir rüzgâr esiyordu sanki. Başı dumanlı dağlardan… Kerpiç damlar dile geliyordu. Damların kurnasına yuva yapmış serçeler… Upuzun çayırlarda anasını arayan kuzuların meleyişleri… Kuzusunu bulamayan koyunların ağıtları… Yeri, göğü kaplayan toprağın olduran, onduran iksiri…

Kırkikindi yağmurlarına yakalanmış çocukluğumuzda yıkanıyordu yaşamanın kirleri. Arınıyorduk arı duru türkülerle. “Gülün Kokusu” diyorduk. Burcu burcu gül kokusu geliyordu. “Gülün kokusu”... Gülün de koktuğunu hatırlıyorduk yeniden; Bütün kokuların sentetikleştiği bir zamanda. Güle kesiyordu türküler. Bir gül sağanağı… Divane âşıklar dolaşıyordu İstanbul’un kadim sokaklarında. Aşk şarabıyla sarhoş olmuş divaneler…

“Gülün Kokusu Vardı” ile başlamıştı “Bir Ömürlük Misafirlik”… Kederin diplerinde dolaşırken de sevincin bulutlarına başımız değerken de tanıktı türküler. Çıldırtan yalnızlıkta da kaçıp kurtulmak istediğimiz kalabalıkta da… “Anadolu Beşik” demişti daha sonraki bir albümüne. Başımızı yaslayıp uzak ufuklara daldığımız, gıcırtısında çocuk olduğumuz beşik… “Yarim Senden Ayrılalı” diyerek olgunlaştırdı bizi. Değil midir ki acılardır insanı olgunlaştıran, ayrılıklar?...

En derin sessizliklerimize, içimize döndüğümüz demlerde nefesler, ilahiler, ağıtlar, uzun havalar yoldaşlık eder bize. Susmamız gereken yerlerde Oğur’un sessizliğe doğru giden müziğiyle susarız. Hayallerin, hatırlayışların, imajların, imgelerin yoğunluğunda varlığın gizemli dünyasına bir yürüyüş eyleriz. Varlığa dokunuşun, yokluğu tecrübe etmenin sancısıyla kuşatılır çepeçevre ruhumuz. O’nun arı duru, katışıksız, saf yorumu deşer yüreğimizi. Ezer geçer benliğimizi. En koyu susmalar, suskunluklar karanlığında bir çığlık olur. Biz sustukça bizi feryat eder türküler. Bizi konuşur…

*******

Erkan Oğur, 1954 Ankara doğumlu. Çocukluğu Elazığ’da geçmiş. O günlerde en büyük merakı bağlama ve kemanmış. Oğur’un çocukluğunu geçirdiği yerdeki Elazığ/Harput musikisi, bizim müziğimizin hazinelerindendir. Klasik edebiyat ve kültürle halk kültürünü harmanlayan bu bölge müziğimizin ana damarlarında birini ortaya çıkarmıştır. Divan Edebiyatı şairlerinin şiirleri büyük bir ustalıkla bestelenmiş ve söylenegelmiştir. Müstezat, Beşiri, Hoyrat, İbrahimiye, Şirvan, Divan, Elezber, Nevruz, Muhalif, Sabahi gibi birçok makam geliştirilmiştir. Elazığ bu musiki yapısıyla Erkan Oğur’un müzik formasyonunda önemli bir yere sahip olmuştur.

“Kötü bir fizikçi olmaktansa orta bir müzisyen olmayı seçtim.” diyerek mütevazılığini dile getiren Oğur, tam anlamıyla bir musiki dervişidir. Mahcuptur, konuşmaz fazla… Elindeki ufacık kopuzuyla kocaman bir ummanın içine atar bizi. Gönlümüzü alıp gideriz şimdinin bunaltıcılığından maziye ve muhayyele… İçimiz dağlanır… Perdesiz gitarın da mucididir. Melodiyi, tınıyı tahakküm altına alan kaidelerden kurtulan müzik ruhumuzu sonsuz bir rüzgârın terkisine alır. Dolaşır dururuz varlıkla yokluk arasındaki ince sınırda. Bağlama, ud, gitar, tambur, cümbüş, keman çaldığı enstrümanlardan bazılarıdır.

Anadolu hissiyatının ete kemiğe bürünmüş halidir Erkan Oğur. Modern zamanlarda bir klasik… Anadolu’nun tekkelerinde, dergâhlarında, ocaklarında pişirilmiş hüznü, sevdayı, sonsuzluğu, sonsuzluğa olan aşkı çalar, söyler. Bir sonsuz engin gönlü çağırır dehrin kibirli şımarıklığına. Tekniğin gürültülü dünyasında sükûnetin ezgisini... Ezgisini sadeliğin… Türküler, ağıtlar, nefesler, ilahiler, semahlar… Ne ararsak buluruz… “Derde devadan gayrı”… Ne ararsak…

 
Toplam blog
: 22
: 611
Kayıt tarihi
: 01.10.12
 
 

... ..