Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '08

 
Kategori
Sinema
 

Bir film hakkında...

Bir film hakkında...
 

Sinemaya gittim bugün. Gişeye yaklaşıp “Mustafa’ya bir bilet” dedim ve o an kendimi rahatsız hissettim. Eğer bu film Atatürk’ün sadece çocukluğunu anlatsaydı, Feyhan hanımın blog yazısında söylediği gibi bir üçleme yapılsaydı “Mustafa… Çocukluğundan ilk gençlik yıllarına” diyerek ilk bölümüne “Mustafa” adı verilseydi aynı rahatsızlığı duymazdım.

“Annesinin hitap ettiği gibi…” deniyor bazı yazılarda. Peki ama saygıya ne oldu? Bizler ancak yaşıtımıza ve samimi olduklarımıza ilk adıyla hitap etmiyor muyuz?

Gelelim filme;

İlk dikkatimi çeken, Can Dündar’ın ses tonu ve vurgulamaları oldu. Ata’nın “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdiği anı anlatırken son derece cılız ve tereddütlü çıkan sesi, “Son bir içki masası kurdurdu” derken patlama yaşayacak kadar gürdü.

“İnsani yönünü öne çıkarıyorum” sözünün arkasına sığınıp onun bir sığır sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile korktuğunu anlatmak, bunu yaparken de sesine alaycı bir ton vermek saçmalıktı. Ufukta bir toz bulutu varsa, savaştaysanız, ülkenin kaderi sizin elinizdeyse tabi ki tetikte olursunuz. Bunda ilginç olup da anlatılacak ne var?

Aynı alacı ses tonunu, karanlıktan korktuğunu ve gaz lambasıyla uyuyup zehirlendiğini anlattığında da kullandı Can Dündar.

Can Dündar’a sormalı; O konumda kendisi olsa, hazırlıksız yakalanmamak adına tavşan uykusu uyumaz mıydı? Ortamı kapkaranlık yapıp savunmasız bir uykuya dalar mıydı?

Her fırsatta ağladığı vurgulandı ama ne için ağladığı es geçildi. Ülkenin içinde bulunduğu durum, muhtelif cephelerde kaybettiği silah arkadaşları, zorluklar, yokluklar ağlattı onu belki de. Olaya hangi açıdan baktığınız önemli.

Son dönemlerinde boş kaldığı için canının sıkıldığı, yapacak bir şey bulamadığı, gündüz uyuyup gece içki masasında sabahladığı söylendi. Sonra bir sabah aniden kalkıp Hatay meselesini halletmek için yola düştü dendi. Tabi tabi, mutlaka öyle olmuştur. O gece aniden vahiy gelmiştir. Yani bunun planlaması programlaması olmamıştır. Boş kaldı ya, yalnızdı da…

Bir de “yalnızlık” konusu var tabi. Son günlerinde, rahatsızlığının son aşamasında yalnız kalmayı kendisi istemiş olamaz mı? Sıkıntısını paylaşmak istememiş olmaz mı? Yoksa Ata’nın çevresinde dostunun kalmamasını, yalnızlık çekmesini aklınız alıyor mu?

Sayın Betül Mardin hanımefendi televizyonda Ata'nın son günleri ile ilgili anılarını anlatırken: “Bindiğimiz tramvay her sabah tam Dolmabahçe sarayının önüne geldiğinde durur, vatman koşarak kapıya gider ve her gün kapıya asılan kağıttan Ata’nın sağlık durumunu okur, gelip tramvayda “oh çok şükür bu gece iyi uyumuş, durumu iyiymiş” diye yolculara bilgi verirdi.” demiştir.

Sayın Can Dündar, siz hangi yalnızlıktan söz ediyorsunuz?

Son söz: Türk Milletini millet yapan değerleri tek tek silmeye çalışıyorlar. Değerlerimizi sorgulamamız ve yanlış kararlar vermemiz için başlatılan süreç işliyor. Niteliksiz bir nüfus, güç unsuru olamaz. Farkında değil misiniz?

İlk kez bir yazımı affınıza sığınarak yoruma kapatıyorum.

Saygılarımla.

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..