Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '09

 
Kategori
Felsefe
 

Bir fincan kahve olsam

Bir fincan kahve olsam
 

Bu yazıyı okumaya başlamadan önce kendinize bir kahve yapın; özellikle de bol köpüklü bir Türk kahvesinin lezzeti eşliğinde bu yazıyı okumanızı öneririm.
Çünkü bu yazı ne Baykal’ın çarşafa bakış açısını, ne son zamanlardaki tecavüz, taciz olaylarını ne de küresel krizi içeriyor.
Kahvenizi içerken sadece kahveye dair bilgilerle meşgul olacaksınız.
Öylesine çok kahve çeşidi olmasına karşın kahve isimlerinin aynı kökenden geldiğini görüyoruz. Café, caffe, koffie, coffee, koffie, Kaffee…
Kahve çeşitlerine gelince; Espresso, Espresso Decaf, Espresso Lungo, Espresso Ristretto, Espresso Machiato, Cappucino, Caffe Latte, Caffe Mocha, Caffe Americano, Turkish Coffee, (Türk Kahvesi)Filter Coffee, (Filtre Kahve), Caffe au Lait.
Bu kahvelere yöresel ve aromalı kahveleri dahil etmedim.
Espresso, mırra gibi acı ve koyu kıvamlı bir kahvedir, ama hazırlanışları farklıdır.
Mırranın tadına yakın ama hazırlanışına uzak biri olarak annem imdadıma yetişiyor. Tam bu satırları yazarken arıyor. Ne yapıyorsun, diyor. Kahve üzerine bir yazı yazıyorum diyorum. Esprimi de ekliyorum bu yazıyı yazıncaya kadar kaç fincan kahve içeceğim belli değil; her kahve sözcüğü beynimi tekrar tekrar kahve içmeye davet ediyor. Burnuma mis gibi çekilmiş kahve kokuları geliyor. O kavrulan taneleri çekilmeden kıtır kıtır yemek istiyorum. Bir tür kahve krizi tuttu beni. Bir an önce bu yazı bitirmeliyim, diyorum. Gülüyor annem. Anlatmaya başlıyor. Diyor ki- dedenin kahvesi bir törendi adeta. Ne çok açık ne de çok koyu halde kavrulan kahve koyu iri şekilde çekilir ya da havan benzeri kapta çok inceltmeden dövülür. Genişçe bir kapta kaynatılır, durulduktan sonra tortusundan ayrılır, süzülür ve su eklenir. Birkaç kez bu işlem tekrarlandıktan sonra kenarları oymalı mangala bakır işlemeli cezve veya güğüm (Yandan kulplu, boynu uzun bakırdan su kabı) oturtulur ve burada kahve koyu bir kıvama gelir. Deden sabah uyanınca bir şeyler atıştırıp mırrasını özel kulpsuz fincanından iki yudum içer güne öyle başlardı. Akşam yemekten sonra bu şölen devam ederdi. Annem bunları anlatırken geçmişe uzanıyor, arada bir iç çekiyordu. Bunu arada duraklamasından, bazen konudan kopup o günleri yad etmesinden anlıyordum.
* * * *
‘Gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül sohbet ister kahve bahane’ desek de bir fincan kahve dostluğun, paylaşımın, karşılıklı sohbetin vazgeçilmezidir.
Yanında getirilen bir bardak suyun çeşitli anlamları varmış. Meğer eskiden dantel örtülü o gümüş tepsilerde bir bardak suyun anlamı da farklıymış.Eğer misafir toksa kahveyi alırmış. Açsa suyu. Tabi o zaman hemen sofra kurulurmuş. Böylece misafirin durumu, çok ince bir nezaketle anlaşılırmış.
Bir görüşe göre de kahveden önce su içilmesinin sebebi ağzın temizlenip, kahvenin tadının daha iyi alınması için olduğu söylenir.
En çok bilineni telve ağza gelir oda acımsı bir şeydir onu gidermek için içildiği zaten herkesçe bilinir.
* * * *
Kahvenin hayatımıza giriş şekilleri farklıdır. Kız istemeye giderken yapılan kahvelerin ayrı bir anlamı vardır. İçerde bazen bir büyüğün bol köpüklü yaptığı kahveleri genç kızlar kendileri yapmış gibi süzülerekten getirirler. İçilen, içilemeyen ama ses çıkarılmayan sır dolu kahveler…
Bazen sırf muzurluğuna damadın sabrını ölçmek için kahvenin içine atılan tuz mutfakta gülme konusu olur.
Tuz deyince bununla ilgili tuzlu kahveyle ilgili okuduğum bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim.
Çok güzel bir genç kızla bir delikanlı bir partide tanışırlar. İkisi de utana sıkıla bir kafeye giderler. İkisi de çok gergindir. Derken kahveler gelir. Delikanlı kahvesine tuz ister. Kız çok şaşırır delikanlı anlatmaya başlar. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi.
Bu tatla büyüdüm ben.
Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan, der. Bundan sonra muhabbet koyulaşır ailesini, çocukluğunu anlatır; sonra kız kendinden bahsetmeye başlar.
Tuzlu kahve aralarındaki muhabbeti artırır.
Hikayedeki prens ve prenses evlenir hayatları boyu çok mutlu ve mesut olurlar.
Tabi eşi yıllar boyunca kocası seviyor diye kahvesine bir kaşık tuz atmayı ihmal etmez.
Kırk yıl sonra adam vefat eder. Sevgili karısına “Ölümünden sonra açılmak üzere” bir zarf bırakmıştır. Satırlarında şöyle der: “Sevgilim, bir tanem, lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.
İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken ‘Tuz’ çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti.
Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim.
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok...
İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat.
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da...”
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattır.
Lafı açıldığında bir gün biri, kadına “Tuzlu kahve nasıl bir şey?” diye sorar.
Gözleri nemlenir kadının...
Çok tatlı!.. der…
* * * *
Bu bayram sevdikleriniz, konu- komşunuz, akrabalarınız sizi ziyarete geldiklerinde,
özenerek içinize sevginizi katarak bakır cezvede onlara köpüklü bir Türk kahvesi yapın. Karşılıklı oturup eskilerden bahsederken kahve ve çikolatanın kokuları birbirine karışıp sohbetinizi süslesin.
Bu bayram kahveler başka türlü tat versin dostluğunuza. Yudum yudum tadına vararak için kahvelerinizi… Kim bilir içtiğiniz kaçıncı kahvedir bu.
Kim bilir hayatta sağ kalıpta huzurla içeceğiniz daha kaç kahve içme şansınız olacak.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle, sevdiklerinizle nice güzel bayramlara…

Acı Kahvem

Bal rengi gözlerin,
Karışmış kahveye,
Bir yudum kahve,
Bir yudum bal,
İçer gibiyim.
Gözlerin konuşsun,
Tan ağarıncaya dek,
Yine de doymam,
İçerim yudum yudum…
Geçmiş günlerdeki,
Tüm kederler silinsin,
Derbeder, per perişan,
Kalmadık mı sanki,
Gece yalnızlığa,
Gebe kalınca,
Yeter ağlama,
Feryadın dinsin,
Dostluğun ilelebet,
Varsın kahveler bitsin,
Kırk yıllık muhabbetin,
Gönülde adı kaldı,
Damağımda hâlâ,
Kahvenin tadı kaldı.

Belgin Turan 03/12/2008

 
Toplam blog
: 439
: 512
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Lisansını Anadolu Üniversitesi/ İşletme Bölümü ve Anadolu Üniversitesi/ Sosyoloji Bölümlerinde “O..