Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '09

 
Kategori
Öykü
 

Bir garip hikaye...

Bir garip hikaye...
 

Sadık Üçok


“Eskiden…” diye söze başladı. Yaşlı amcanın çizgileri o kadar derindi ki, konuşurken yüz çizgileri daha da derinleşiyordu. Hikayesini sormamıştım. Zaten insanların hikayelerini sormadan hikayelerini dinlerken buluverirdim kendimi. Hafta sonu tatilinde deniz kıyısına kaçarak iyi yaptığımı düşünüyordum.

“Eskiden anason kokulu kızlar bu kadar hüzünlü değillerdi.” Dedi. “Anason kokulu kız.” Güzel bir tanımlama diye düşündüm. Çizgileri derin, gözleri mavi renkli bu yaşlı adam zamanında çok iltifatkar birisiydi herhalde diye de düşünmeden edemedim. Bir şey söyleyemeden konuşmasını sürdürdü.

“Deli zamanlarımdı o zaman. Ayağınızdaki kot pantolonların ülkeye girmesi bile yasaktı. Kaçak yollardan giyerdik üzerimize. İyi de para öderdik ha! Öyle ucuz değildi, herkesin ayağında kumaş, İspanyol paça pantolonlar varken biz kotlarla gezerdik, nikotin kokardı ağzımız, argo kelimeleri de ezbere bilirdik, anason kokulu kızların yanındaysa serseri beyefendiliğimizi takınıverirdik. Sen söyle serseriden beyefendi olur mu?”

“Bu adam da nerden çıktı? Hala çılgın olduğu kesin.” Diye aklımdan geçirerek güldüm ve cevap verdim. “Neden olmasın.”

Bu cevabım onu tatmin edip etmediğini anlamadan tekrar konuşmaya başladı. “Bırakalım şimdi canım beyefendileri… Hem itin tekiydik hem de değildik anla işte…”

Bu konuşmanın sonu nereye varacak diye düşünmeye başlamıştım.

“ Bak beni yanlış anlama, sana zaten bir şey yapacak güce, kuvvete sahip değilim. Sadece seni eskiden tanıdığım birine, çok sevdiğim birine benzettim. Yarım saatten fazladır seni izledim. Denize bakarken ki hüznün sanırım beni senin yanına gelip zırvalamaya itti.”

“Estafurullah… Zırvaladığınızı düşünmedim. Sadece her şeye nedenler aramak gibi insana özgü sorgulamalara sahibiz. Sizin benimle konuşma nedeninizi sordum kendime ve ben itiraf etmeliyim ki sadece çılgın olduğunuzu düşündüm.”

Yüz çizgilerini oldukça derinleştiren çarpık bir gülümseyişle kahkaha attı söylediklerimin üzerine. Dişlerinin bir kısmı dökülmüş, bir kısmı da sigaradan mı bilinmez sararmıştı. Sigara paketini uzattım. İçinden bir tane alıp bana geri verecek oldu ama ben onda kalmasını söyledim.

“Uzun zamandır böylesini içmemiştim, teşekkür ederim.” Dedi ve hikayesine devam etti. “ Sevdiğim kız da senin gibi hüzne sahipti. Gözlerindeki ışıltıyı çok nadir yakalardım. Ama o ışıltılı anları yakaladığım zamanlarda da dünyanın en mutlu insanı ben olurdum. Dünyalara değerdi işte. Az önce güldüğünü yakaladığım zaman da dünyanın en mutlu insanı benim diye düşündüm. Galiba en başından beri duygusal ve romantik biriydim ama bunun farkına yaşlanınca varıyorumdur. Yaşlandıkça gelgitlerin ve pişmanlıkların içinde yüzüyorsun, kayboluyorsun bedeninin ve ruhunun içinde. Kemiklerin hep ağrı içinde…”

“Şikayet eden bir moruk değilimdir aslında. Ama senin herkesi anlayabilen bir yapın var sanki. Gözlerinde görebiliyorum bunu. Ha ne diyordum ben sahi?”

“Sevdiğiniz kız…” diye hatırlattım.

“Evet. Sevdiğim kız anason kokuluydu. Başımı döndürürdü. Sayısız ilişkim olmuştu, malum yakışıklıydım, deli kan azmadan durmazdı.” (Gülümsemeden edemedim.) “ Sinirli bir anında tanışmıştık, birine fena halde küfrediyordu. Bana da “Neye bakıyorsun sen öyle?” diye çıkışıvermişti. Sinirli hali bile sevimliydi. Ya da aşk büyük bir aptallıktı ve ben de aptallaşmıştı bu kızın karşısında. Daha sonra onu etkilemek için her şeyi yaptım. Aklını da, kalbini de çeliverdim.” ( Konuşmasını sürdüren adamı artık dinlemiyordum. Kendi yaşadıklarım aklıma gelmişti. Onunla tanıştığım zaman hayatımda iyi bir şeyler olduğuna gerçekten inanmıştım. Aklımı da, kalbimi de çelmişti sanırım. Erkekler hep aynı…)

“Günahına girmiştim sonunda. “Yapma” diyen dudaklarını öpünce yumuşayıvermişti. Geceyi beraber geçirmiştik geçirmesine ya ondan tam 1 ay haber alamama sebebiyet vermişti gecemizin bedeli.”

“Hayatta her şeyin bedeli oluyor sanırım. Sonra ne yaptınız?”

“O zamanın şartları çok zordu. Bir genç kızın bir erkekle birlikte olma isteğinin bedeli hepsinden ağır. Kürtaj her ne kadar bir cinayette olsa, böyle birlikteliklerin sonu çoğu zaman buydu.”

“Bana cinayetin savunmasını yapmayın. Bir özrü yoktur insanı katletmenin… Siz dünyaya gelmeyi ne kadar hak ettiyseniz o da o kadar hak etmiştir.”

“Dünyaya gelmek bir hak mı? Haksa eğer bu hakkı istemeyenler yok mu?”

“Hakkı isteyip istemediği sorulmalı, buna o karar vermeli, siz değil.”

“Neyse bu hararetli tavırların bile ona benziyor, umarim seni gerçekten hak eden bir adamla birlikte olursun.”

“Lütfen hikayenizin sonunu getirmek istiyorsanız getirin, getirmek istemiyorsanız bırakın gitsin. Bir şey bilmek istemiyorum.”

“O yüzden anlatıyorum ya. Anlatmaya başladığımdan beri herhangi bir sual sormadın, sadece dinledin. İzninle sürdüreyim, belki de yıllardan beri sakladığım bu günahın affı için sen şu an buradasın.”

“Böyle söylemeyin lütfen. Siz bilirsiniz. Bilmek ve öğrenmek istemiyorum. Ben sizin yaşantınız hakkında hüküm veremem. Ama gördüğüm bir şey varsa siz zaten hükmünüzü kendiniz vermişsiniz. Şu halinizden tiksinmiyorum, sizi de yargılamıyorum. Ama her zaman dediğim bir şey var. Pişman olacağım bir hayatı yaşamak asla istemem. Biliyorum kimse istemez. Ama siz berduşluğunuzu kabullenmişsiniz. Günah çıkarmaksa niyetiniz, ben rahip değilim. Sevdiğiniz kadına haksızlık ettiğinizi düşündüğünüz ve beni de ona benzettiğiniz için bu konuşmayı bana yaptığınızdan artık eminim.”

“Haklısın belki de. Neyse başını daha fazla ağrıtmadan bitirmeme müsaade eder misin?”

Gözlerime baktı. Dinlememi ister bakışlarını anlayabiliyordum. Bedeli ağır olmuş bir hayat hikayesini bilmek istemediğime emindim oysa ki. Ama sözle engel olmayıp, dahası bakışlarımla da engel olmamıştım.

Derin bir nefes aldı. Öksürmeye başlamıştı. Epey uzun sürdü. Tekrar konuşmaya başladığında sesi hırıltılı ve kesik kesik geliyordu. Hastaneye gitmeyi önerdim. Ama şiddetle redetti. Konuşmasına izin verdiğim için teşekkür etti. Hikayenin sonu acıydı. Yaşlı amcanın bu hikayedeki rolünü anlamak ise zordu.

Her hikayenin iyi ve kötü karakterleri vardı. Çoğu fantastik hikayelerde de iyiyle kötünün amansız savaşını, gündelik yaşantımıza da uyarlamaz mıyız?

Bu dinlediğim hikayede iyi ve kötü karakter yoktu. Ama gerçek olan bir şey, tek bir şey varsa o da iyi olmak da çoğu zaman başka insanların, sizin dışınızdaki insanların felaketlerine de engel olmaya yetmediğidir.

Değerler bizim bağdaştırdığımız anlamlarla alakalıdır. İyinin değeri senin ona verdiğin anlam kadardır, kötülüğün de değeri de senin ona verdiğin anlam kadardır.

Sevgi ve saygılarımla…

 
Toplam blog
: 128
: 1145
Kayıt tarihi
: 23.11.07
 
 

Herkes gibi yazar, çizerim. Dünyamı boyarım hepsi bu!..