Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '11

 
Kategori
Aile
 

Bir gece uyudu ve sabah uyanmayıverdi...

Bir gece uyudu ve sabah uyanmayıverdi...
 

İlk başlarda anlayamadığım, kavrayamadığım daha doğrusu algılayamadığım yokluğunu seneler geçip, yaş ilerledikçe daha çok hissediyorum. Aslında içime işlemiş, fark etmemişim. Derinlere gönderdim zannetmişim ama hep yanımdaymış, benimleymiş. En olur olmadık zamanlarda gözlerimden yaş olarak inivermiş. 

24 sene geçmiş onsuz. Yani toplam ömrümün yarısından daha fazla bir zaman. Çok sevdiğin, canından birinin ölümü başına gelmeyince, böyle bir şey olursa nasıl dayanır buna diye düşünüyor insan, başına gelince de nasıl dayanabildiğine şaşırıyor. Bir insanın yokluğuna alışmak, akşam konuştuğun, güldüğün birinin sabah nefessiz vücuduyla karşılaşmak kolay algılanabilecek bir şey değil. O yüzden, o sabah ve ilk günler ben hiç ağlayamadım çünkü anlayamadım, kavrayamadım. Üzerimde okul önlüğüm, elimde kitaplarımla kalakaldım. Komşumuz yanıma geldi elimden kitapları aldı ve “gel Ümit üzerini değiştirelim “dedi ben etrafa boş boş bakarken. Beynim, ruhum almadı nasıl olur böyle bir şey. İnsan kalabalığının içinde şaşkın şaşkın, başka bir alemde gibi dolandım, kim nereye çağırırsa onun yanına gittim, kim ne derse onu yaptım boş gözlerle, ama ağlayamadım, kavrayamadım. Sonraları çok ağladım…sonra da yazdım… 

Küçükken çok küçükken bir korku sarmıştı. Annemin, babamın, ablalarımın, yakınlarımın öleceğinden korkar, üzülürdüm kendi kendime. Bu delice üzüntümü anlatınca babam kucağına alıp teselli etmişti beni. Ama o ölünce kimse teselli edemedi. Zaten hangi sözler ölümün boşluğunu avutabilirdi ki… 

Ve hayat bizim için devam ederken her zorda kaldığımda ahhh dedim babam olsaydı bu böylemi olurdu?? Ya da sevinçli günlerimde şimdi yanımda olsaydı benimle birlikte mutlu olsaydı.. 

Tam da en rahat edeceği, gönlünce huzurla yaşayacağı bir yaşta, 51 yaşında gitmenin alemi var mıydı. Canlı, hayat dolu, nasılsın diye sorduklarında gülerek “delikanlı gibiyim” diyen bir adam da çekip gitmek istemezdi tabii….Gece başını yastığa koyduğunda, aklına gelir miydi sabaha uyanamayacağı…… 

Eski fotoğraflara bakıyorum da hep babamlayım. Belki de evin en küçüğü olduğum için. Elimden tutmuş, kucağına oturmuşum ya da sımsıkı omuzlarımdan sarılmış, grup fotoğraflarında bile hep elleri üzerimde babamın. Sanki erkenden gideceğini, birlikte çok az vakit geçireceğimizi bilirmiş gibi, bırakmak istemezmiş gibi, hep korumak istermiş gibi.... 

Çocukken gece yatağımda uyur numarası yaparken, üşümeyeyim diye gelip sessizce üstümü örterdi, sırf o anın büyüsünü bozmamak için hiç sesimi çıkarmazdım, çok hoşuma giderdi. Her gece babamla gizli ritüelimizdi sanki. 

Yaşamayı ve yaşatmayı severdi, küçük kaçamakları da. Her pazar akşamı mutlaka iki kadeh rakısını içer, beşiktaş maçlarını asla kaçırmazdı. Pazar günlerinin sıkıcılığına radyodan gelen maç sesi ve annemin yıkadığı çamaşırların kokusu, merdaneli çamaşır makinasının sesi sinerdi. Pazar günlerinin tek sevdiğim saati ise bu sıkıcı günün artık bitmek üzere olduğu gece yatma vakti geldiğinde mis kokulu, tertemiz yorganıma sarılıp uykuya dalmaktı. 

İstanbul’a ya da Bursa’ya gider, bazen beni de götürürdü, baba kız birlikte yolculuk yapardık. Yazın hafta sonu gittiğimiz deniz maceralarımız, çığlık çığlığa beni denize sokma çabaları ve daha bir sürü şey. Bazen gözlerimin önünden geçiyor birbir yaşadığımız anlar. 15 yıllık kısacık bir zamanda onunla birlikte geçen zamanlarımızı özlemle hatırlıyorum şimdi. Bazen rüyalarıma giriyor, her zamanki gibi tertemiz, miss gibi giyinmiş, gülen yüzü ve gözleriyle… 

Bugün, 24 yıla girecek onsuz geçen günler ve ben 39 yaşında koskocaman kadın 5 yaşında bir çocuk gibi özlüyorum onu… 

 
Toplam blog
: 78
: 874
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

Yaş olarak 35 dolaylarında, bir arkeoloğum. Çoğu zaman eksileri artılarından fazla da olsa mesleğ..