Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '12

 
Kategori
Güncel
 

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…
 

Necip Fazıl Kısakürek


 

 

“O gün akında çocuklar gibi şendik, O gün dev gibi bir orduyu yendik” ruhunu taşıyan dünyaya nizamat veren ecdadın çocuklarındaki gelecek gayesi yok edilmek isteniyor.

Siyonizm ve emperyalizm bütün hesaplarını buna göre yapmaktadır.

Değil on, yüz yıl, beşyüz yıl da geçse bu heveslerinden vazgeçmemektedirler.

Amaçlarına ulaşmak için her şeyi mübah gören bu karanlık oyuncular gençliğimiz üzerinde kirli oyunlarını yazdıkları senaryolarla gerçekleştirmektedirler.

Bizim ülkemizde şehit toprakları üzerinde ülkesini bayrağını sevdiğini söyleyecek fakat bunun için gayret göstermeyecek ucuz kahramanlık peşinde olan bir gençlik isteniyor.

Büyüğüne saygısız küçüğüne sevgisiz gece yatmayan gündüz kalkmayan, sabaha karşı akşamı olan bir gençlik isteniyor.

Hedefsiz gayesiz şuursuz tahammülsüz sabırsız bir gençlik yetiştirilmek isteniyor.

Ruhu loş, kafası boş akşamdan kalma sarhoş bir gençlik isteniyor.

İlimsiz bilimsiz içi boşaltılmış kelimelerle konuşan, 20 yıl öncesini anlamayan, geçmişe saldıran, gelecekten habersiz bir gençlik…

Tarihini, dilini, dinini hor gören, hiçe sayan velhasıl milli ve manevi değerlerini umursamayan bir gençlik isteniyor.

Gece barda gündüz hovarda, orada burada bir gençlik isteniyor.

Üniversite diploması olacak fakat bilgisi olmayacak bir gençlik isteniyor.

Çünkü karanlık güçler böyle bir gençlikle amacına ulaşabileceğini hesap ediyor.
İşte bu tehlikenin farkına varan Üstad Necip Fazıl GENÇLİĞE HİTABESİ nde gençliği uyuduğu uykudan uyuyan bir devi uyandırırcasına uyandıracak çapta manalı kelimelerle onlara sesleniyor.

Bu hitabe okunup yayınlandığında siyonizme, emperyalizme ve bu gençlik üzerinde oynanan oyunların üzerine atılan bir dinamit etkisi yapmıştır.

İşte Üstad Necip Fazılın 1975'de, M.T. T.B.’nin tertiplediği Millî Gençlik Gecesi’nde seslendirdiği o ünlü gençliğe  hitabesi…

GENÇLİĞE HİTABE

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…

«Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!» şuurunda bir gençlik…

Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını Allahın, Kur’ân’ında «belhüm adal» dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helak edici tam dört devre bulunduğunu gören… Bu devreleri, yükseltici aşk, Çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi… Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik…

Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün «dikey»leri «yatay» hale getirecek bir nida kopararak «mukaddes emaneti ne yaptınız?» diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik…
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik…

Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında «Hakimiyet Hakkındır» düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik…

Emekçiye “Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!” ; Kapitaliste ise “Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!” ihtarını edecek… Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik…

Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan ve bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, Türk’ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik…

“Kim var?” diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert “ben varım!” cevabını verici, her ferdi “benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip bir dâva ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik…

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik…

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik…

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi, ve daha nesi ve nesi, hâsılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve temmişesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek destanlık bir meydan savaşı içinde ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik…

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara “siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi!” diyecek ve gerçek müslümanlığın “ne idüğü”nü ve “nasıl”ını gösterecek bir gençlik…

Tek cümleyle, Allah’ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin alemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O’ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, sarınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik…

Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım.

Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır!

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!…

Allah’ın selâmı üzerine olsun…

 
Toplam blog
: 574
: 922
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Samsun Yazarlar Derneği (Kurucu) Başkanı. 12 kitabı neşredildi. Türk Güreşinin Sembol ismi Yaşar ..